Medine'de nâzil olmuştur. 200 (İki yüz)
âyettir. 34-37. âyetlerde Hz. Meryem'in babasının mensup olduğu İmrân
ailesinden söz edildiği için sûre bu adı almıştır.
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın
adıyla
3 - Âli İmran Suresi
3. (Resûlüm!) O, sana Kitab'ı hak ve önceki
kitapları tasdik edici olarak indirdi, Tevrat ile İncil'i ve Furkan'ı
indirmişti.
4. Daha önce de, insanlara doğru yolu
göstermek üzere Furkan'ı indirmiştir. Bilinmeli ki, Allah'ın âyetlerini inkâr
edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah, suçlunun hakkından gelen mutlak
güç sahibidir.
6. Rahimlerde sizi dilediği gibi
şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. O mutlak güç ve hikmet
sahibidir.
7. Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun
(Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de
müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek
için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak
Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz
tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.
8. (Onlar şöyle yakarırlar:) Rabbimiz! Bizi
doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet
bağışla. Lütfu en bol olan sensin.
9. Rabbimiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir
günde, insanları mutlaka toplayacak olan sensin. Allah asla sözünden dönmez.
10. Bilinmelidir ki inkâr edenlerin ne
malları ne de evlâtları Allah huzurunda kendilerine bir fayda sağlayacaktır.
İşte onlar cehennnemin yakıtıdır.
11. (Onların yolu) Firavun hanedanının ve
onlardan öncekilerin tuttuğu yola benzer. Onlar bizim âyetlerimizi yalanladılar,
Allah da kendilerini günahları yüzünden yakalayıverdi. Allah'ın cezası çok
şiddetlidir.
12. (Resûlüm!) İnkâr edenlere de ki:
Yakında mağlup olacaksınız ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası kalınacak ne kötü
bir yerdir!
13. (Bedir'de) karşı karşıya gelen şu iki
gurubun halinde sizin için büyük bir ibret vardır. Biri Allah yolunda çarpışan
bir gurup, diğeri ise bunları apaçık kendilerinin iki misli gören kâfir bir
gurup. Allah dilediğini yardımı ile destekler. Elbette bunda basiret sahipleri
için büyük bir ibret vardır.
14. Nefsanî arzulara, (özellikle)
kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara,
sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar,
dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah'ın
katındadır.
15. (Resûlüm!) De ki: Size bunlardan daha
iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar
akan, ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde)
Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür.
16. (Bu nimetler) "Ey Rabbimiz! İman
ettik; bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru!" diyen;
17. Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun
büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah'tan bağış dileyenler (içindir).
18. Allah, adaleti ayakta tutarak
(delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilâh yoktur.
Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir. Evet) mutlak güç ve
hikmet sahibi Allah'tan başka ilâh yoktur.
19. Allah nezdinde hak din İslâm'dır. Kitap
verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık
yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki
Allah'ın hesabı çok çabuktur.
20. Eğer seninle tartışmaya girerlerse de
ki: "Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim." Ehl-i
kitaba ve ümmîlere de: "Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?" de. Eğer
teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok eğer yüz çevirdilerse sana
düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görmektedir.
21. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler,
haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adaleti emreden insanları
öldürenler (yok mu), onlara acı bir azabı haber ver!
22. İşte bunlar dünyada da ahirette de
çabaları boşa giden kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.
23. (Resûlüm!) Kendilerine Kitap'tan bir
pay verilenleri (yahudileri) görmez misin ki, aralarında hükmetmesi için
Allah'ın Kitab'ına çağırılıyorlar da, sonra içlerinden bir gurup cayarak geri
dönüyor.
24. Onların bu tutumları: Bize ateş, sadece
sayılı günlerde dokunacaktır, demelerinin bir sonucudur. Onların vaktiyle
uydurdukları şeyler de dinleri hakkında kendilerini yanıltmıştır.
25. Fakat, onları gelmesinde şüphe
edilmeyen bir gün için topladığımız ve hiçbir haksızlığa uğramaksızın herkese
kazandığı şeyler tastamam ödendiği zaman halleri nice olur?
26. (Resûlüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi
olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri
alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin
elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.
27. Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye
katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de
sayısız rızık verirsin.
28. Müminler, müminleri bırakıp da
kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir
değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız
başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız
Allah'adır.
