Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 4211-4220 )
4211 - Ibnu Omer radiyallahu anhuma anlatiyor:
"Nadir ve Kureyza yahudileri Resulullah aleyhissalatu vesselam ile
savastilar. O da Beni'n-Nadir'i surdu. Kureyza'yi yerinde birakti. Kureyza'ya
ihsanda dahi bulundu. Sonradan onlar da Resulullah'la savastilar. Aleyhissalatu
vesselam da erkeklerini oldurdu, kadinlarini, mallarini, cocuklarini
muslumanlar arasinda taksim etti."
Buhari, Megazi 14, Muslim; Cihad 62, (1766);
Ebu Davud, Imaret 23, (3005).
KA'B IBNU ESREF'IN KATLI
4212 - Hz. Cabir radiyallahu anh anlatiyor:
"Resulullah aleyhissalatu vesselam (bir gun):
"Ka'b Ibnu'l-Esref'in hakkindan kim
gelecek? Zira bu Allah ve Resulune eza veriyor!" buyurdular. Muhammed Ibnu
Mesleme radiyallahu anh atilarak: "Onu oldurmemi ister misiniz?"
dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Evet!" deyince Muhammed Ibnu Mesleme:
"Hakkinizda menfi seyler soylememe de izin veriyor musunuz? (Guvenini
kazanmamiz icin buna gerek olacak)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"(Istediginizi) soyle(yin)" buyurdu.
Bunun uzerine Muhammed Ibnu Mesleme
radiyallahu anh Ka'b Ibnu'l-Esref'e gelip onunla konustu, aralarindaki (eski)
dostlugu hatirlatti ve:
"Su adam var ya, sadaka istiyor ve bize
sikinti oluyor!" dedi.
Ka'b bunu isitince: "Ha soyle! Vallahi
ondan daha da cekeceksiniz!" dedi.
Muhammed Ibnu Mesleme:
"Biz ona simdi gercekten tabi olduk. Onu
busbutun terkedip sonunun ne olacagini seyretmekten de korkuyoruz" dedi.
Ka'b: "Soyle bana dedi, icinde ne var, ne
yapmak istiyorsunuz?"
Muhammed: "Onu yalniz birakmak, ondan
ayrilmak istiyoruz" deyince, Ka'b: "Simdi beni mesrur ettin"
dedi.
Muhammed ilave etti: "Bana biraz odunc
vermeni taleb ediyorum." dedi. Ka'b da: "Bana rehin olarak ne
birakacaksin?" diye sordu. Muhammed Ibnu Mesleme: "Ne istersin?"
dedi. Ka'b: "Kadinlarinizi bana rehin birakmalisin!" dedi.
"Ama sen Araplarin en yakisiklisisin.
Sana kadinlarimizi nasil rehin birakalim? (Su yakisikligin sebebiyle hangi
kadin nefsini senden men edebilir?)" dedi. Ka'b: "Oyleyse
cocuklarinizi rehin birakirsiniz!" dedi.
"Ama nasil olur, birimizin cocuguna
hakaret edip: "Bir veya iki vask hurma karsiliginda rehin edildin"
diye basina kakarlar. Ama sana zirhlari yani silahi rehin birakalim" dedi.
(Ka'b bu teklifi makul bulup:)
"Pekala, bu olur?" dedi. Bunun
uzerine Muhammed Ibnu Mesleme, ona el-Haris Ibnu'l-Evs, Ebu Abs Ibnu Cebr ve
Abbad Ibnu Bisr ile birlikte gelmek uzere randevulasti.
Bunlar geceleyin gelip onu (disari)
cagirdilar. Ka'b yanlarina indi. Kadini: "Ben bazi sesler isitiyorum, bu
sanki kan sesidir (gitme!) dedi.
Ancak O: "Hayir, bu gelen MuhammedIbnu
Mesleme ile sut kardesi ve Ebu Naile'dir. Mert kisi geceleyin yaralanmaya bile
cagrilsa icabet eder!2 dedi.
