Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 381-390 )
381 - Ibnu Omer
(radiyallahu anhuma) buyurdu ki: "Pazara mal celbeden riziklanir, muhtekir
mahrum birakilir. Kim mu'minlerin bir gidasini onlara karsi saklar, ihtikar
yaparsa, Allah onu iflasa ve cuzzam hastaligina ducar eder."
Ibnu Mace, Ticarat 6,
(2153). Bu son bes rivayeti Rezin merhum tahric etmistir.
AYIP SEBEBIYLE MALI GERI
VERMEYE DAIR
382 - Hz. Aise (radiyallahu
anha) anlatiyor: "Bir adam bir kole satin aldi. Kole, Allah'in diledigi
kadar (bir muddet) adamin yaninda ikamet etti. Sonra adam kolede bir kusur
tesbit etti. Bunun uzerine Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'e gelerek
sikayette bulundu ve eski sahibine iade etti. Eski sahibi: "Ey Allah'in
Resulu, (yaninda kaldigi muddetce) kolemi kullandi, ondan istifade etti"
dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam): "Harac (menfaat), zamin (kefil)
olana aittir" buyurdu.
Ebu Davud, Buyu 71, (3508,
3509, 3510); Tirmizi, Buyu 53 (1285); Nesai, Buyu 15, (8, 254, 255); Ibnu Mace,
Ticarat 43, (2242-2243).
383 - Nesai'nin bir
rivayeti soyledir: Resulullah (aleyhissalatu vesselam) menfaatin, zamin olana
aid olduguna hukmetti ve zamin olmayan kimsenin menfaat talebini yasakladi.
Tirmizi hazretleri,
"Menfaat, zamin olana aittir" sozunu soyle acikladi: "Burada
zamin o kimsedir ki, bir kole satin alir, bir muddet onu hizmetlenir, sonra
onda bir kusur tesbit eder ve bu sebeple koleyi saticisina iade eder. Bu
durumda, koleden hasil olan menfaat musteriye aittir. Zira kole, sayet helak
olsaydi, musterinin mali olarak helak olacakti. Buna benzeyen butun meselelerde
menfaat, zamin olana aittir."
384 - Ukbe Ibnu Amir
(radiyallahu anh) anlatiyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdu
ki: "Kolenin muddeti uc gundur. Sayet musteri, bir hastaliga rastlarsa,
herhangi bir delil ibraz etmeden koleyi satana geri verir. Uc gunden sonra
hastaliga rastlarsa, bu hastaligin, satin aldigi zamana ait oldugu hususunda
delil ibraz etmesi gerekir."
Ebu Davud, Buyu 72, 3506.
385 - Ebu Seleme Ibnu
Abdirrahman Ibni Avf anlatiyor: "Abdurrahman Ibnu Avf (radiyallahu anh),
Asim Ibnu Adiy'den bir cariye almisti. Cariyenin evli oldugunu anladi ve derhal
geri verdi."
Muvatta, Buyu 8 (2, 617).
386 - Ibnu Omer
(radiyallahu anh)'in anlattigina gore, "Kendisi, sekizyuz dirheme bir kole
satar ve satarken "kusursuz" oldugunu soyler. Ancak, satin alan kimse
bilahere: "Kolede bir hastalikvar bana soylemedin" der. Ihtilaf Hz.
Osman (radiyallahu anh)'a goturulur. Adam: "Kolede hastalik oldugu halde,
haber vermeksizin bana satti" der. Abdullah (radiyallahu anh): "Ben
onu 'kusursuz' olarak sattim" der. Hz. Osman (radiyallahu anh) sattigi
zaman kolede kusur oldugunu bilmedigine dair yemin etmesine hukmetti. Abdullah
yemin etmekten imtina ederek, koleyi geri aldi. Kole yaninda sihhate kavustu.
Sonra onu yeniden satti ve bu sefer bin bes yuz dirhem aldi."
Muvatta, Buyu 4, (2, 613).
AGACI VE MEYVEYI SATMAK,
SATILAN KOLENIN MALI VE MALA GELEN MUSIBETE DAIR
387 - Ibnu Omer
(radiyallahu anhuma) anlatiyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)'in
soyle soyledigini isittim: "Kim dollemesi yapilmis bir hurmalik satarsa
(bir baska rivayette satin alirsa) bunun meyvesi satana aittir. Satin alan
kendisinin olacak diye sart kosmussa o haric (bu durumda meyve musterinindir).
Kim de bir kole satarsa, kolenin mali satanindir, burda da satin alan
"benim olacak" diye sart kosmussa o haric, bu takdirde kolenin mali
varsa musterinin olur."
Buhari, Buyu 90, 92, Surb
17, Surut 2; Muslim, Buyu 77, (1543); Muvatta, Buyu 9 (2, 617); Tirmizi, Buyu
25, (1244); Ebu Davud, Icare 44, (3433, 4434); Nesai, Buyu 75, (7, 296).