29. De ki: İçinizdekileri gizleseniz de
açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah
her şeye kadirdir.
30. Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da
kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek
ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine
karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir.
31. (Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı
seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.
Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
32. De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin.
Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.
35. İmrân'ın karısı şöyle demişti:
"Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı
kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen
sensin."
36. Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu
bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir.
Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı
diliyorum, dedi.
37. Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi;
onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya yı da onun bakımı ile
görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık
bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" der; o da: Bu, Allah
tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi.
38. Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti:
Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla
işitensin, dedi.
39. Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken
melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir
Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak
Yahya'yı müjdeler.
40. Zekeriyya: Rabbim! dedi, bana
ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl
oğlum olabilir? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir; Allah dilediğini yapar.
41. Zekeriyya: Rabbim! (Oğlum olacağına
dair) bana bir alâmet göster, dedi. Allah buyurdu ki: Senin için alâmet,
insanlara, üç gün, işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbini çok an,
sabah akşam tesbih et.
42. Hani melekler demişlerdi: Ey Meryem!
Allah seni seçti; seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih
etti.
44. (Resûlüm!) Bunlar, bizim
sana vahiy yoluyla bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. İçlerinden
hangisi Meryem'i himayesine alacak diye kur'a çekmek üzere kalemlerini
atarlarken sen onların yanında değildin; onlar (bu yüzden) çekişirken de
yanlarında değildin.
45. Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem!
Allah sana kendisinden bir Kelime'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa'dır.
Mesîh'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın
kıldıklarındandır.
46. sâlihlerden olarak beşikte iken ve
yetişkinlik halinde insanlara (peygamber sözleri ile) konuşacak.
47. Meryem: Rabbim! dedi, bana bir erkek
eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir,
Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece "Ol!" der; o
da oluverir.
48. (Melekler, Meryem'e hitaben İsa
hakkında sözlerine devam ettiler:) Allah ona yazmayı, hikmeti, Tevrat'ı,
İncil'i öğretecek.
49. İsrailoğullarına bir elçi olacak (ve
onlara şöyle diyecek:) Size Rabbinizden bir mucize getirdim: Size çamurdan bir
kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ın izni ile o kuş oluverir. Yine
Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca
evlerinizde ne yeyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan
kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır.
50. Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı
olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmam için gönderildim.
Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana da itaat
edin.
52. İsa, onlardaki inkârcılığı sezince:
Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havârîler: Biz, Allah
yolunun yardımcılarıyız; Allah'a inandık, şahit ol ki bizler müslümanlarız,
cevabını verdiler.
53. (Havârîler:) Rabbimiz! İndirdiğine
inandık ve Peygamber'e uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik
eden) şahitlerden yaz, dediler.
54. (Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da
onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır.
55. Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat
ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve
sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana
olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben
hükmedeceğim.
56. İnkâr edenler var ya, onları dünya ve
ahirette şiddetli bir azaba çarptıracağım; onların hiç yardımcıları da
olmayacak.
57. İman edip iyi davranışlarda bulunanlara
gelince, Allah onların mükâfatlarını eksiksiz verecektir. Allah zalimleri
sevmez.
59. Allah nezdinde İsa'nın durumu, Adem'in
durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona "Ol!" dedi ve
oluverdi.
61. Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu
konuda çekişenlere de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz
kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de
kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah'tan yalancılar
üzerine lânet dileyelim.
62. Şüphesiz bu (İsa hakkında söylenenler),
doğru haberlerdir. Allah'tan başka ilâh yoktur. Muhakkak ki Allah, evet O,
mutlak güç ve hikmet sahibidir.
64. (Resûlüm!) de ki: Ey ehl-i kitap!
Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına
tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz
kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit
olun ki biz müslümanlarız! deyiniz.
65. Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin
çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz
hiç düşünmez misiniz?
66. İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi
hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi
olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysa ki Allah, her şeyi bilir, siz
ise bilmezsiniz.
67. İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyan
idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi; müşriklerden de
değildi.
68. İnsanların İbrahim'e en yakın olanı,
ona uyanlar, şu Peygamber (Muhammed) ve (ona) iman edenlerdir. Allah müminlerin
dostudur.
69. Ehl-i kitaptan bir kısmı istediler ki,
ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar
da farkına bile varmazlar.
