Yunus sûresi, 109 (yüzdokuz) âyet olup 40,
94, 95 ve 96. âyetler Medine'de, diğerleri Mekke'de inmiştir. 98. âyette Hz.
Yunus'un kavminden bahsedildiği için sûreye bu ad verilmiştir. Mekke halkı,
kendi içlerinden bir adamın peygamber olabileceğine inanamıyorlar ve:
"Allah, Ebû Tâlib'in yetimi Muhammed'den başka bir peygamber bulamadı
mı?" diyorlardı. Hiç olmazsa hatırı sayılır, zengin ve makam sahibi
birisinin peygamber olmasını daha uygun görüyorlardı. İşte bunun üzerine bu
sûre inmiştir.
10 – Yûnus Suresi
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
2. İçlerinden bir adama: İnsanları uyar ve
iman edenlere, Rableri katında onlar için yüksek bir doğruluk makamı olduğunu
müjdele, diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu ki, o
kâfirler: Bu elbette apaçık bir sihirbazdır, dediler?
3. Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri
altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden
Allah'dır. Onun izni olmadan hiç kimse şefaatçı olamaz. İşte O Rabbiniz
Allah'tır. O halde O'na kulluk edin. Hâla düşünmüyor musunuz!
4. Allah'ın gerçek bir vâdi olarak
hepinizin dönüşü ancak O'nadır. Çünkü O, mahlûkatı önce (yoktan) yaratır, sonra
da iman edip iyi işler yapanlara adaletle mükâfat vermek için (onları huzuruna)
geri çevirir. Kâfir olanlara gelince, inkâr etmekte oldukları şeylerden ötürü
onlar için kaynar sudan bir içki ve elem verici bir azap vardır.
5. Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan,
yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona (aya) birtakım menziller takdir
eden O'dur. Allah bunları, ancak bir gerçeğe (ve hikmete) binaen yaratmıştır.
O, bilen bir kavme âyetlerini açıklamaktadır.
6. Gece ve gündüzün değişmesinde (uzayıp
kısalmasında) Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde, (Onu inkâr
etmekten) sakınan bir kavim için elbette nice deliller vardır!
7. Huzurumuza çıkacaklarını beklemeyenler,
dünya hayatına razı olup onunla rahat bulanlar ve âyetlerimizden gafil olanlar
da vardır muhakkak.
9. İman edip güzel işler yapanlara gelince,
imanları sebebiyle Rableri onları nimet dolu cennetlerde, alt tarafından
ırmaklar akan (saraylara) erdirir.
10. Onların oradaki duası: "Allah'ım!
Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!" (sözleridir). Orada birbirleriyle
karşılaştıkça söyledikleri ise "selâm" dır. Onların dualarının sonu
da şudur: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
11. Eğer Allah insanlara, hayrı çarçabuk
istedikleri gibi şerri de acele verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş
olurdu. Fakat bize kavuşmayı beklemeyenleri biz, azgınlıkları içinde bocalar
bir halde (kendi başlarına) bırakırız.
12. İnsana bir zarar geldiği zaman, yan
yatarak, oturarak veya ayakta durarak (o zararın giderilmesi için) bize dua
eder; fakat biz ondan sıkıntısını kaldırınca, sanki kendisine dokunan bir
sıkıntıdan ötürü bize dua etmemiş gibi geçip gider. İşte böylece haddi aşanlara
yapmakta oldukları şeyler güzel gösterildi.
13. Andolsun ki sizden önce, peygamberleri
kendilerine mûcizeler getirdiği halde (yalanlayıp) zulmettiklerinden dolayı
nice milletleri helâk ettik; zaten onlar iman edecek değillerdi. İşte biz suçlu
kavimleri böyle cezalandırırız.
14. Sonra da, nasıl davranacağınızı
görmemiz için onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık (Onların yerine
sizi getirdik).
15. Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu
zaman (öldükten sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler: Ya bundan başka bir Kur'an
getir veya bunu değiştir! dediler. De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim
için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü
Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım.
16. De ki: Eğer Allah dileseydi onu size
okumazdım, Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan önce bir ömür boyu
içinizde durmuştum. Hâla akıl erdiremiyor musunuz?
17. Öyleyse kim Allah'a karşı yalan
uydurandan veya onun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir! Bilesiniz ki
suçlular asla onmazlar!
18. Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne
zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında
bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar. De ki: "Siz Allah'a göklerde ve yerde
bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak
koştuklarından uzak ve yücedir."
