Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 451-460 )

451 - Muslim ve Ebu Davud'un Enes' (radiyallahu anh)'ten rivayet ettikleri bir diger hadis soyledir: "Onlar Beytu'l-Makdis'e dogru yonelmis halde, sabah namazinin rukuunda iken, Beni Seleme'den bir adam kendilerine ugradi ve: "Kible istikameti Kabe'ye cevrildi" dedi. Bu sozunu iki kere tekrar ettil. Cemaat rukuda iken Kabe'ye yoneldiler."
Muslim, Mesacid 15, (527); Ebu Davud, Salat 206, (1045).

452 - Ibnu Abbas (radiyallahu anh) anlatiyor: "Ayet-i kerimenin emriyle Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) kibleyi Kabe'ye yoneltince Muslumanlar sordular: "Ey Allah'in Resulu, Beytu'l-Makdis'e yonelerek namaz kilmis ve simdi olmus olan kardeslerimizin namazlari ne olacak?" Bunun uzerine Cenab-i Hakk su ayeti indirdi: "Senin yoneldigin istikameti, peygambere uyanlari, cayanlardan ayird etmek icin kible yaptik. Dogrusu Allah'in yola koydugu kimselerden baskasina bu agir bir seydir. Allah imanlarinizi (ibadetlerinizi) bosa cikaracak degildir" (Bakara, 143).
Ebu Davud, Salat 16 (4680); Tirmizi, Tefsir, Bakara (2968).

453 - Ebu Said (radiyallahu anh) anlatiyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "(Kiyamet gunu) Hz. Nuh (aleyhisselam) ve ummeti gelir. Cenab-i Hakk ona:
-"Teblig ettin, dinimi duyurdun mu? diye sorar. Nuh (aleyhisselam):
-"Evet, ey Rabbim" diye cevap verir. Rabb Teala bu sefer ummetine sorar:
-"Nuh (aleyhissalatu vesselam) size teblig etmis miydi?"
-"Hayir!" bize peygamber gelmedi" derler. Rabb Teala Hz. Nuh (aleyhissalatu vesselam)'a yonelerek:
-"Soyledigin sey hususunda sana kim sahidlik edecek?" diye sorar. Nuh (aleyhisselam):
-" Muhammed (aleyhissalatu vesselam) ve ummeti!" der ve Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in ummeti:
-"Nuh tebligatta bulundu" diye sehadette bulunur. Bu duruma su ayet isaret eder: "Biz boylece sizleri vasat bir ummet kildik, ta ki insanlara karsi sahidler olasiniz" (Bakara, 143).
Buhari, Tefsir, Bakara 13, Enbiya 3, I'tisam 19; Tirmizi, Tefsir Bakara (2965). Ibnu Mace, Zuhd 34, (4284).

454 - Tirmizi'nin rivayetinde su ziyade vardir: "(...Nuh kavmi): "Bize ne bir korkutucu, ne de baska biri, hic kimse gelmedi" derler."
Tefsir 2965.