72. Ehl-i kitaptan bir gurup şöyle dedi:
"Müminlere indirilmiş olana sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkâr
edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler.
73. Sizin dininize uyanlardan başka hiçbir
kimseye inanmayın. " (Resûlüm!) De ki: Doğru yol ancak Allah'ın yoludur.
Yine (onlar, kendi aralarında şöyle dediler:) "Size verilenin benzerinin
başka herhangi bir kimseye verildiğine, yahut Rabbinizin huzurunda onların size
karşı deliller getireceklerine de (inanmayın)." De ki: Lütuf ve ihsan
Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah'ın rahmeti geniştir ve O her
şeyi hakkıyla bilir.
75. Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona
yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat onlardan
öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan
onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan
dolayı bize vebal yoktur" demelerindendir. Allah adına bile bile yalan
söylüyorlar.
76. Hayır! (Gerçek onların dediği değil.)
Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah
sakınanları sever.
77. Allah'a karşı verdikleri sözü ve
yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir
payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve
onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.
78. Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını
kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki
okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu
Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar.
79. Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine
Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı
bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir):
Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olunuz.
80. Ve size: Melekleri ve peygamberleri
ilâhlar edinin, diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra hiç size
kâfirliği emreder mi?
81. Hani Allah, peygamberlerden: "Ben
size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber
geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz" diye söz almış,
"Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?" dediğinde, "Kabul
ettik" cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de
sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu.
83. Göklerde ve yerdekiler, ister istemez
O'na teslim olduğu halde onlar (ehl-i kitap), Allah'ın dininden başkasını mı
arıyorlar? Halbuki O'na döndürüleceklerdir.
84. De ki: Biz, Allah a, bize indirilene,
İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve
(diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları
birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.
85. Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa,
bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette
ziyan edenlerden olacaktır.
86. İman etmelerinden, Resûl'ün hak
olduğuna şehadet getirmelerinden ve kendilerine apaçık deliller gelmesinden
sonra inkârcılığa sapan bir kavme Allah nasıl hidayet nasip eder? Allah
zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
89. Ancak, bundan sonra tevbe edip yola
gelenler başka. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
90. İnandıktan sonra
kâfirliğe sapıp sonra inkârcılıkta daha da ileri gidenlerin tevbeleri asla
kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar, sapıkların ta kendisidirler.
91. Gerçekten, inkâr edip kâfir olarak
ölenler var ya, onların hiçbirinden -fidye olarak dünya dolusu altın verecek
olsa dahi- kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır; hiç
yardımcıları da yoktur.
92. Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda)
harcamadıkça "iyi" ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu
hakkıyla bilir.
93. Tevrat'ın indirilmesinden önce,
İsrail'in (Ya'kub'un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin her türlüsü
İsrailoğullarına helâl idi. De ki: Eğer doğru sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı
getirip onu okuyun.
94. Artık bundan sonra her kim Allah'a
karşı yalan uydurursa, işte bunlar, zalimlerin ta kendisidirler.
95. De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle
ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi.
96. Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet
kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir.
97. Orada apaçık nişâneler, (ayrıca)
İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o
evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse
bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.
98. De ki: Ey ehl-i kitap! Allah
yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın âyetlerini inkâr edersiniz?
99. De ki: Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp
bildiğiniz halde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri
Allah yolundan çevirmeye kalkisiyorsunuz? Allah yaptiklarinizdan habersiz
degildir".
100. Ey iman edenler! Kendilerine kitap
verilenlerden bir guruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden inkârcılığa
sevkederler.
101. Size Allah'ın âyetleri okunurken,
üstelik Allah Resûlü de aranızda iken nasıl inkâra saparsınız? Her kim Allah'a
bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir.
103. Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a)
sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani
siz birbirinize düşman kişileridiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve
O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun
tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini
böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.
104. Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip
kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
105. Kendilerine apaçık deliller geldikten
sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir
azap vardır.
106. Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin
de karardığı günü (düşünün.) İmdi, yüzleri kararanlara: İnanmanızdan sonra
kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmiş olmanız yüzünden tadın azabı! (denilir).
108. İşte bunlar, Allah'ın, sana hak olarak
okuduğumuz âyetleridir. Allah hiçbir kimseye haksızlık etmek istemez.
110. Siz, insanların iyiliği için ortaya
çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve
Allah'a inanırsınız: Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi
olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.
