Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 711-720 )

711 - Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) Mekke'den cikarildigi zaman Hz. Ebu Bekir (radiyallahu anh) soyle soyledi: "Peygamberlerine eziyet ettiler, o da (dayanamayip) oradan cikti. Mutlaka helak olacaklar." Bunun uzerine su ayet indi: "Haksizliga ugratilarak kendilerine savas acilan kimselerin karsi kosup savasmasina izin verilmistir. Allah onlara yardim etmeye elbette kadirdir" (Hacc 39). Hz. Ebu Bekir (radiyallahu anh) der ki: "Bu ayet uzerine anladim ki, (musriklerle) savas olacak."
Tirmizi, Tefsir, Hacc, (3170); Nesai, Cihad 1, (6, 2).

KAD EFLAHA (MU'MINUN) SURESI

712 - Hz. Aise (radiyallahu anha) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a sorarak: "Ey Allah'in Resulu, "Rablerine donecekleri icin kalpleri urpererek vermeleri gerekeni verenler, iste onlar iyi islerde yaris ederler. O ugurda ileri gecerler" (Mu'minun 60) ayetinde kastedilenler, sarap icenler, hirsizlik yapanlar mi? dedim. Bana "Hayir ey Siddik'in kizi. Aksine onlar, oruc tutup, sadaka verip, yaptiklari bu hayirlarin kendilerinden kabul edilmemesinden korkanlardir. (Baksana ayet ne buyuruyor): "Iste onlar iyi islerde yaris ederler" cevabini verdi."
Tirmizi, Tefsir, Mu'minun (3174).

713 - Ebu Said el-Hudri (radiyallahu anh), "Ates onlarin yuzlerini yalar, disleri siritip kalir" (Mu'minun 104) ayeti hakkinda su aciklamayi yapar: "Ates yuzu kizartir ve ust dudak buzulur, oyle ki, basinin ortasina kadar cekilir, alt dudak da asagiya sallanir ve gobege kadar duser."
Tirmizi, Tefsir, Mu'minun, (3175)

NUR SURESI

714 - Amr Ibnu Su'ayb, babasi, dedesi tarikiyle rivayet ediyor: "Kendisine Mersed Ibnu Ebi Mersed denen bir zat (radiyallahu anh) vardi. Mekke'den Medine'ye esir tasirdi. Mekke'de Anak adinda fahise bir kadin bu adamin dostu idi. Mekkeli esirlerden birine, kendisini goturmeyi vaadetmisti. (Simdi hikayesini kendisinden dinleyelim):
-"Mersed'sin degil mi?" dedi. Ben:
-"Evet Mersed'im" dedim.
-"Merhaba, hos geldin, gel yanimizda geceyi gecir!" dedi. Ben:
-"Hayir, ey Anak, Allah zinayi haram etti" dedim. Kadin:
-"Ey cadir ahalisi, bu adam esirlerinizi goturuyor!" diye bagirdi. Kactim.
Beni sekiz kisi takip etti. Handeme Dagi'nin yolunu tuttum, bir magaraya girdim. Takipciler arkamdan gelip magaranin agzini tuttular. Tepemden uzerime bevlettiler. Sidikleri basima isabet etti. Ancak Allah, onlarin beni gormelerine mani oldu. Sonra donup gittiler.
Ben de arkadasimin yanina dondum. Onu sirtladim. Agir birisiydi. Mekke'nin disindaki Izhir denen mevkiye geldim. Orada demir bukagilarini cozdum. Onu sirtimda tasiyordum. Beni cok yormustu. Nihayet Medine'ye geldim. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in huzuruna ciktim:
-"Ey Allah'in Resulu, Anak'la evleneyim mi?" dedim.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) cevap vermedi. Sonra su ayet indi: "Zina eden erkek, ancak zina eden veya putperest bir kadinla evlenebilir. Zina eden kadinla da, ancak zina eden veya putperest olan bir erkekevlenebilir..." (Nur, 3).
Bu vahiy uzerine Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bana:
-"EyMersed, zina eden erkek ancak zina eden veya putperestbir kadinla evlenebilir. Zina eden kadinla da ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir, onunla evlenme!" dedi.
Tirmizi, Tefsir, Nur (3176); Ebu Davud, Nikah 5, (2051); Nesai,Nikah 12, (6, 66).