455 - Urve Ibnu'z-Zubeyr (radiyallahu anh) anlatiyor: "Hz. Aise (radiyallahu anha)'ye su (mealdeki) ayet hakkinda sordum: "Suphesiz ki Safa ile Merve Allah'in seairlerindendir. Kim Kabe'yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur." (Bakara, 158). Dedim ki: "Kasem olsun (ayetten) Safa ve Merve'yi tavaf etmeyenlere de bir gunah yoktur (manasi cikmaktadir)." Bana dedi ki: Ey kizkardesimoglu soyledigin ne kadar cirkin! Ayetin, senin te'vil ettigin manada olmasi icin, "onlari tavaf etmeyene herhangi bir gunah terettup etmez" seklinde olmaliydi. Halbuki ayet Ensar hakkinda inmistir. Bunlar Musluman olmazdan once, Musellel'deki azgin Menat'a tapiniyorlar, ona telbiye getiriyorlardi. Menat'a telbiye getirenler, Safa ile Merve arasinda tavaf etmekten cekiniyorlardi. Bunun uzerine Cenab-i Hakk: "Safa ve Merve Allah'in seairindendir..." ayetini indirdi.
Aise (radiyallahu anha) sunu da soyledi: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Safa ile Merve arasinda tavafta bulunmayi sunnet kildi. Bunu terketmek kimseye caiz olmaz."
Zuhri der ki: Ebu Bekr Ibnu Abdi'r-Rahman'a bu hadisi haber verdim. Bana sunu soyledi: "Ben bu bilgiyi (hadisi) duymamistim. Ben alimlerden bazilarini dinledim soyle diyorlardi: "Hz. Aise'nin Menat icin telbiye getirenlerden haber verdikleri disinda kalan halkin tamami Safa ve Merve'yi tavaf ediyorlardi. Ne zaman ki Cenab-i Hakk Kur'an-i Kerim'de tavafindan bahsedip Safa ve Merve'den soz etmeyince: "Ey Allah'in Resulu! Biz Safa ve Merve'yi tavaf ediyorduk. Halbuki Cenab-i Hakk Kabe'nin tavafini emrediyor, Safa ve Merve'den bahsetmiyor, Safa ve Merve'yi tavaf etmemizde bize bir mahzur var mi?" dediler. Bunun uzerine Cenab-i Hakk: "Safa ve Merve Allah'in seairindendir. Oyle ise kim Beytullah'a hacyapar veya umre ziyaretinde bulunursa Safa ve Merve'yi de tavaf etmesinde bir gunah yoktur" ayetini indirdi.
Ebu Bekr Ibnu Abdirrahman der ki: "Ben bu ayetin, (yukarda zikredilen) her iki grub hakkinda da inmis oldugunu goruyorum. Yani, hem cahiliye devrinde Safa ve Merve'yi tavaftan cekinenler hakkinda inmistir, hem de oncekileri tavaf ettikleri halde, Islam'dan sonra -Allah'in Kabe'yi tavaf etmeyi emretmis olmasina ragmen Safa ve Merve'yi zikretmemis olmasi sebebiyle- bunlari tavaftan cekinenler hakkinda inmistir. Safa ve Merve'nin de (Kur'an'da) zikri Kabe'yi tavaf emrinden sonra gelmistir.
Buhari, Hacc 79, Umre 10, Tefsir, Bakara 21; Muslim, Hac 260-263 (1277); Ebu Davud, Menasik 56, (3901); Tirmizi, Tefsir, Bakara (2969); Nesai, Menasik 168, (5, 238-239); Muvatta, Hacc 129, (1, 373).

456 - Buhari ve Muslim'den gelen bir rivayette soyle denir: "Ancak, Musluman olmazdan once Ensar ve bunlarla birlikte Gassan, Menat icin telbiyede bulunurlar, Safa ile Merve arasinda tavaftan cekinirlerdi. Bu davranis onlara ecdad yadigari bir adet idi. Menat icin ihrama giren Safa ile Merve arasinda tafaf yapmazdi. Musluman olunca bu hususta Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e sordular. Bunun uzerine Cenab-i Hakk "Safa ve Merve Allah'in seairindendir..." ayetini indirdi.

457 - Mucahid, Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma)'tan rivayet ettigine gore sunu anlatmistir: "Beni Israil'de kisas vardi, fakat diyet yoktu. Cenab-i Hakk Muhammed ummetine soyle buyurdu: "Oldurulenler hususunda size kisas farz kilinmistir. Hur hur ile, kole kole ile, kadin kadin ile kisas edilir. Olduren, olenin kardesi tarafindan affedilmisse, kendisine orfe uymak ve affedene guzellikle (diyet) odemek gerekir" (bakara, 178). Buradaki "afv"dan maksad, amden oldurmelerde kisinin diyet almayi kabul etmesidir. "Orfe uymak ve affedene guzellikle odemek" e gelince, bundan maksad (magdur tarafin) orfe uygun miktarda bir diyet istemesi, oburunun de bunu guzellikle odemesidir. Ayetin devamindaki: "Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve birrahmettir" ibaresi de, "sizden oncekilere farz kilinanlarda olmayan bir hafifletme" demektir, (cunku onlara diyet imkani taninmamisti). Ayetin son kismi olan "Bundan sonra tecavuzde bulunana elim azab vardir" ibaresinden diyet almayi kabul etmesine ragmen (kan davasi guderek) katili olduren kimse kastedilmektedir."
Buhari, Tefsir, Bakara 2, 23; Diyat 8; Nesai, Kasame 27, (8, 36, 37).