111. Onlar (ehl-i kitap) size, incitmekten
başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşa girecek olsalar, size arkalarını
dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.
112. Onlar (yahudiler) nerede bulunurlarsa
bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça
kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına uğramışlar ve
miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü onlar, Allah'ın âyetlerini inkâr
ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da, onların isyan
etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır.
113. Hepsi bir değildir; ehl-i kitap içinde
istikamet sahibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak
Allah'ın âyetlerini okurlar.
114. Onlar, Allah'a ve ahiret gününe
inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar.
İşte bunlar iyi insanlardandır.
115. Onların yaptıkları hiçbir hayır
karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takvâ sahiplerini çok iyi bilir.
116. İnkâr edenler var ya, onların malları
da evlâtları da Allah'a karşı kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır. İşte
onlar, cehennemliklerdir; onlar orada ebedî kalacaklardır.
117. Onların, bu dünya hayatında yapmakta
oldukları harcamaların durumu, kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini
vurup da mahveden kavurucu bir rüzgârın durumu gibidir. Onlara Allah
zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlar.
118. Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri
sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep
sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından
(dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları
(düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size
açıklamış bulunuyoruz.
119. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar
sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara
inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında "İnandık" derler;
kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının
uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz Allah kalplerin
içindekini hakkıyla bilmektedir.
120. Size bir iyilik dokunsa, bu onları
tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve
korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların
yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.
121. Hani sen, sabah erkenden müminleri
savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. . .-Allah, hakkıyle
işiten ve bilendir.
122. O zaman içinizden iki bölük bozulmaya
yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. Müminler, yalnız Allah'a
dayanıp güvensinler.
123. Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz
halde Allah, Bedir'de de size yardım etmişti. Öyle ise, Allah'tan sakının ki
O'na şükretmiş olasınız.
124. O zaman sen, müminlere şöyle diyordun:
İndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli
değil midir?
125. Evet, siz sabır gösterir ve Allah'tan
sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız) hemen şu anda üzerinize gelseler, Rabbiniz,
nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder.
126. Allah, bunu size sırf bir müjde olsun
ve kalpleriniz bu sayede rahatlasın diye yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç ve
hikmet sahibi Allah katındandır.
127. Allah, kâfirlerden bir kısmının kökünü
kessin veya onları perişan etsin, böylece bozulmuş bir halde dönüp gitsinler
diye, size yardım eder).
128. Ki bu işte senin yapacağın bir şey
yoktur yahut (müslüman olsunlar da) tevbelerini kabul etsin, ya da (ısrar
ederlerse) onlara azap etsin diye (Allah Bedir'de size yardım etti). Çünkü
onlar zalimdirler.
129. Göklerde ve yerde ne varsa
Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah, çok bağışlayıcı
ve çok merhametlidir.
130. Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış
olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.
133. Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri
için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!
134. O takvâ sahipleri ki, bollukta da
darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler.
Allah da güzel davranışta bulunanları sever.
135. Yine onlar ki, bir
kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp
günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan
başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile
ısrar etmezler.
136. İşte onların mükâfatı, Rableri
tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları
cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir!
137. Sizden önce nice (milletler hakkında)
ilâhî kanunlar gelip geçmiştir. Onun için, yeryüzünde gezin dolaşın da
(Allah'ın âyetlerini) yalan sayanların âkıbeti ne olmuş, görün!
138. Bu (Kur'an), bütün insanlığa bir
açıklamadır; takvâ sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür.
140. Eğer siz (Uhud'da) bir acıya
uğradınızsa, (Bedir'de de düşmanınız olan) o kavim de benzer bir acıya
uğramıştır. O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir
topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya
çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.
141. Bir de (böylece) Allah, iman edenleri
günahlardan temize çıkarmak, kâfirleri de helâk etmek ister.
142. Yoksa Allah içinizden cihad edenleri
belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?
143. Andolsun ki siz, ölümle yüzyüze
gelmezden önce onu temenni ederdiniz. İşte şimdi onu karşınızda gördünüz.
144. Muhammed, ancak bir peygamberdir.
Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse,
gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse,
Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri
mükâfatlandıracaktır.
145. Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah'ın
iznine bağlı olmasın. (Ölüm), belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim, dünya
nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse, ona
da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.