Muhammed Ibnu Mesleme arkadasina:
"Gelince, ben elimi basina uzatacagim. Onu tam yakaladim mi goreyim
sizi!" dedi. Ka'b kilincini kusanmis olarak indi.
"Sende tiyb kokusu hissediyoruz!"
dediler. Ka'b: "Evet! nikahimda falan kadin var. Arap kadinlarinin
(sevdigi) kokuyu suruyorum" dedi. Muhammed Ibnu Mesleme: "Ondan
koklamama musaade eder misin?" dedi.
Ka'b: "Tabi ederim, kokla!" dedi.
Muhammed yakalayip kokladi. Sonra:
"bir kere daha koklamama musaade eder
misin?" dedi. Sonra onu yakaladi.
"Goreyim sizi!" dedi ve orada
oldurduler."
Buhari, Megazi 15, Rehn 3, Cihad 158, 159;
Muslim, Cihad 119, (1801); Ebu Davud, Cihad 169, (2768).
EBU RAFI' ABDULLAH IBNU EBI'L-HUKAYK'IN
OLDURULMESI
4213 - Hz. Bera radiyallahu anh anlatiyor:
"Resulullah aleyhissalatu vesselam, Ebu Rafi'e bir heyet gonderdi.
Abdullah Ibnu Atik, geceleyin evine girerek, onu uyurken oldurdu."
4214 - Bir baska rivayette soyle der:
"Resulullah aleyhissalatu vesselam yahudi Ebu Rafi'e, Ensar'dan bir grup
adam gonderip, baslarina da Abdullah Ibnu Atik'i koydu.
Ebu Rafi', Resulullah aleyhissalatu vesselam'a
eza veriyor ve aleyhinde calismalar yapiyordu. Ebu Rafi', Hicaz bolgesindeki
kendine has bir kalede oturuyordu. Kaleye yaklastiklari zaman gunes batmisti.
Halk artik suruleriyle donuyordu.
Abdullah arkadaslarina: "Siz burada
oturun ve yerinizden ayrilmayin. Ben gidip, kapicilara biraz iltifat edip,
iceri girme imkani arayacagim" dedi ve ilerledi. Kapiya kadar geldi.
Kaza-yi hacet yapiyormus gibi elbisesini toparladi. Insanlar iceri girmisti.
Kapici seslendi:
"Ey Allah'in kulu, girmek istiyorsan gir.
Kapiyi kapatacagim (cabuk ola)" dedi.
Ben de girdim ve (bir koseye) gizlendim. Halk
tamamen girince kapiyi kapatti. Sonra da anahtarlari bir kaziga takti.
Ben (musait bir anda) kalkip anahtarlari alip
kapiyi actim. Ebu Rafi evinde gece sohbeti yapiyordu. Ve hususi bir koskte idi.
Sohbet arkadaslari dagilinca, yanina ciktim.
Her bir kapiyi acip girdikce iceriden uzerime kapadim. "Eger halkin haberi
olur da beni oldurmeye azmederlerse, ben Ebu Rafi'i oldurmeden ona
ulasamasinlar" diye boyle yaptim. Sonunda yanina kadar geldim. Koskun
ortasinda yer alan karanlik bir odadaydi. Ancak, odanin neresinde oldugunu
bilemiyordum.
"Ebu Rafi" diye seslendim.
"Kim o?" dedi. Sese dogru yoneldim.
Heyecan icerisinde bir kilic darbesi indirdim, ama bosa gitti. Adam bir ciglik
atti. Hemen odadan ciktim. Azicik bekleyip tekrar girdim. (Sesimi degistirip,
yardima gelmis gibi:)
"O ses de ne? ey Ebu Rafi" dedim.
"Kahrolasi, odada biri var, az once bana
kilic vurdu" dedi.