715 - Ibnu Abbas (radiyallahu anh) anlatiyor: "Hilal Ibnu Umeyye (radiyallahu anh) Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in yaninda, haniminin Serik Ibnu Sahma ile zina yaptigini soyledi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Ya delil getirirsin ya da sirtina hadd tatbik edilir" dedi.
Hilal: "Ey Allah'in Resulu! Birimiz, hanimi uzerinde bir adam gorse, kosup delil mi arayacak?" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) onceki sozunu tekrar ediyordu: "Ya delil getirirsin ya da sirtina had uygulanir." Bunun uzerine Hilal:
"Seni hak uzerine gonderen Zat'a kasem olsun dogru soyluyorum. Mutlaka Allah sirtimi hadden kurtaracak bir vahiy gonderecektir" dedi. Cibril (aleyhisselam) indi ve su vahyi indirdi: "Karilarina zina isnad edip de kendilerinden baska sahidleri olmayanlarin sahidligi, kendisinin dogru sozlulerden olduguna Allah'i dort defa sahid tutmasiyla olur. Besincisinde eger yalancilardan ise Allah'in lanetinin kendisine olmasini diler" (Nur 6-7).
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) oradan ayrildi. Onlarra adam gonderdi. Hilal geldi (lanet okuyarak) sehadette bulundu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Allah biliyor ki, ikinizden biriniz yalancisiniz, tevbekar olaniniz var mi?" dedi.
Sonra kadin kalkti, a da sehadette bulundu. Kadin besinci sehadette iken kidini durdurdular ve: "Besinci sehadet, (yalanci oldugun takdirde) siddetli azab gerektirir" dediler.
Ibnu Abbas der ki: Bunun uzerine kadin durakladi ve sukut etti. Oyle ki, yeminden rucu edecegini sandik.
Sonra: "Hayir, vallahi kavmimi bundan boyle mahcup hale dusurmeyecegim" dedi ve yeminini tamamladi.
Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Iyi bakin, eger bu kadin gozleri surmeli, kabalari iri, bacaklari kalin bir cocuk dogurursa bilin ki bu cocuuk Serik Ibnu Sahma'dandir" buyurdu. Gercekten de bu evsafta bir cocuk dogurdu. Bunun uzerine Resulullah (aleyhissalatu vesselam) soyle soylediler:
"Eger, Allah'in Kitabi'nda kadinin yemini ile haddini dusecegi hususunda hukum gelmemis olsaydi, (cocuktaki bu benzerlikten hareketle kadinin zaniligine hukmederdim ve) onun benden gorecegi vardi."
Buhari, Tefsir, Nur 3, Sehadet 21, Talak 28; Ebu Davud, Talak 27, (2254); Tirmizi, Tefsir, Nur, (3178),