19. İnsanlar sadece bir tek ümmetti,
sonradan ayrılığa düştüler. Eğer (azabın ertelenmesi ile ilgili) Rabbinden bir
söz (ezelî bir takdir) geçmemiş olsaydı, ayrılığa düştükleri konuda hemen
aralarında hüküm verilirdi (Derhal azap iner ve işleri bitirilirdi).
20. Ona (Muhammed'e) Rabbinden bir mucize
indirilse ya! diyorlar. De ki: Gayb ancak Allah'ındır. Bekleyin (bakalım) ben
de sizinle beraber bekleyenlerdenim.
21. Kendilerine dokunan (kıtlık ve hastalık
gibi) bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet (esenlik) tattırdığımız zaman,
bir de bakarsın ki âyetlerimiz hakkında onların bir tuzağı vardır. De ki:
Allah'ın tuzağı daha süratlidir. Şüphesiz elçilerimiz kurduğunuz tuzakları
yazıyorlar.
22. Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur.
Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgârla
alıp götürdükleri ve (yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, o gemiye
şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve
onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini yalnız Allah'a halis kılarak:
"Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden
olacağız" diye Allah'a yalvarırlar.
23. Fakat Allah onları kurtarınca bir de
bakarsın ki onlar, yine haksız yere taşkınlık ediyorlar. Ey insanlar! Sizin
taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir; (bununla) sadece fâni dünya hayatının
menfaatini elde edersiniz; sonunda dönüşünüz yine bizedir. O zaman yapmakta
olduklarınızı size haber vereceğiz.
24. Dünya hayatının durumu, gökten
indirdiğimiz bir su gibidir ki, insanların ve hayvanların yiyeceklerinden olan
yeryüzü bitkileri o su sayesinde gürleşip birbirine girer. Nihayet yeryüzü
zinetini takınıp, (rengârenk) süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kudret
sahibi olduklarını sandıkları bir sırada, bir gece veya gündüz ona emrimiz
(âfetimiz) gelir de onu sanki dün yerinde yokmuş gibi kökünden koparılarak
biçilmiş bir hale getiririz. İşte iyi düşünecek kavimler için âyetlerimizi
böyle açıklıyoruz.
26. Güzel davrananlara daha güzel karşılık,
bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir toz (kara leke) bulaşır ne de
bir horluk (gelir). İşte onlar cennet ehlidirler. Ve onlar orada ebedî
kalacaklardır.
27. Kötülük yapanlara gelince, kötülüğün
cezası misli iledir. Onları zillet kaplayacaktır. Onları Allah'a karşı
koruyacak hiç kimse yoktur. Onların yüzleri sanki karanlık geceden bir parçaya
bürünmüştür. İşte onlar da cehennem ehlidir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
28. Onların hepsini biraraya
toplayacağımız, sonra da Allah'a ortak koşanlara: "Siz ve koştuğunuz
ortaklar yerinizde bekleyin" diyeceğimiz gün artık onların (putlarıyla)
aralarını tamamen ayırmışızdır. Ve onların ortakları, (putları) derler ki:
"Siz, bize ibadet etmiyordunuz.
29. Bu yüzden bizimle sizin aranızda şahit
olarak Allah yeter. Şüphesiz ki biz sizin (bize) tapmanızdan tamamen
habersizdik."
30. Orada herkes geçmişte yaptıklarını
karşısında bulur. Artık onlar gerçek sahipleri olan Allah'a döndürülmüşlerdir.
Uydurmakta oldukları şeyler (bâtıl tanrıları) da onları terkedip kaybolmuştur.
31. (Resûlüm!) De ki: Size gökten ve yerden
kim rızık veriyor? Ya da kulaklara ve gözlere kim mâlik (ve hakim) bulunuyor?
Ölüden diriyi kim çıkarıyor, diriden ölüyü kim çıkarıyor? (Her türlü) işi kim
idare ediyor? "Allah" diyecekler. De ki: Öyle ise (Ona âsi olmaktan)
sakınmıyor musunuz?
32. İşte O, sizin gerçek Rabbiniz olan
Allah'tır. Artık haktan (ayrıldıktan) sonra sapıklıktan başka ne kalır? O halde
nasıl (sapıklığa) döndürülüyorsunuz?
34. (Resûlüm!) De ki: (Allah'a) ortak
koştuklarınız arasında, (birini yokken) ilk defa yaratacak, arkasından onu
(ölümünden sonra hayata) yeniden döndürecek biri var mı? De ki: Allah ilk defa
yaratıp (ölümden sonra) onu yeniden (hayata) döndürür. O halde nasıl
saptırılırsınız!