(Yerini iyice kesfetmistim), bir darbe daha
indirdim. Yaraladim, fakat olduremedim. Sonra kilicin ucunu karnina sapladim,
sirtina kadar dayandi. Oldurdugumu anladim. Geri donup, kapilari teker teker
acmaya basladim. Merdivene kadar geldim. Ayagimi bastim. Yere kadar ulastigimi
zannettim. Ay isigiyla aydinlik bir gecede dustum. Bacagim kirildi. Sarigimla
sardim. Sonra gidip kapinin onune oturdum. Onu gercekten oldurdum mu,
ogreninceye kadar bu gece kaleden disari cikmayacagim" dedim.
Horozlar otunce, surlarin uzerinden olum ilan
edildi. Olum habercisi:
"Hicaz ahalisinin tuccari Ebu Rafi'nin olumunu
duyuruyorum!" diye bagiriyordu. Ben hemen arkadaslarimin yanina gittim.
"Zafer! dedim, Allah Ebu Rafi'in canini
aldi!"
Resulullah aleyhissalatu vesselam'a geldim,
olup biteni anlattim. Bana:
"Uzat ayagini!" buyurdular. Ben de
ayagimi uzattim. Meshediverdi. Sanki hicbir sey olmamis gibi hicbir rahatsizlik
kalmadi."
Buhari, Megazi 16, Cihad 155).
4215 - Abdurrahman Ibnu Ka'b radiyallahu
anhuma anlatiyor: !Resulullah aleyhissalatu vesselam Ibnu Ebi'l-Hukayk'i
oldurenleri, (bu ise giderken) kadin ve cocuklari oldurmekten nehyetmisti.
Onlardan bir adam dedi ki: "Karisi bagirmalariyla bize sikinti olmustu.
Kilinci siyirip tepesine kaldirdim. (Vuracagim sirada) Resulullah aleyhissalatu
vesselam'(in tenbihini) hatirladim ve kendimi tuttum. Bu tenbih olmasaydi ondan
da rahata erecektik."
Muvatta, Cihad 8, (2, 447).
UHUD GAZVESI
4216 - Zeyd Ibnu Sabit radiyallahu anh
anlatiyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Uhud'a ciktigi zaman, (bir
muddet sonra) O'nunla beraber cikanlardan bir kismi geri dondu. (Bunlar
hakkinda) Resulullah aleyhissalatu vesselam'in ashabi ikiye ayrildi. Bir grup:
"Bunlari oldurelim" diyordu. Obur grup ise: "Hayir onlari
oldurmeyelim" diyordu. Bu ihtilaf uzerine su ayet nazil oldu:
"(Ey Muslumanlar!) Munafiklar hakkinda
iki firka olmaniz da niye? Allah onlari yaptiklarindan dolayi bas asagi
etmistir. Allah'in saptirdigini siz mi yola getirmek istiyorsunuz? Allah'in
saptirdigi kimseye sen hic yol bulamiyacaksin" (Nisa 88).
Resulullah da soyle buyurdu: "Burasi
Taybe'dir. Deccal'i surer cikarir, tipki korugun, demirin pasini cikardigi
gibi."
Buhari, Megazi 17, Fedailu'l-Medine 10,
Tefsir, Nisa 15; Muslim, Munafikun 6, (2776); Tirmizi, Tefsir, Nisa (3031).
4217 - Bera Ibnu Azib radiyallahu anhuma
anlatiyor: "O gun musriklerle karsilastik. Resulullah aleyhissalatu
vesselam ok aticilardindan mutesekkil (elli kisilik) bir grup askeri ayirip,
baslarina Abdullah Ibnu Cubeyr radiyallahu anh'i tayin etti. Ve su tenbihte
bulundu:
"Hic bir surette yerinizden ayrilmayin!
Hatta bizim onlara galip geldigimizi gorseniz bile yerinizden ayrilmayin.
Onlarin bize galebe caldiklarini (ve kuslarin cesetlerimize usustuklerini)
gorseniz dahi (ben size adam gondermedikce) bize yardima gelmeyin!"