716 - Zuhri merhum, Urve ve baskalarindan almis olarak Hz. Aise'nin su rivayetini nakleder:
"Hz. Aise (radiyallahu anha) buyurmustur ki: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bir sefere cikacagi zaman kadinlari arasinda kur'a ceker, kur'a kime cikarsa onu beraberinde sefere gotururdu.
Bir sefer sirasinda da benim okum cikti ve yolculuguna ben refakat ettim. Bu sefer, ortunme emri geldikten sonra idi. Ben yol sirasinda deve sirtinda giden bir mahmil icinde tasiniyordum. Konak yerlerinde de onun icinde iken iniyordum. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in o gazvesi sona erinceye kadar hep boyle yol aldik. Nihayet geri dondu ve Medine'ye yakin bir yerde konakladik. Geceleyin bir muddet kaldiktan sonra donus emri verildi. Donus emri ciktigi sirada ben kalkip (kaza-yi hacet icin tek basima) sordudan ayrilip gittim. Ihtiyacimi gordukten sonra binegime geri geldim. O sirada gogsumu yokladim. Yemen'in goz boncugundan yapilmis gerdanligimkopmustu. Aramak uzere geri dondum. Onu aramak beni epeyce oyaladi. Benim binegimle mesgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yuklemisler. Zannetmisler ki ben mahmilin icindeyim. O zamanlar kadinlar cok hafifti. Az yedikleri icin sisman degillerdi. Askerler mahmilini kaldirirken hafifligine sasirmayip yuklemisler. Ben zaten kucuk yasta bir kadindim: Hulasa devemi surup gitmisler.
Ordu gittikten sonra gerdanligimi buldum. Ordugaha geri dondugum zaman kimseyi bulamadim. Herkes gitmisti. Once bulundugum yere geldim. Beni bir muddet sonra kaybetmis olduklarini farkederek aramaya geleceklerini dusundum. Bu halde iken uyku bastirmis ve uyuyup kalmisim.
Safvan Ibnu Muattal es-Sulemi -ki bilahere (Zekvan'da ikamet ederek) Zekvani unvanini da almistir- (geri gozculugu vazifesiyle) ordugahin gerilerinde geceyi gecirmisti. Sabah olunca benim menzilden gecerken uyuyan bir insan karaltisi gorerek yanima geldi. Gorur gormez beni tanidi. Zira ortunme emri gelmezden once beni gormustu.
Ben onun istirca sesiyle "Inna lillah ve inna ileyhi raci'un =Biz Allah'in kullariyiz ve Allah'a donup varacagiz" uyandim. Derhal basortumle yuzumu orttum. Allah'a kasem olsun bana tek kelime konusmadi, istircaindan baska bir tek sozunu de isitmedim. Indi ve devesini ihtirdi. Binmem icin devenin on ayaklarina ayagiyla basti. Ben de bindim. Devemi onden cekti, boylece yol aldik. Ordu bir yerde konakladigi sirada onlara yetistik.
(Gecikme hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yuzumden helak olanlar oldu. Bu iste en buyuk vebal de Abdullah Ibnu Ubey Ibni Selul'e dusmustu.
Medine'ye geldigimiz zaman bir ay kadar hasta yattim. Meger bu esnada iftira edenlerin dedikodulari herkesi mesgul ediyormus. Benim ise hicbir seyden haberim olmadi. Ancak bir husus bende kusku uyandirmisti. Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'da, baska zaman hastalaninca gordugum iltifat ve alakayi goremiyordum. Yanima girip selam veriyor, sonra da: "Su sizinki nasil?" deyip cikiyordu. Bu davranisindan biraz iskilleniyordum ama yine de (ortaligi saran) fitneden bihaberdim. Bu halde nekalet devresine girdim.
Bir gece, ben ve Ummu Mistah o zaman icin hela olarak kullandigimiz menasi (denen cukurlarin bulundugu semte) dogru gitmistik. Biz buraya, geceden geceye cikardik. (Hicab ayetinden sonra) evlerde helalar insa edilince cikmaz olduk. Bundan once biz de, eski Araplarin def-i hacetteki usulune uyuyorduk. Ben ve Ummu Mistah -ki bu kadin Ebu Ruhm Ibnu Muttalib Ibni Abdi Menaf'in kizidir- boylece yuruduk. Onun annesi Ebu Bekri's-Siddik'in teyzesi olan Sahr Ibnu Amir'in kizidir. Oglu da Mistah Ibnu Usase Ibnu Ubad Ibni'l-Muttalib'dir.
Isimiz bittikten sonra yuruyorduk. Ummu Mistah, ayagi ortusune takilarak dustu. Kadin (boyle can yakici durumlarda soylenmesi adet olan "dusmanin helak olsun demedi): "Mistah helak olsun!" diye (ogluna) beddua etti. Ben kadina:
-"Amma da yaptin!" Bedir gazvesine katilan bir kimseye beddua ediyorsun ha!" dedim.
-"Anacigim! onun ne soyledigini isitmedin mi?" dedi.
-"Ne soylemis ki?" dedim.
Bunun uzerine iftiracilarin soylediklerini bir bir anlatti. Hastaligima yeni hastalik katildi.
Eve donunce, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) yanima girdi ve:
(Ismimi soylemeden) "Adaminiz nasil." dedi. Ben:
-"Ebeveyniminyanina gitmeye izin ver" dedim. Ben, haberin aslini annemle babamdan isitmek istiyordum. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) izin verdi, ben de ebeveynimin yanina geldim. Anneme:
-"Ey annecigim, halk arasinda soylenen bu sozler nedir?" dedim.
-"Ey kizim! Sen bu meseleyi buyutme. Allah'a kasem olsun guzel ve kocasinin yaninda sevgili olan, bircok kumalari (ortak) bulunan bir kadin hakkinda her zaman cok dedikodu ederler" dedi. Ben:
-"Subhanallah, demek halk boyle soyluyor ha!" dedim.
O gece sabaha kadar hic durmadan agladim. Ne gozumun yasi dindi, ne de gozume uyku girdi.