35. De ki: Ortak koştuklarınızdan hakka
iletecek olan var mı? De ki: "Hakka Allah iletir." Öyle ise hakka
ileten mi uyulmaya daha lâyıktır; yoksa hidayet verilmedikçe kendi kendine
doğru yolu bulamayan mı? Size ne oluyor? Nasıl (böyle yanlış) hükmediyorsunuz?
36. Onların çoğu zandan başka bir şeye
uymaz. Şüphesiz zan, haktan (ilimden) hiçbir şeyin yerini tutmaz. Allah onların
yapmakta olduklarını pek iyi bilendir.
37. Bu Kur'an Allah'tan başkası tarafından
uydurulmuş bir şey değildir. Ancak kendinden öncekini doğrulayan ve o Kitab'ı
açıklayandır. Onda şüphe yoktur, o âlemlerin Rabbindendir.
38. Yoksa, Onu (Muhammed) uydurdu mu
diyorlar? De ki: Eğer sizler doğru iseniz Allah'tan başka, gücünüzün
yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sûre getirin.
39. Bilakis, onlar ilmini
kavrayamadıkları ve yorumu kendilerine asla gelmemiş olan (Kur'an'ı) yalanladılar.
Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Şimdi bak, zalimlerin sonu nasıl
oldu!
40. İçlerinden öylesi var ki ona (Kur'an'a)
inanır, yine onlardan öylesi de var ki ona inanmaz. Rabbin bozguncuları en iyi
bilendir.
41. (Resûlüm! ) onlar seni yalanlarlarsa de
ki: Benim işim bana, sizin işiniz de size aittir. Siz benim yaptığımdan
uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım.
42. Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat
sağırlara -üstelik akılları da ermiyorsa- sen mi duyuracaksın?
43. Onlardan sana bakan da vardır. Fakat
-hele (gerçeği) göremiyorlarsa- körleri sen mi doğru yola ileteceksin?
45. Allah'ın onları, sanki günün ancak bir
saati kadar kaldıklarını zanneder vaziyette yeniden diriltip toplayacağı gün
aralarında birbirleriyle tanışırlar. Allah'ın huzuruna varmayı yalanlayanlar
elbette zarara uğramışlardır. Zira onlar doğru yola gitmemişlerdi.
46. Eğer onları tehdit ettiğimiz (azabın)
bir kısmını sana (dünyada iken) gösterirsek (ne âlâ); yok eğer (göstermeden)
seni vefat ettirirsek nihayet onların dönüşü de bizedir. (O zaman onlara ne
olacağını göreceksin). Sonra, Allah onların yapmakta olduklarına da şahittir.
47. Her ümmetin bir peygamberi vardır.
Peygamberleri geldiği zaman, aralarında adaletle hükmedilir ve onlara asla
zulmedilmez.
49. De ki: "Ben kendime bile Allah'ın
dilediğinden başka ne bir zarar ne de bir menfaat verme gücüne sahibim." Her
ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman artık ne bir saat geri
kalırlar ne de ileri giderler.
50. De ki: (Ey müşrikler!) Ne dersiniz?
Allah'ın azabı size geceleyin veya gündüzün gelirse (ne yaparsınız?). Suçlular
ondan hangisini istemekte acele ediyorlar!
51. Başınıza belâ geldikten sonra mı O'na
iman edeceksiniz, şimdi mi? (Çok geç). Halbuki onu (azabın gelmesini) istemekte
acele ediyordunuz?
52. Sonra o (kendilerine) zulmedenlere,
"Ebedî azabı tadın!" denilecek. Kazanmakta olduğunuzdan başkasının
karşılığını mı bulacaksınız?
53. "O (azap) bir gerçek midir?"
diye senden haber istiyorlar. De ki: Evet, Rabbime andolsun ki o şüphesiz
gerçektir ve siz âciz bırakacak değilsiniz.
54. (O zaman) zulmeden herkes yeryüzündeki
bütün servete sahip olsa (azaptan kurtulmak için) elbette onu feda eder. Ve
azabı gördükleri zaman için için yanarlar. Aralarında adaletle hükmolunur ve
onlara zulmedilmez.
55. Bilesiniz ki, göklerde ve yerde olan
her şey Allah'ındır. Yine bilesiniz ki, Allah'ın vâdi haktır, fakat onların
çoğu bilmez.
57. Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt,
gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.
58. De ki: Ancak Allah'ın lütfu ve
rahmetiyle, işte bunlarla sevinsinler. Bu, onların (dünya malı olarak)
topladıklarından daha hayırlıdır.
59. De ki: Allah'ın size indirdiği rızıktan
bir kısmını helâl, bir kısmını da haram bulmanıza ne dersiniz? De ki: Allah mı
size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz?