146. Nice peygamberler vardı ki,
beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah
yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun
eğmediler. Allah sabredenleri sever.
147. Onların sözleri, sadece şöyle demekten
ibaretti: Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla;
ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!
148. Allah da onlara dünya nimetini ve
(daha da önemlisi,) ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah, iyi davrananları
sever.
149. Ey iman edenler! Eğer kâfirlere
uyarsanız, gerisin geriye (eski dininize) döndürürler de, hüsrana uğrayanların
durumuna düşersiniz.
151. Allah'ın, hakkında hiçbir delil
indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaları sebebiyle, kâfirlerin kalplerine
yakında korku salacağız. Gidecekleri yer de cehennemdir. Zalimlerin varacağı
yer ne kötüdür!
152. Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı
öldürürken, Allah, size olan vâdini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an
geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa
düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve âsi
oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra
Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve
andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok lütufkârdır.
153. O zaman Peygamber arkanızdan sizi
çağırdığı halde siz, durmadan (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp
bakmıyordunuz. (Allah) size keder üstüne keder verdi ki, bundan dolayı gerek
elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah
yaptıklarınızdan haberdardır.
154. Sonra o kederin arkasından Allah size
bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı
kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı
haksız yere cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, "Bu
işten bize ne!" diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, herşeyin karar ve
buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde
gizliyorlar. "Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik"
diyorlar. Şöyle de: Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir
edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp
giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek için
(böyle yaptı). Allah içinizde ne varsa hepsini bilir.
155. (Uhud'da) iki ordu karşılaştığı gün,
sizi bırakıp gidenleri, sırf işledikleri bazı hatalar yüzünden şeytan
(yerlerinden) kaydırmıştı. Yine de Allah onları affetti. Çünkü Allah, çok
bağışlayıcıdır, halîmdir.
156. Ey iman edenler! Sizler, inkâr edenler
ve yeryüzünde sefere çıkan veya savaşan kardeşleri hakkında: "Eğer bizim
yanımızda kalsalardı ölmezler, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın.
Allah bu kanaatı onların kalplerine (kaybettikleri yakınları için onulmaz) bir
hasret (yarası) olarak koydu. Canı veren de alan da Allah'tır. Allah,
yaptıklarınızı hakkıyla görür.
157. Eğer Allah yolunda öldürülür ya da
ölürseniz, şunu bilin ki, Allah'ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları
bütün şeylerden daha hayırlıdır.
159. O vakit Allah'tan bir rahmet ile
onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz,
etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua
et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp
güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.
160. Allah size yardım ederse, artık size
üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim
yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.
161. Bir peygambere, emanete hıyanet
yaraşmaz. Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik
ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese -asla haksızlığa
uğratılmaksızın-kazandığı tastamam verilir.
162. Allah'ın hoşnutluğunu gözetenle
Allah'ın hışmına uğrayan bir olur mu hiç? Berikisinin yeri cehennemdir.
Cehennem ise ne kötü bir varış noktasıdır.
164. Andolsun ki içlerinden, kendilerine
Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen,
kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere
büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık
içinde idiler.
165. (Bedir de) iki katını (düşmanınızın)
başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi başınıza geldiği için mi
"Bu nasıl oluyor!" dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz
Allah'ın her şeye gücü yeter.
166-167. İki birliğin karşılaştığı gün
sizin başınıza gelenler, ancak Allah'ın dilemesiyle olmuştur ki, bu da,
müminleri ayırdetmesi ve münafıkları ortaya çıkarması için idi. Bunlara:
"Gelin, Allah yolunda çarpışın; ya da savunma yapın" denildiği zaman,
"Harbetmeyi bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik" dediler.
Onlar o gün, imandan çok, kâfirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde
olmayanı söylüyorlardı. Halbuki Allah, onların içlerinde gizlediklerini daha
iyi bilir.
168. (Evlerinde) oturup da kardeşleri
hakkında: "Bize uysalardı öldürülmezlerdi" diyenlere, "Eğer
doğru sözlü insanlar iseniz, canlarınızı ölümden kurtarın bakalım!" de.
169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü
sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.
170. Allah'ın, lütuf ve kereminden
kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde arkalarından gelecek ve henüz
kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku
bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.
171. Onlar, Allah'tan gelen nimet ve
keremin; Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci
içindedirler.
