Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 1531-1540 )
1531 - Abdurrahman Ibnu
Muaz (radiyallahu anh) anlatiyor: "Biz Mina'da iken Resulullah
(aleyhissalatu vesselam) bize hitab etti. Kulaklarimiz oylesine acildi ki,
sanki her ne soylese bulundugumuz yerden (rahat) isitiyorduk. Bir ara, halka
menasikini ogretmeye basladi. Boylece taslama yerine kadar geldi. (Konusurken)
sehadet ve orta parmagini (kulaklarina) koymustu. (Atilacak taslarin nohut
buyuklugundeki) firlatma tasi oldugunu soyledi. Muhacirler'e emrederek
Mescid'in on kisminda konaklamalarini, Ensar'a da Mescid'in arka kisminda
konaklamalarini soyledi.",
Ravi der ki: "Iste
bundan sonradir ki herkes (bineklerinden inip) yerlesti."
Ebu Davud, Menasik 70,
(1951); Nesai, Hacc 189, (5, 249).
1532 - Rafi' Ibnu Amr
el-Muzeni (radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu
vesselam)'i Mina'da halka hitab ederken gordum, Vakit kaba kusluktu ve
Efendimiz, boz bir disi katirin uzerindeydi. Hz. Ali (radiyallahu anh) de,
Resulullah (aleyhissalatu vesselàm)'in sozlerini rahat isitebilecegi bir
mesafede durup, eksiltip artirmadan halka tekrar ediyordu. Halkin kimisi ayakta
idi, kimisi de oturuyordu."
Ebu Davud, Menasik 73,
(1956).
COCUGUN HACCI
1533 - Ibnu Abbas
(radiyallahu anhuma) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)
Ravha'da bir grup yolcuya rastladi. Onlardan bir kadin kendisine bir cocugu
kaldirip:
"Bunun icin de hacc
caiz olur mu?" diye sordu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) :
"Evet olur ve sana da
sevab vardir"buyurdu."
Muslim, Hacc 409, (1336);
Muvatta, Hacc 244, (1, 422); Ebu Davud, Menasik 8, (1736).
1534 - Saib Ibnu Yezid
(radiyallahu anhuma) anlatiyor: "Babam (radiyallahu anh) bana, Veda hacci
sirasinda Resulullah(aleyhissalatu vesselam)'la birlikte hacc yaptirdi. Ben o
zaman yedi yasinda idim."
Buhari, Cezau's-Sayd 25;
Tirmizi, Hacc 83, (925).
1535 - Hz. Cabir
(radiyallahu anh) diyor ki: "Biz, kadin ve cocuklara bedel, telbiye
getiriyorduk."
Tirmizi, Hacc 84, (927);
Ibnu Mace, Menasik 68, (3038).
Ilim adamlari, kadinin
yerine baskasinin telbiye getiremeyecegn hususunda icma etmislerdir. .
SARTLI HACC
1536 - Hz.Aise (radiyallahu
anha) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Subaa Binti'z-Zubeyr
(radiyallahu anha)'in yanina girdi:
"Herhalde sen hacc
yapmak istiyorsun ?" dedi. Subaa:
"Vallahi kendimi hasta
buluyorum" diye cevap verince:
"Hacca cik, fakat sart
kos ve de ki: "Ya Rabbi, beni nerede hapsedersen orasi (ihramdan cikip
hacci birakma) yerimdir."
Buhari, Nikah 15; Muslim,
Hacc 104, (1207); Nesai, Hacc 60, (5,168).
1537 - Tirmizi de der ki:
"Ibnu Omer (radiyallahu anhuma), haccda sart kosmayi reddeder ve soyle
derdi: "Size Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sunneti kifayet
etmiyor mu?" Nesai'nin rivayetinde su ziyade yer alir: "O, hicbir
zaman sart kosmamistir. Eger sizden biri bir maniden dolayi haccini
tamamlayamazsa, Beytullah'a giderek tavaf etsin, Safa ve Merve arasinda
sa'yetsin, sonra tras olsun yahut sacini kisalttirsin. Boylece ihramdan cikmis
olur ve gelecek sene hacc yapincaya kadar her sey kendisine helal olur."
Sarihler, bu hadisi Ibnu
Abbas (radiyallahu anhuma)'tan rivayet eden Tavus ile Said Ibnu Cubeyr in de
bununla amel etmediklerini belirtirler.
Esasen hacci tamamlamaya
mani bir engelle karsilasacak olanlarin tabi olacaklari ihsar ahkami varken,
onceden kosulan sart, yeni bir hak getirmiyor.
HAREM'DE SILAH TASIMAK
HAKKINDA
1538 - Ibnu Cureyc
(rahimehullah) anlatiyor: "Ibnu Omer (radiyallahu anhuma)'in ayaginin cukuruna,
Mina'da mizragin uc demiri isabet etti. Haccac, Ibnu Orner (radiyallahu
anhuma)'e gecmis olsun ziyaretine geldi. Ibnu Omer (radiyallahu anhuma)'e:
"Keske sana bunu
isabet ettireni bilseydik (de cezalandirsaydik)" dedi. Ibnu Omer:
"Bana onu sen isabet
ettirdin" dedi. Oburu:
"Nasil olur?"
deyince, Ibnu Omer:
"Silah tasinmasi yasak
olan bir gunde sen silah tasidin. Harem'e silah soktun. Halbuki Harem'e silah
sokulmaz" dedi."
Buhari, Iydeyn 9.
1539 - Bera Ibnu Azib
(radiyallahu anhuma) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)
Hudeybiye'de Mekkelilerle, "Sehre, silahin sadece culubbanindan yani
icindekileriyle dagarciktan baska bir sey sokmamak sartiyla anlastilar."
Buhari, Sulh 6, Umre 3,
Cezau's-Sayd 17, Cizye 19, Megazi 48; Muslim, Cihad 90, (1783); Ebu Davud,
Menasik 33, (1832).
ZEMZEM SUYU HAKKINDA
1540 - Ibnu Abbas
(radiyallahu anhuma) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a
zemzem suyu verdim, ayakta icti."
Buhari, Hacc 76, Esribe 16;
Muslim, Esribe 117, (2027); Tirmizi, Esribe 12, (1883).
Kütüb-i Sitte, İslam dininin en önemli iki kaynağından biri niteliğindeki sünnet
malzemesini meydana getiren ve en sahih (güvenilir) hadislerden oluşan altı
hadis kitabına verilen genel isimdir. Söz konusu bu altı kitap Kur’ân-ı
Kerim’den sonra en sahih kitaplar olarak kabul edilen Buharî ile Müslim’in
Câmiu’s-Sahîh adlı eserleri ile Ebû Davud, Tirmizî, Nesai ve İbn
Mace’nin sünen türündeki eserlerinden ibarettir.Kütüb-i Sitte, Arapça
“kitaplar” manasına gelen “kütüb” kelimesiyle “altı” manasına gelen “sitte”
kelimesinden meydana gelmiş bir tabir olup, “altı kitap” anlamındadır.
.
----
Kategoriler
Hatim - Mukabele | Kuran Suresi | Kuran Meali | Kuran Öğreniyorum |
Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 1531-1540 ) - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.
Kur’an’ı Kerim
Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi Kitapların Özelliği
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.
KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?
Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler
Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.
Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.