388 - Hz. Cabir
(radiyallahu anh) anlatiyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam)
buyurdular ki: "Bir din kardesine yemis satsan sonra da buna bir afet
gelse, ondan bir sey alman sana helal olmaz. Kardesinin malini hakkin olmadigi
halde nasil alirsin?"
Muslim, Musakat 14, (1554);
Ebu Davud, Icare 24, (3574), 60, (3470).
Bir baska rivayette:
Resulullah (aleyhissalatu vesselam) afetle gelen zararin hesaptan dusulmesini
emretti" demistir.
(Muslim, Musakat 17).
CIMRILIKLE ILGILI BOLUM
389 - Ahnef Ibnu Kays
anlatiyor: "Ben Kureys'ten bir grubla oturuyordum. Oradan Ebu Zerr
(radiyallahu anh) gecti. Soyle diyordu:
"-Mal biriktirenleri,
cehennem atesinde kizdirilan taslarla mujdele. Bu kizgin taslar onlarin her
birinin memelerinin uclarina konacak, ta kurek kemiklerinden cikacak; kurek
kemiklerine konacak, ta meme uclarindan cikacak. (Boylece) calkalanip
duracaklar" dedi. Bu konusmayi dinleyenler baslarini indirdiler. Onlardan
hicbirinin bu adama cevap verdigini gormedim. Bunun uzerine adam donup gitti.
Ben de pesinden onu takip ettim. Nihayet bir diregin dibine oturdu.
-Bu adamlarin, senin
kendisine soylediklerinden hoslanmadiklarini goruyorum, dedim. Su cevabi verdi:
-Bunlarin hakikaten hicbir
seye akli ermiyor. Dostum Ebu'l-Kasim (aleyhissalatu vesselam) bir keresinde
beni cagirdi. Yanina varinca bana:
-Uhud'u goruyormusun? dedi.
-Evet goruyorum dedim.
Bunun uzerine:
-Bunun kadar altinim
olmasini istemem, (olsaydi) uc dinar mustesna hepsini infak ederdim, buyurdu.
Ebu Zerr (radiyallahu anh) onceki sozunu te'kiden:
-Bu (Kureysliler var ya)
dunyayi topluyorlar hicbir seye akillari ermiyor, dedi.
Ben:
-Seninle bu Kureysli
kardeslerinin arasinda ne var ki, onlarin yanina ugramiyor, onlardan birsey
almiyorsun? dedim.
Ebu Zerr:
-Hayir! Rabbine yemin
ederim, taa Allah ve Resulune kavusuncaya kadar ben onlardanne dunyalik isterim
ne de kendilerine din namina bir sey sorarim, dedi. Ben tekrar:
-Su ihsan meselesi hakkinda
ne dersin? dedim.
-Sen onu al. Cunku, bugun
onda bir nafaka var. Ancak, bu ihsan dinin karsiliginda yapilirsa, birak alma,
dedi.
Buhari, Zekat 4; Muslim,
Zekat 34. (992).
390 - Bir baska rivayette
soyle denmistir:
"Ben Resulullah
(aleyhissalatu vesselam)'la beraber yuruyordum. O, Uhud dagina bakiyordu. Bir
ara: "Evimde uc gece kalacak altinim olsun istemem. Ancak uzerimdeki bir
borc sebebiyle tek dinari koruyabilir, geri kalanin da Allah'in kullarina soyle
soyle dagitilmasini emrederdim" dedi ve elleriyle onune, sagina soluna
dagitma isareti yapti".
Buhari, Zekat 4; Istikraz
3, Bed'u'l-Halk 6; Isti'zan 30, Rikak 13, 14; Muslim, Zekat 34 (992).
Kütüb-i Sitte, İslam dininin en önemli iki kaynağından biri niteliğindeki sünnet
malzemesini meydana getiren ve en sahih (güvenilir) hadislerden oluşan altı
hadis kitabına verilen genel isimdir. Söz konusu bu altı kitap Kur’ân-ı
Kerim’den sonra en sahih kitaplar olarak kabul edilen Buharî ile Müslim’in
Câmiu’s-Sahîh adlı eserleri ile Ebû Davud, Tirmizî, Nesai ve İbn
Mace’nin sünen türündeki eserlerinden ibarettir.Kütüb-i Sitte, Arapça
“kitaplar” manasına gelen “kütüb” kelimesiyle “altı” manasına gelen “sitte”
kelimesinden meydana gelmiş bir tabir olup, “altı kitap” anlamındadır.
.
----
Kategoriler
Hatim - Mukabele | Kuran Suresi | Kuran Meali | Kuran Öğreniyorum |
Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 381-390 ) - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.
Kur’an’ı Kerim
Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi Kitapların Özelliği
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.
KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?
Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler
Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.
Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.