Sabah oldu, ben hala agliyordum. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) o gun Ali Ibnu Ebi Talib'i ve Usame Ibnu Zeyd (radiyallahu anhuma)'i cagirmisti. Benimle ilgili vahyin gecikmesi uzerine ailesiyle ayrilma hususunda onlarla istisare ediyordu.
Usame (radiyallahu anh), ehlinin sucsuzlugu hususunda onlara karsi icinde besledigi sevgiye dayanarak, bildigi hususu soyle dile getirmisti:
-"Ey Allah'in Resulu! Onlar zevcelerinizdir. Allah'a kasem olsun, onlar hakkinda hayirdan baska bir sey bilmiyoruz."
Ali Ibnu Ebi Talib de soyle demisti:
-"Ey Allah'in Resulu, Allah sana darlik vermez. Ondan baska kadin coktur. Sen cariyene sor, (onun halinni o daha iyi bilir), sana gercegi haber verir."
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) bu tavsiye uzerine cariyemiz Berire'yi cagirdi ve:
-"Ey Berire, soyle! Aise'de sana suphe verici bir husus gordun mu?" diye sordu. Berire:
-"Hayir! Seni hak uzerine peygamber olarak gonderen Zat-i Zulcelal'e yemin olsun, ben onda fena buldugum bir sey gormedim. Ayiplanabilecek tek gordugum sey sudur: "Yasi genc oldugu icin, ailesi icin yogurdugu hamurun uzerine uyur, bu sirada gelen keci, hamurdan yerdi."
(Bu sorusturma sonunda) Resulullah (aleyhissalatu vesselam) kalkip mescidde bir hutbe okur. Bu iftirayi ilk defa cikaran Abdullah Ibni Ubey Ibni Selul hakkinda soz etmekten ozur dileyerek, minberde sunlari soyler:
-"Ehlim hakkinda bana sikinti veren adami cezalandirmada, intikamimi almada bana kim yardim edecek? Allah'a yemin olsun ehlim hakkinda hayirdan baska bir sey bilmiyorum. Adi iftiraya karistirilan bir adamdan soz ettiler. Onun hakkinda da hayirdan baska bir sey bilmiyorum. O ailemin yanina ben olmayinca hic girmemistir."
Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in bu sozleri uzerine (Evs kabilesinin reisi) Sa'd Ibnu Muaz (radiyallahu anh) kalkti ve:
-"Ey Allah'in Resulu! Allah'a yemin olsun biz ondan senin intikamini aliriz! Eger Evs kabilesindense boynunu vururuz. Hazrecli kardeslerimizden ise, bize sen emredersin, biz emrini aynen yerine getiririz!" dedi.
Hazrec kabilesinin reisi olan Sa'd Ibnu Ubade ayaga kalkti. Sa'd aslinda salih bir kimseydi. Ancak (Sa'd Ibnu Muaz'in konusmasindan alinarak) kabile hamiyet ve gayretine kapilmisti. Sa'd Ibnu Muaz'a donerek su sert cevabi verdi:
-"Vallahi sen yalan soyluyorsun! Sen onu (Abdullah Ibnu Ubey Ibnu Selul'u) olduremezsin. Oldurtmeye gucun de yetmez."
(Ensar'in ileri gelenlerinden) Useyd Ibnu Hudayr (radiyallahu anh) -ki bu zat da Sa'd Ibnu Muaz'in amcaogludur- kalkarak Sa'd Ibnu Ubade'ye cikisti:
-"Allah'a yemin olsun yalan soyleyen sensin. Onu mutlaka oldururuz. (Abdullah Ibnu Ubey'e arka cikiyorsan) sen de munafiksin, munafiklar hesabina kavga ediyorsun!"
Derken (Ensar'in iki kabilesi) Evs ve Hazrec ayaga kalkmislar ve Resulullah (aleyhissalatu vesselam) daha minberde iken, birbirlerine girmeye ramak kalmisti. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) sukuneti saglayincaya kadar gayret sarfetmis ve minberden inmisti.
Ben o gun de agladim. Ne gozumun yasi dindi, ne de gozume uyku girdi. Muteakip gece de hep agladim: Ne gozumun yasi dindi ne de bir parca olsun uykum geldi. Sabahleyin annem ve babam yanima geldiler. Boylece ben, iki gece bir gunduz araliksiz aglamistim. Oyle ki artik aglamaktan cigerlerim parcalanacak diye dusunuyordum.
Onlar yanimda oturuyorlar, ben de aglamaya devam ediyordum. Derken Ensar'dan bir kadin izin istedi. Ona, gir dedim. Yanima oturup o da benimle aglamaya basladi. Biz bu halde iken Resulullah (aleyhissalatu vesselam) girdi. Sonra oturdu. Hakkimda soylenen seyler soylenileden beri yanimda hic oturmamisti. Bu arada bir ay gecmis ve meselemle ilgili herhangi bir vahy gelmemisti. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) otururken sehadet kelimesini de getirmisti. Sonra bana sunlari soyledi:
-"Ey Aise, senin hakkinda bana soyle soyle sozler ulasti. Eger bu dedikodulardan beri isen Allah seni vahiyle tebrie edecektir. Sayet bir gunah isledi isen Allah Teala'ya tevbe et. Zira kul bir gunah isler, sonra da gunahini itirafla tevbe ederse, Allah Teala tevbesini kabul ve affeder."
Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in sozlerini tamamlayinca (izdirabimin siddetinden) gozlerimin yasi kurudu, artik tek bir damla bile yas hissetmiyordum. Babama:
-"Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in sozlerine sen cevap ver" dedim.
Babam: -"Vallahi Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a ne diyecegimi bilemiyorum" dedi. Anneme yonelerek:
-"Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in soylediklerine sen bari cevap ver" dedim. Annem de:
-"Vallahi Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a ne soyleyecegimi ben de bilemiyorum" dedi.
Hz. Aise devamla der ki: "Ben yasi henuz kucuk bir kadindim. Kur'an'dan da fazla okumuyordum. Dedim ki:
-"Vallahi ben biliyorum ki halkin soylestigi seyleri isittiniz. Onlar icinize yer etti ve hep inandiniz. Size: "Gunahsizim" dedim, inanmiyorsunuz. Yapmadigim bir seyi size itiraf etsem, -Allah biliyor ki ben ondan beriyim- beni tasdik edeceksiniz. Allah'a kasem olsun, sizinle benim durumumu anlatacak en iyi ornek Hz. Yusuf'un babasi ve onun su sozudur: "Bana guzelce sabir gerekir. Anlattiklariniza ancak Allah'tan yardim istenir" (Yusuf, 18). Sonra yuzumu cevirip yatagima sokuldum. Kasem olsun ben o zaman sucsuz oldugumu biliyordum ve Allah'in benim sucsuzlugumu te'yid edecegine inaniyordum. Ancak, kesinlikle, Allah'in benim hakkimda bir vahiy indirecegini, bunun (kiyamete kadar) okunacagini hic aklimdan gecirmedim. Ben, kendimi, Allah'in herhangi bir sekilde tekellum buyurarak okunacak bir vahiy konusu edilmeye deger bulmuyordum. Ancak, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in gorecegi bir ruya yoluyla Allah'in beni tebrie edecegini umid ediyordum.
Allah'a kasem olsun, Resulullah (aleyhissalatu vesselam) daha oturmus oldugu yerden kalkmamis ve ev halkindan kimse disari cikmamisti ki Allah, Resulune vahiy indirdi: Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'i vahiy sirasinda her zaman gelen halet istila etti. Sonra da o hal zail oldu. Resulullah (aleyhissalatu vesselam) tebessum icindeydiler. Konustugu ilk kelime bana sunu soylemek oldu:
-"Ey Aise Allah'a hamdet. Zira, seni tebrie buyurdu."
Annem de bana: -"Kalk Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'a tesekkur et!" dedi. Ben ise:
-"Vallahi hayir, ona tesekkur etmeyecegim, sadece Allahima hamdediyorum. Benim sucsuzlugumu Rabbim vahiy buyurdu" dedim. Allah'in indirdigi vahiy soyleydi:
-"Muhammed'in esine o yalani uyduranlar icinizden bir guruhtur. Bunu kendiniz icin kotu sanmayin, o sizin icin hayirli olmustur. O kimselerden herbirine kazandigi gunah karsiligi ceza vardir. Iclerinden elebasilik yapana ise buyuk azab vardir. Onu isittiginiz zaman, erkek-kadin mu'minlerin, kendiliklerinden husnuzanda bulunup da: "Bu apacik bir iftiradir" demeleri gerekmez miydi? Dort sahid getirmeleri gerekmez miydi? Iste bunlar sahid getirmedikce, Allah katinda yalanci olanlardir. Allah'in dunya ve ahirette size lutuf ve merhameti olmasaydi, o kotu sozu yaymanizdan oturu buyuk bir azaba ugrardiniz..." (Nur 20).
(Bir sayfa tutan) on ayeti, Cenab-i Hakk benim sucsuzlugumla ilgili bu ayetleri indirince, Ebu Bekri's-Siddik (radiyallahu anh) -ki Mistah Ibnu Usase'ye akrabaligi ve fakirligi sebebiyle maddi yardimda bulunuyordu- sunu soyledi:
-"Aise (radiyallahu anha)'ye bu iftirayi yaptiktan sonra, ona artik bir daha yardim yapmayacagim."
Bunun uzerine su vahiy indi: "Icinizde lutuf ve servet sahibi olanlar, yakinlarina, duskunlere ve Allah yolunda hicret edenlere, vermemek icin yemin etmesinler, affetsinler gecsinler. Allah'in sizi bagislamasindan hoslanmaz misiniz? Allah bagislayandir, merhametli olandir" (Nur, 22).
Bunun uzerine Ebu Bekri's-Siddik (radiyallahu anh): "Evet evet, Allah'a kasem olsun, Allah'in beni affetmesini cok severim" dedi ve Mistah'a yapmakta oldugu yardimi yapmaya devam etti ve: "Ebediyyen yardimi ondan kesmeyecegim" dedi.
Hz. Aiese (radiyallahu anha) sozlerine devamla dedi ki:
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) tahkik sirasinda Zeyneb Bintu Cahs'a da hakkimda sormus ve:
-"Ey Zeyneb, bu hususta ne biliyorsun, ne gordun?" demisti. O da:
-"Ey Allah'in Resulu, ben kulagimi, gozumu isitmedigim, gormedigim seyden muhafaza ederim. Ben Aise hakkinda hayirdan baska bir sey bilmiyorum!" demisti. Zeyneb (radiyallahu anha), Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'in zevce-i tahireleri arasinda (bazi faziletleri sebebiyle) benimle boy olcusen birisiydi. Allah vera ve dindarligi sebebiyle onu (bu meselede mufteriler tarafinda yer almaktan) korudu. Onun kiz kardesi Hamna ise, onunla mucadeleye koyuldu ve helak olan mufteriler arasinda helak oldu.
Mufteriler arasinda (Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in sairi) Hassan Ibnu Sabit (radiyallahu anh) de vardi. Urve der ki: "Hz. Aise (radiyallahu anha) yaninda Hassan'a kotu soz soylenmesinden hoslanmazdi ve derdi ki: "O su beyti soyleyen kimsedir: "Babam, babanin babasi, irzim, size karsi Muhammed (aleyhissalatu vesselam)'in irzina bekcidir."
Mesruk Ibnu'l-Ecda der ki: -"Ben Hz. Aise (radiyallahu anha)'nin huzuruna girmistim. Yaninda Hassan Ibnu Sabit (radiyallahu anh)'i gordum. Hz. Aise'ye siir okuyor, bazi beyitleri kendisiyle tezyin ediyordu. Sunu okudu:
"Afifdir, agirdir, iffetinden suphe ne mumkun!
Kotu dusunceden uzak olanlarin etleri bile onu ac birakir."
Hz. Aise'ye dedi ki: "Sen nasil olur da Hassan'in yanina girmesine izin verirsin, o ki, hakkinda Allah soyle buyurmustur: "Iclerinden elebasilik yapana ise buyuk azab vardir." Hz. Aise (radiyallahu anha) su cevabi verdi: "Korlukten daha siddetli bir azab var mi!" Hz. Aise sonra sunu da soyledi "O, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'i mudafaa ediyordu."
Buhari, Sehadat, 15, 30, Hibe 15, Cihad 64, Megazi 11, 34, Tefsir, Yusuf 3, Nur 6, 11, Eyman 18, I'tisan 28, Tevhid 35, 52; Muslim, Tevbe 56, (2770); Tirmizi, Tefsir, (3179); Nesai, Taharet 1194, (1, 163-164).