458 - Ata'nin anlattigina gore, Ibnu Abbas (radiyallahu anh) su ayeti okurken dinlemistir: "Oruca dayanamayanlar, bir duskunu doyuracak kadar fidye verir" (Bakara, 184). Ibnu Abbas (radiyallahu anh) ayeti okuduktan sonra ilave etti: "Bu ayet, oruc tutmaya tahammul edemeyen yasli erkek ve yasli kadin hakkinda mensuh degildir. Onlar da her bir gunun orucu yerine bir fakir doyururlar."
Buhari, Tefsir, Bakara 25; Nesai, Siyam 63 (4, 190-191); Ebu Davud, Savm 3, (2318), Siyam 2, (2316).

459 - Ebu Davud merhumun bir rivayetinde su ziyade var: "Ibnu Abbas dedi ki: "Oruca dayanamayanlar, bir duskunu doyuracak kadar fidye verir" (Bakara 184) ayeti su demektir: "Onlardan kim orucuna mukabil bir fakiri doyuracak kadar fidye vermek isterse fidye verir ve boylece orucunu tutmus sayilir." Cenab-i Hakk buyurmustur: "Kim (vacib miktardan) daha fazla fidye verirse bu kendisi icin daha hayirli olur. Orucu (yiyip de fidye vermek yerine) bizzat tutmaniz daha hayirlidir" (Bakara 184). Sonra Cenab-i Hakk soyle buyurdu: "Sizden kim Ramazan ayina ulasirsa orucu tutsun. Kim de hasta olur veya yolcu bulunursa yedigi miktarda baska gunlerde oruc tutar."
Ebu Davud, Savm 2(2316).

460 - Yine Ebu Davud'un bir baska rivayetinde soyle denmektedir: "(Ramazan'da orucu yiyip, fidye odemeye ruhsat veren ayet) hamile ve emzikli kadinlar icin sabittir, mensuh degildir."
Nesai'de rivayet soyledir: "Orucu tutmaya dayanamayanlar orucu kendilerine (tahammul edilmez) bir mesakkat addedenler icin bir yoksula yetecek kadar fidye gerekir. Ayetin "Kim de hayir dusunerek (bir fakire yetecek miktardan fazlasini) verirse" hukmu mensuh degildir, bu onun icin daha hayirlidir. (Fidye vermektense) oruc tutmaniz daha hayirlidir. Ayetteki ruhsat, oruca takat getiremeyen veya sifasiz hastaliga yakalananlar icindir."

Nesai, Siyam 63, (4, 190-191).




Kütüb-i Sitte, İslam dininin en önemli iki kaynağından biri niteliğindeki sünnet malzemesini meydana getiren ve en sahih (güvenilir) hadislerden oluşan altı hadis kitabına verilen genel isimdir. Söz konusu bu altı kitap Kur’ân-ı Kerim’den sonra en sahih kitaplar olarak kabul edilen Buharî ile Müslim’in Câmiu’s-Sahîh adlı eserleri ile Ebû Davud, Tirmizî, Nesai ve İbn Mace’nin sünen türündeki eserlerinden ibarettir.Kütüb-i Sitte, Arapça “kitaplar” manasına gelen “kütüb” kelimesiyle “altı” manasına gelen “sitte” kelimesinden meydana gelmiş bir tabir olup, “altı kitap” anlamındadır.
.

----

Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 451-460 ) - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.



Kur’an’ı Kerim

Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:

“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.

İlahi Kitapların Özelliği


İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.

KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)


Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.

KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?

Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler

Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.

Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.