60. Allah'a karşı yalan uyduranların
kıyamet günü (âkıbetleri) hakkındaki kanaatleri nedir? Şüphesiz Allah insanlara
karşı lütuf sahibidir. Fakat onların çoğu şükretmezler.
61. Ne zaman sen bir işte bulunsan, ne
zaman Kur'an'dan bir şey okusan ve siz ne zaman bir iş yaparsanız, o işe
daldığınız zaman biz mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne yerde ne gökte zerre
ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz. Bundan daha küçüğü ve
daha büyüğü yoktur ki apaçık kitapta (levh-i mahfuzda) bulunmasın.
64. Dünya hayatında da ahirette de onlara
müjde vardır. Allah'ın sözlerinde asla değişme yoktur. İşte bu, büyük
kurtuluşun kendisidir.
65. (Resûlüm) Onların (inkârcıların)
sözleri seni üzmesin. Çünkü bütün izzet (ve üstünlük) Allah'ındır. O,
işitendir, bilendir.
66. İyi bilin ki, göklerde ve yerde ne
varsa yalnız Allah'ındır. (O halde) Allah'tan başka ortaklara tapanlar neyin
ardına düşüyorlar! Doğrusu onlar, zandan başka bir şeyin ardına düşmüyorlar ve
onlar sadece yalan söylüyorlar.
67. O (Allah), geceyi içinde dinlenesiniz
diye sizin için yaratan, (çalışıp kazanmanız için de) gündüzü aydınlık
kılandır. Şüphesiz bunda dinleyen bir toplum için ibretler vardır.
68. (Müşrikler:) "Allah çocuk
edindi" dediler. Hâşâ! O bundan münezzehtir. O'nun (çocuğa) ihtiyacı
yoktur. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Bu hususta yanınızda herhangi bir
delil yoktur. Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?
70. Dünyada bir miktar geçim (sağlarlar),
sonra dönüşleri bizedir; sonra da inkâr etmekte oldukları şeylerden ötürü
onlara şiddetli azabı tattırırız.
71. Onlara Nuh'un haberini oku: Hani o
kavmine demişti ki: "Ey kavmim! Eğer benim (aranızda) durmam ve Allah'ın
âyetlerini hatırlatmam size ağır geldi ise, ben yalnız Allah'a dayanıp
güvenirim. Siz de ortaklarınızla beraber toplanıp yapacağınızı kararlaştırın.
Sonra işiniz başınıza dert olmasın. Bundan sonra (vereceğiniz) hükmü, bana
uygulayın ve bana mühlet de vermeyin."
72. "Eğer yüz çeviriyorsanız, zaten
ben sizden bir ücret istemedim. Benim ecrim Allah'tan başkasına ait değildir ve
bana müslümanlardan olmam emrolundu."
73. Yine de onu yalanladılar, biz de hem
onu hem de onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları (yeryüzünde)
halifeler kıldık; âyetlerimizi yalanlayanları da (denizde) boğduk. Bak ki
uyarılanların (fakat inanmayanların) sonu nasıl oldu!
74. Sonra onun arkasından birçok peygamberi
kendi toplumlarına gönderdik. Onlara mucizeler getirdiler. Fakat onlar daha
önce yalanladıkları şeye inanacak değillerdi. İşte haddi aşanların kalplerini
biz böyle mühürleriz.
75. Sonra onların ardından da Firavun ve
toplumuna Musa ile Harun'u mucizelerimizle gönderdik, fakat onlar kibirlendiler
ve günahkâr bir toplum oldular.
77. Musa: "Size hak geldiğinde onun
için (hep böyle) mi dersiniz? Bu bir sihir midir? Halbuki sihirbazlar iflâh
olmazlar" dedi.
78. Onlar dediler ki: Babalarımızı üzerinde
bulduğumuz (dinden) bizi döndüresin ve yeryüzünde ululuk sizin ikinizin olsun
diye mi bize geldin? Halbuki biz size inanacak değiliz.
81. Onlar (iplerini) atınca, Musa dedi ki:
"Sizin getirdiğiniz sihirdir. Allah onu boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah
bozguncuların işini düzeltmez."
83. Firavun ve kavminin kendilerine işkence
etmesinden korkuya düştükleri için kavminden bir gurup gençten başka kimse
Musa'ya iman etmedi. Çünkü Firavun yeryüzünde ululuk taslayan (bir diktatör) ve
haddi aşanlardan idi.
84. Musa dedi ki: Ey kavmim! Eğer Allah'a
inandıysanız ve O'na teslim olduysanız sadece O'na güvenip dayanın.