717 - Hz. Aise (radiyallahu anha) anlatiyor: "Benim ozrumle ilgili ayet indigi zaman Resulullah (aleyhissalatu vesselam) minbere cikti, gunahsiz oldugumu belirtti, arkasindan ilgili ayetleri okudu ve iki kadin ve bir erkegin cezalandirilmalarini emretti. Ucu de had cezasi olan celde'ye (degneklenmeye) tabi tutuldular.
Tirmizi, Tefsir, Nur (3180).

718 - Hz. Aise (radiyallahu anha) anlatiyor: "Allah ilk muhacir kadinlara rahmetini bol kilsin; "Kadinlar bas ortulerini yakalarinin uzerini (ortecek sekilde) koysunlar" (Nur 31) ayeti indigi zaman ortulerini (kenardan) yirtarak onunla (yuzlerini de) orttuler."
Buhari, Tefsir, Nur 12; Ebu Davud, Libas 33, (4102).

719 - Ibnu Abbas (radiyallahu anhuma): "(Ey Muhamed)! Mu'min kadinlara da soyle! Gozlerini bakilmasi yasak olandan cevirsinler iffetlerini korusunlar..." diye baslayip kadinlara ortunmeyi emreden ayeti (Nur 31) daha sonra gelen su ayet neshetti ve istisna getirdi:
"Evlenme umidi kalmayan ihtiyarlayip oturmus kadinlara, suslerini aciga vurmamak sartiyla dis esvablarini cikarmaktan oturu sorumluluk yoktur. Ama sakinmalari kendileri icin daha hayirli olur" (Nur 60).
Ebu Davud, Libas 37 (4111).

720 - Hz. Cabir (radiyallahu anh) anlatiyor: "Abdullah Ibnu Ubey Ibni Selul cariyesine: "Git biraz fahiselik yap (da para kazan)" diye emretti. Bunun uzerine Cenab-i Hakk: "Dunya hayatinin gecici menfaa tini elde etmek cin, iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhsa zorlamayin..." (Nur 33) mealindeki ayeti inzal buyurdu."

Muslim, Tefsir 26, (3029); Ebu Davud, Talak 50, (2311).




Kütüb-i Sitte, İslam dininin en önemli iki kaynağından biri niteliğindeki sünnet malzemesini meydana getiren ve en sahih (güvenilir) hadislerden oluşan altı hadis kitabına verilen genel isimdir. Söz konusu bu altı kitap Kur’ân-ı Kerim’den sonra en sahih kitaplar olarak kabul edilen Buharî ile Müslim’in Câmiu’s-Sahîh adlı eserleri ile Ebû Davud, Tirmizî, Nesai ve İbn Mace’nin sünen türündeki eserlerinden ibarettir.Kütüb-i Sitte, Arapça “kitaplar” manasına gelen “kütüb” kelimesiyle “altı” manasına gelen “sitte” kelimesinden meydana gelmiş bir tabir olup, “altı kitap” anlamındadır.
.

----

Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 711-720 ) - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.



Kur’an’ı Kerim

Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:

“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.

İlahi Kitapların Özelliği


İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.

KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)


Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.

KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?

Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler

Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.

Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.