Musriklerle karsilastigimiz zaman (Allah
onlari hezimete ugratti ve) kactilar. Hatta daga hizla kacan kadinlarin
eteklerini topladiklarini gordum. (Ayak bileklerindeki) halkalari bile
gozukuyordu. (Bizimkiler) soyle demeye baslamislardi: "Ganimet,
ganimet!"
Abdullah Ibnu Cubeyr radiyallahu anh:
"Resulullah aleyhissalatu vesselam(in
size ne soyledigini unuttunuz mu?) "yerlerinizi terketmeyin" diye
tenbihledi!" dedi ise de (okcular) dinlemediler. (Vallahi, biz de
arkadaslarimizin yanina gidip, ganimet alacagiz" dediler.) Onlar bu emre
itiraz edince, yuzleri ters cevrildi, (ne yapacagini bilemeyen saykinlara
donduler ve) (maglup oldular). Yetmis olu verildi. Ebu Sufyan ortaya cikip:
"Aranizda Muhammed var mi?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam
"Ona cevap vermeyin!" dedi. Ebu Sufyan tekrar sordu: "Aranizda
Ibnu Ebi Kuhafe var mi?"
Resulullah yine: "cevap vermeyin"
buyurdu. Ebu Sufyan:
"Aranizda Ibnu'l-Hattab var mi?"
diye sordu. Hic kimse ona cevap vermedi. O zaman Ebu Sufyan: "Bunlarin
hepsi oldurulduler. Eger sag olsalardi cevap verirlerdi!" dedi. Bu soz
karsisinda Hz. Omer radiyallahu anh kendini tutamadi ve: "Ey Allah dusmani
yalan soyledin. Sana uzuntu verecek seyleri Allah ibka etsin!" dedi. Ebu
Sufyan: "(Sanin) yuce olsun Ey Hubel!" dedi. Resulullah aleyhissalatu
vesselam:
"Buna cevap verin!" emretti. Ashab:
"Ne diyelim?" diye sordu.
"Allah mevlamizdir, sizin mavlaniz
yoktur!" deyin" dedi. Ebu Sufyan:
"Gune gun! (Uhud Bedir'e karsiliktir.)
Harb (elden ele gecen) kova gibidir! Musleye ugramis (uzuvlari koparilmis)
kimseler bulacaksiniz. Bunu ben emretmedim. (Buna memnun olmadim, kizmadim da,
yasaklamadigim gibi emir de etmedim) beni kotulemeyin!" dedi. Resulullah
aleyhissalatu vesselam:
"Buna cevap verin!" emrettiler.
Ashab:"Ne soyleyelim?" diye sordu.
"Hayir esitlik yok! Bizim olulerimiz
cennette, sizinkiler cehennemde! deyin!" buyurdular.
Buhari, Megazi 17, 9, 20, Cihad 164, Tefsir,
Al-i Imran 10, Ebu Davud, Cihad 116. (2662). "Beni kotulemeyin" den
sonrasini Rezin ilave etmistir.)
4218 - Hz. Enes radiyallahu anh anlatiyor:
"Amcam Enes Ibnu'n-Nadr radiyallahu anh Bedir savasinda bulunamadi. Bu
sebeple: "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'in musriklere karsi
yaptigi ilk savasta yoktum. Eger Allah, bana Resulullah aleyhissalatu
vesselam'la birlikte musriklerle savasmak nasib ederse, Allah ne yapacagimi
gorecektir!" dedi.
Uhud gunu muslumanlar (bozulup) dagilinca:
"Ey Allahim, bunlarin -yani
muslumanlarin- yaptigindan dolayi ozurlerinin kabulunu dilerim. Ben onlarin
-yani musriklerin- yaptigindan da sana siginiyorum!" dedi ve kilincini
cekip ilerledi. Karsisina Sa'd Ibnu Mu'az cikmisti:
"Ey Sa'd Ibnu Mu'az! Cenneti istiyyorum!
Nadr'in Rabbine yemin olsun ben Uhud'un onunde(n gelen) cennetin kokusunu
duyuyorum!" dedi.