85. Onlar da dediler ki: "Allah'a
dayandık. Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluğu için deneme konusu kılma!
87. Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için
Mısır'da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın,
namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik.
88. Musa dedi ki: Ey Rabbimiz! Gerçekten
sen Firavun ve kavmine dünya hayatında zinet ve nice mallar verdin. Ey
Rabbimiz! (Onlara bu nimetleri), insanları senin yolundan saptırsınlar ve elem
verici cezayı görünceye kadar iman etmesinler, diye mi (verdin)? Ey Rabbimiz!
Onların mallarını yok et, kalplerine sıkıntı ver (ki iman etsinler).
89. (Allah): İkinizin de duası kabul
olunmuştur. O halde siz doğruluğa devam edin ve sakın o bilmezlerin yoluna
gitmeyin! dedi.
90. Biz, İsrailoğullarını denizden
geçirdik. Ama Firavun ve askerleri zulmetmek ve saldırmak üzere onları takip
etti. Nihayet (denizde) boğulma haline gelince, (Firavun:) "Gerçekten,
İsrailoğullarının inandığı Tanrı'dan başka tanrı olmadığına ben de iman ettim.
Ben de müslümanlardanım!" dedi.
92. (Ey Firavun!) Senden
sonra geleceklere ibret olması için, bugün senin bedenini (cansız olarak)
kurtaracağız. İşte insanlardan bir çoğu, hakikaten âyetlerimizden gafildirler.
93. Andolsun biz İsrailoğullarını güzel bir
yurda yerleştirdik ve onlara temiz nimetlerden rızık verdik. Kendilerine ilim
gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki Rabbin, kıyamet günü onların,
aralarında ihtilaf etmekte oldukları şeyler hakkında hükmedecektir.
94. (Resülüm!) Eğer sana indirdiğimizden
(bu anlattığımız olaylardan) kuşkuda isen, senden önce Kitab'ı (Tevrat'ı)
okuyanlara sor. Andolsun ki, Rabbinden sana hak gelmiştir. Sakın şüphecilerden
olma!
97.Kendilerine (istedikleri) bütün
mucizeler gelmiş olsa bile, elem verici azabı görünceye kadar
inanmayacaklardır.
98. Yunus'un kavmi müstesna, (halkını yok
ettiğimiz ülkelerden) herhangi bir ülke halkı, keşke (kendilerine azap
gelmeden) iman etse de bu imanları kendilerine fayda verseydi! Yunus'un kavmi
iman edince, kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık azabını kaldırdık ve
onları bir süre (dünya nimetlerinden) faydalandırdık.
99. (Resûlüm!) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin
hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak
mısın?
100. Allah'ın izni olmadan hiç kimse
inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkârcı) kılar.
101. De ki: "Göklerde ve yerde neler
var, bakın (da ibret alın!)" Fakat inanmayan bir topluma deliller ve
uyarılar fayda sağlamaz.
102. Onlar, kendilerinden önce gelip geçmiş
toplumların (acıklı) günlerinin benzerlerinden başkasını mı bekliyorlar? De ki:
Haydi bekleyin! Şüphesiz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.
103. Biz, sonra peygamberlerimizi ve aynı
şekilde iman edenleri kurtarırız. İnananları üzerimize bir borç olarak
kurtaracağız.
104. De ki: "Ey insanlar! Benim
dinimden şüphede iseniz, (bilin ki) ben Allah'ı bırakıp da sizin taptıklarınıza
tapmam, fakat ancak sizi öldürecek olan Allah'a kulluk ederim. Bana müminlerden
olmam emrolundu."
105. "Ve (bana) hanîf (Allah'ın
birliğini tanıyıcı) olarak yüzünü dine çevir; sakın müşriklerden olma, diye
(emredildi)."
106. Allah'ı bırakıp da sana fayda veya
zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o takdirde sen mutlaka
zalimlerden olursun.
107. Eğer Allah sana bir zarar
dokundurursa, onu yine O'ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır
dilerse, O'nun keremini geri çevirecek de yoktur. O, hayrını kullarından
dilediğine eriştirir. Ve O bağışlayandır, esirgeyendir.
108. De ki: Ey insanlar! Size Rabbinizden
Hak (Kur'an) gelmiştir. Artık kim doğru yola gelirse, ancak kendisi için
gelecektir. Kim de saparsa, o da ancak kendi aleyhine sapacaktır. Ben sizin
üzerinize vekil değilim. (Sadece tebliğ etmekle memurum).
109. (Resûlüm!) Sen, sana vahyolunana uy ve
Allah hükmedinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır.
Diyanet İşleri Meali - Kuranı Kerim
| |||
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme