Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 1071-1080 )

1071 - Harb Ibnu Ubeydillah, baba tarafindan dedesi Umeyr es-Sakafi (radiyallahu anh)'den nakleder: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Harac Yahudi ve Hiristiyanlardan alinan vergidir. Muslumanlara harac yoktur. " Bir rivayette "usur yoktur" buyurmustur."
Ebu Davud, Harac 33, (3046-3049).

1072 - Ibnu Omer (radiyallahu anhuma) anlatiyor: "(Babam) Omer (radiyallahu anh) Nebat ahalisinden bugday ve zeytinyagindan osrun yarisi (yirmide bir nisbetinde) vergi alirdi. Bu davranisiyla kasdi Medine'ye bunlardan cokca gelmesini saglamakti. Kintiyye (denen bugday ve arpa disinda kalan, nohut, mercimek, bakla nevinden tahil) dan da osur aliyordu."
Muvatta, Zekat 46, (1, 281).

1073 - Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Bir yerde iki kiblenin varligi uygun olmaz. Musluman kimseye cizye yoktur."
Sufyan merhum der ki: "Bunun manasi sudur: "Bir zimmi, kendisine cizye vermesi gerektikten sonra (vergisini henuz odemeden) Musluman olursa, artik bu vergi ondan duser."
Ebu Davud, Harac 34, (3053); Tirmizi, Zekat 11, (633).

1074 - Hz. Muaz (radiyallahu anh) demistir ki: "Kim kendi boynuna cizye akdi yaparsa, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in gittigi yoldan (sunnetten) beri olmus olur."

1075 - Ebu'd Derda (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) efendimiz buyurdular ki: "Kim bir araziyi haraci ile birlikte (satin) alirsa hicretinden rucu etmis demektir. Kim de bir kafirin boynundan zilleti kaldirip onu kendi boynuna koyarsa Islam'a sirtini donmus olur."
Sinan Ibnu Kays der ki: Halid Ibnu Ma'dan bu hadisi benden isitince bana: "Bunu sana Sebib mi rivayet etti?" dedi. "Evet" dedim. "Oyleyse dedi, gidince, soyle bu hadisi bana yazip gondersin."
Sinan Ibnu Kays devamla dedi ki: "(Sebib'e) soyledim, onun icin hadisi yaziverdi. Tekrar geldigim zaman Halid Ibnu Ma'dan kagidi sordu. Ben de verdim. Okuyup bu hadisi isitince sahip oldugu arazinin hepsini terketti."
Ebu Davud, Harac 38, (3082).

GANIMETLER VE FEY

1076 - Mucemmi' Ibnu Cariye el-Ensari (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte Hudeybiye sulhunde hazir bulunduk. (Sulh yapilip) oradan dondugumuz zaman, halk, develerini hizlandirarak (bir yere birikmeye) basladilar. Biz hayretle: "Bu insanlara ne oluyor, (nicin hayvanlarini hizlandirip bir yere ususuyorlar?)" diye sorduk.
"Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a vahiy gelmis" dediler. Biz de, halkla birlikte harekete gecip develeri hizlandirdik. Ilerleyince Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'i Kura'u'l-Gamim denen (Mekke ile Medine arasinda Usfan'in onunde bulanan) yerde bulduk. Devesinin uzerinde duruyordu. Halk toplaninca bizesuresini tilavet buyurdular.
Askerlerden biri: "Yani bu sulh bir fetih midir?" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam):
"Evet!" deyip ilaveten: "Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim bu bir fetihtir" buyurdu. Sure-i celileyi okumaya devam eden Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Allah size, ele gecireceginiz bol bol ganimetler vaadetmistir. Iman edenler icin bir delil olmasi ve sizi dogru yola ulastirmasi icin bunlari size hemen vermis ve insanlarin size uzanan ellerini onlemistir"mealindeki ayete kadar (Fetih 20) okudu.
(Ayet-i kerimede isaret edilen acil ganimetle) Hayber kastediliyordu. Buradan ayrilinca Hayber'e gazveye ciktik. (Elde edilen ganimet) Hudeybiye'ye katilanlara taksim edildi. Bunlar bin bes yuz kisi idi. Bunlardan uc yuzu suvari idi. Ganimet on sekiz hisseye ayrildi. Suvari olana iki, yaya olana bir hisse verildi."
Ebu Davud, Cihad 155, (2736), Harac 24, (3015).

1077 - Sehl Ibnu Ebi Hasme (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber'i iki kisma ayirdi: Biri vukua gelecek hadiseler ve kendi ihtiyaci icindi, obur kismi da Muslumanlar arasinda taksim etti. Bu kismi on sekiz hisseye ayirdi."
Ebu Davud, Harac 24, (3010).

1078 - Ibnu Sihab der ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber'i bese taksim edip beste birini aldiktan sonra geri kalani, Hudeybiye Seferi'ne katilanlardan Hayber'e istirak eden ve etmeyenler arasinda taksim etti."
Ebu Davud, Harac 24, (3019).

1079 - Ibnu'z Zubeyr (radiyallahu anhuma) anlatiyor: Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Hayber (fethedildigi) sene, (babam) Zubeyr'e dort hisse ayirdi. Bir hisse Zubeyr icin, bir hisse zilkurba ya giren Abdulmuttalib'in kizi ve Zubeyr'in annesi olan Safiyye (radiyallahu anhuma)icin, iki hisse de ati icin."
Nesai, Hayl 17, (6, 228).

1080 - Hasrec Ibnu Ziyad'in babaannesinden (radiyallahu anha) anlattigina gore, babaannesi (Ummu Ziyad el-Esceiyye) Resullulah (aleyhissalatu vesselam) ile birlikte alti kadindan biri olarak Hayber Gazvesine katilir. Kadin der ki: "Bizim de istirak ettigimiz Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a ulasinca Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bizi yanina cagirtti. Gittik. Yuzunde ofke okunuyordu. Bize: "Kiminle ciktiniz, kimin izniyle ciktiniz?" diye cikisti. Biz:
"Yun egirip onunla Allah yolunda yardimci oluruz. Oklari (toplar gazilere) veririz, diye ciktik. Ayrica yanimizda yaralilari tedavi icin ilac var, yemek de yapariz" dedik. Bunun uzerine: "Oyleyse kalin!" buyurdu.
Cenab-i Hakk Hayber'in fethini muyesser kilinca, bize de ganimetten, tipki erkeklere oldugu gibi pay ayirdi."
Hasrec der ki: "Ey babaannecigim, bu verilen ne idi?" diye sordum.
"Hurma idi" diye cevap verdi."

Ebu Davud, Cihad 152, (2729).




Kütüb-i Sitte, İslam dininin en önemli iki kaynağından biri niteliğindeki sünnet malzemesini meydana getiren ve en sahih (güvenilir) hadislerden oluşan altı hadis kitabına verilen genel isimdir. Söz konusu bu altı kitap Kur’ân-ı Kerim’den sonra en sahih kitaplar olarak kabul edilen Buharî ile Müslim’in Câmiu’s-Sahîh adlı eserleri ile Ebû Davud, Tirmizî, Nesai ve İbn Mace’nin sünen türündeki eserlerinden ibarettir.Kütüb-i Sitte, Arapça “kitaplar” manasına gelen “kütüb” kelimesiyle “altı” manasına gelen “sitte” kelimesinden meydana gelmiş bir tabir olup, “altı kitap” anlamındadır.
.

----
Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 1071-1080 ) -Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.

Kur’an’ı Kerim

Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:

“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.

İlahi Kitapların Özelliği


İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.

KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)


Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.

KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?

Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler

Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.

Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.