(O gunu anlatan) Sa'd Ibnu Mu'az, (Resulullah
aleyhissalatu vesselam'a):
"Ey Allah'in Resulu. (o gun) onun
yaptiklarini (bir bir anlatmaya) muktedir degilim! Ilerledi (diyeyim o
kadar)" dedi. Enes Ibnu Malik, (Sa'd Ibnu Mu'az radiyallahu anh'i
te'yiden) dedi ki:
"Biz (Enes Ibnu Nadr'in) cesedinde seksen
kusur darbe izi bulduk, kimisi kilic, kimisi mizrak, kimisi ok yarasiydi.
ayrica biz onu musrikler tarafindan musle edilmis (gozu oyulup, burnu,
kulaklari koparilmis) olarak bulduk. Oyle ki onu kimse taniyamamisti.
Kizkardesi (halam Rubeyyi') -bedenindeki bir ben'inden veya-parmaginin ucundan
tanidi.
Enes radiyallahu anh devamla dedi ki:
"Biz su ayetin, Enes Ibnu Nadr ve benzerleri hakkinda indigine inanirdik:
"Mu'minlerden Allah'a verdiggi ahdi yerine getiren adamlar vardir. Kimi bu
ugurda canini vermis, kimi de beklemektedir, ahdlerini hic
degistirmemislerdir" (Ahzab 23).
Buhari, Megazi 17, Cihad 12; Muslim, Imaret
148, (1903); Tirmizi, Tefsir, (3198).
4219 - Hz. Cabir radiyallahu anh anlatiyor:
"Ugud gunu bir adam Resulullah aleyhissalatu vesselam'a sordu:
"Oldurulecek olsam, nereye gidecegim Ey
Allah'in Resulu?"
"Cennete!" cevabini alinca elindeki
hurmalari firlatip atti. (Kafirlerin icine dalip) oldurulunceye kadar
savasti."
Buhari, Megazi 17; Muslim, imaret 143, (1899);
Nesai, Cihad 31, (6, 33).
4220 - Ibnu'l-museyyeb rahimehullah anlatiyor:
"Sa'd Ibnu Ebi Vakkas radiyallahu anh'i isittim, demisti ki: "Uhud
gununde Resulullah aleyhissalatu vesselam sadakinin icerisindeki oklari bana
bir bir verip:
"At! diyordu, at annem babam sana feda
olsun!"
Musriklerden biri muslumanlari(n canlarini)
yakmisti, ona kanatsiz bir ok attim. Yan tarafindan isabet ettirdim. Herif yere
yikildi ve avret yerleri de acildi. Resulullah aleyhissalatu vesselam gulduler,
o kadar ki yan dislerini gordum."
Buhari, Megazi 18, 15; Muslim, Fedailu's-Sahabe
41, (2411, 2412).
Kütüb-i Sitte, İslam dininin en önemli iki kaynağından biri niteliğindeki sünnet
malzemesini meydana getiren ve en sahih (güvenilir) hadislerden oluşan altı
hadis kitabına verilen genel isimdir. Söz konusu bu altı kitap Kur’ân-ı
Kerim’den sonra en sahih kitaplar olarak kabul edilen Buharî ile Müslim’in
Câmiu’s-Sahîh adlı eserleri ile Ebû Davud, Tirmizî, Nesai ve İbn
Mace’nin sünen türündeki eserlerinden ibarettir.Kütüb-i Sitte, Arapça
“kitaplar” manasına gelen “kütüb” kelimesiyle “altı” manasına gelen “sitte”
kelimesinden meydana gelmiş bir tabir olup, “altı kitap” anlamındadır.
.
----
Kategoriler
Hatim - Mukabele | Kuran Suresi | Kuran Meali | Kuran Öğreniyorum |
Kütüb-i Sitte Hadis-i Şerif ( 4211-4220 ) - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.
Kur’an’ı Kerim
Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.
İlahi Kitapların Özelliği
İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.
KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)
Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.
KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?
Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler
Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.
Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.