172. Yara aldıktan sonra yine Allah'ın ve
Peygamber'in çağrısına uyanlar (özellikle) bunların içlerinden iyilik yapanlar
ve takvâ sahibi olanlar için pek büyük bir mükâfat vardır.
173. Bir kısım insanlar, müminlere:
"Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının
onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve
"Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!" dediler.
174. Bunun üzerine, kendilerine hiçbir
fenalık dokunmadan, Allah'ın nimet ve keremiyle geri geldiler. Böylece Allah'ın
rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir.
175. İşte o şeytan, ancak
kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan
korkmayın, benden korkun.
176. (Resûlüm) İnkârda yarışanlar sana
kaygı vermesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara,
ahiretten yana bir nasip vermemek istiyor. Onlar için çok büyük bir azap
vardır.
177. Şurası muhakkak ki, imanı verip inkârı
alanlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elîm bir azap vardır.
178. İnkâr edenler sanmasınlar ki,
kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha hayırlıdır. Onlara ancak
günahlarını arttırmaları için fırsat veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap
vardır.
179. Allah, müminleri (şu) bulunduğunuz
durumda bırakacak değildir; sonunda murdarı temizden ayıracaktır. Bununla
beraber Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden
dilediğini ayırdeder. O halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman
eder, takvâ sahibi olursanız sizin için de çok büyük bir ecir vardır.
180. Allah'ın, kereminden kendilerine
verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için
hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de
kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır.
Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
181. "Gerçekten Allah fakir, biz ise
zenginiz" diyenlerin sözünü andolsun ki Allah işitmiştir. Onların (bu)
dediklerini, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ile birlikte yazacağız ve
diyeceğiz ki: Tadın o yakıcı azabı!
182. Bu, dünyada iken kendi ellerinizle
yapmış olduğunuzun karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına zulmetmez.
183. "Doğrusu Allah bize, (gökten
inen) ateşin yiyeceği (yakıp kor edeceği) bir kurban getirmedikçe hiçbir
peygambere inanmamamızı emretti" diyenlere şöyle de: Size, benden önce
mucizelerle, (özellikle) dediğiniz (mucize) ile nice peygamberler geldi. Eğer
doğru insanlar iseniz, ya onları niçin öldürdünüz?
184. (Resûlüm!) Eğer seni yalancılıkla
itham ettilerse (yadırgama); gerçekten, senden önce apaçık mucizeler, sahifeler
ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamberler de yalancılıkla itham edildi.
185. Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak
kıyamet günnü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim
cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu
dünya hayatı ise aldatma metâından başka bir şey değildir.
186. Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız
konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden
ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ
gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.
187. Allah, kendilerine kitap
verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu
gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler,
onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!
188. Sanma ki ettiklerine sevinen,
yapmadıkları ile övülmek isteyenler, evet, sanma ki onlar azaptan
kurtulacaklardır. Onlar için elem verici bir azap vardır.
190. Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile
gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten
açık ibretler vardır.
191. Onlar, ayakta dururken, otururken,
yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin
yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen
bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru !
192. Ey Rabbimiz! Doğrusu sen, kimi
cehenneme koyarsan, artık onu rüsvay etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları
yoktur.
193. Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz,
"Rabbinize inanın!" diye imana çağıran bir davetçiyi (Peygamberi,
Kur'an'ı) işittik, hemen iman ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla,
kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz!
194. Rabbimiz! Bize, peygamberlerin vasıtasıyla
vâdettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil-rüsvay etme; şüphesiz
sen vâdinden caymazsın!
195. Bunun üzerine Rableri, onların
dualarını kabul etti. (Dedi ki:) Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep
birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa
çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda
eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların
kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere
koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Allah; karşılığın güzeli O'nun
katındadır.
198. Fakat Rablerine karşı gelmekten
sakınanlar için, Allah tarafından bir ikram olarak, altlarından ırmaklar akan,
ebedî olarak kalacakları cennetler vardır. İyi kişiler için Allah katındaki
(nimetler) daha hayırlıdır.
199. Ehl-i kitaptan öyleleri var ki,
Allah'a, hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene tam bir samimiyetle
ve Allah'a boyun eğerek iman ederler. Allah'ın âyetlerini az bir paraya
satmazlar. İşte onlar için Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah,
hesabı çabuk olandır.
Diyanet İşleri Meali - Kuranı Kerim
| |||
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme