Kehf sûresi 110 (yüzon) âyettir. Mekke'de
nâzil olmuştur. Ancak, 28. âyetin Medine'de nâzil olduğu rivayeti de vardır.
Sûre bu adı, içinde söz konusu edilen ve "mağara arkadaşları" demek
olan "Ashâb-ı Kehf"den almıştır.
18 – Kehf Suresi
Rahmân ve Rahîm
(olan) Allah'ın adıyla.
2. Onu dosdoğru (bir Kitab)olarak indirdi
ki katından gelecek şiddetli azaba karşı (insanları)uyarmak ve yararlı işler
yapan müminlere kendileri için güzel mükafat bulunduğunu müjdelemek için.
5. Ne onların (Allah evlât edindi,
diyenlerin), ne de atalarının bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından
çıkan bu söz ne büyük oldu! Yalandan başka bir şey söylemiyorlar.
6. Bu yeni Kitab'a inanmazlarsa (ve bu
yüzden helâk olurlarsa) arkalarından üzüntüyle neredeyse kendini harap
edeceksin.
7. Biz, insanların hangisinin daha güzel
amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir
zinet yaptık.
9. (Resûlüm)! Yoksa sen, bizim
âyetlerimizden (sadece) Kehf ve Rakîm sahiplerinin ibrete şâyan olduklarını mı
sandın?
10. O (yiğit) gençler mağaraya sığınmışlar
ve: Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, (şu) durumumuzdan bir
kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi.
11. Bunun üzerine biz de o mağarada onların
kulaklarına nice yıllar perde koyduk (uykuya daldırdık.)
12. Sonra da iki guruptan (Ashâb-ı Kehf ile
hasımlarından) hangisinin kaldıkları müddeti daha iyi hesap edeceğini görelim
diye onları uyandırdık.
13. Biz sana onların başından geçenleri
gerçek olarak anlatıyoruz. Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de
onların hidayetini arttırdık.
14. Onların kalplerini metîn kıldık. O
yiğitler (o yerin hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: "Bizim
Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O'ndan başkasına tanrı demeyiz.
Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.
15. Şu bizim kavmimiz Allah'tan başka
tanrılar edindiler. Bari bu tanrılar konusunda açık bir delil getirseler. (Ne
mümkün!) Öyle ise Allah hakkında yalan uydurandan daha zalimi var mı?
16. (İçlerinden biri şöyle demişti:)
"Madem ki siz onlardan ve onların Allah'ın dışında tapmakta oldukları
varlıklardan uzaklaştınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz size rahmetini
yaysın ve işinizde sizin için fayda ve kolaylık sağlasın."
17. (Resûlüm! Orada bulunsaydın) güneşi
görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder; batarken de sol taraftan
onlara isabet etmeden geçerdi. (Böylece) onlar (güneş ışığından rahatsız
olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı). İşte bu, Allah'ın
âyetlerindendir. Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır, kimi de
hidayetten mahrum ederse artık onu doğruya yöneltecek bir dost bulamazsın.
18. Kendileri uykuda oldukları halde sen
onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de mağaranın
girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmakta idi. Eğer onların durumlarına muttali
olsa idin dönüp onlardan kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile
dolardı.
19. Böylece biz, aralarında birbirlerine
sormaları için onları uyandırdık: İçlerinden biri: "Ne kadar
kaldınız?" dedi. (Kimi) "Bir gün ya da günün bir parçası kadar
kaldık" dediler; (kimi de) şöyle dediler: "Rabbiniz, kaldığınız
müddeti daha iyi bilir. Şimdi siz, içinizden birini şu gümüş paranızla şehre
gönderin de, baksın, (şehrin) hangi yiyeceği daha temiz ise size ondan erzak
getirsin; ayrıca, nâzik davransın (gizli hareket etsin) ve sakın sizi kimseye
sezdirmesin."
20. "Çünkü onlar eğer size muttali
olurlarsa, ya sizi taşlayarak öldürürler veya kendi dinlerine çevirirler ki, o
zaman ebediyyen iflah olmazsınız."
21. Böylece (insanları) onlardan haberdar
ettik ki, Allah'ın vâdinin hak olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu
bilsinler. Hani onlar aralarında Ashâb-ı Kehfin durumunu tartışıyorlardı.
Dediler ki: "Üzerlerine bir bina yapın. Rableri onları daha iyi
bilir." Onların durumuna vâkıf olanlar ise: "Bizler, kesinlikle
onların yanıbaşlarına bir mescit yapacağız" dediler.
22. (İnsanların kimi:) "Onlar üç
kişidir; dördüncüleri de köpekleridir" diyecekler; yine: "Beş
kişidir; altıncıları köpekleridir" diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen
hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) "Onlar yedi kişidir;
sekizincisi köpekleridir" derler. De ki: Onların sayılarını Rabbim daha
iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Öyle ise Ashâb-ı Kehf
hakkında, delillerin açık olması haricinde bir münakaşaya girişme ve onlar
hakkında (ileri geri konuşan) kimselerin hiçbirinden malumat isteme.
24. Ancak Allah dilerse (yapacağım de).
Unuttuğun zaman Allah'ı an ve "Umarım Rabbim beni,doğruya daha yakın olana
eriştirir."de.
26. De ki: Ne kadar kaldıklarını Allah daha
iyi bilir. Göklerin ve yerin gizli bilgisi O'na aittir. O'nun görmesi de,
işitmesi de şâyanı hayrettir. Onların (göklerde ve yerde olanların), O'ndan
başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.
27. Rabbinin Kitabı'ndan sana vahyedileni
oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O'ndan başka bir sığınak da
bulamazsın.
28. Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını
dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü
isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız,
kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme.
29. Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise
dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz, zalimlere öyle bir cehennem
hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepe çevre kuşatmıştır. (Susuzluktan)
imdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su
ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!
30. İman edip de güzel davranışlarda
bulunanlar (bilmelidirler ki) biz, güzel işler yapanların ecrini zâyi etmeyiz.
31. İşte onlara, alt taraflarından ırmaklar
akan Adn cennetleri vardır. Onlar Adn cennetlerinde tahtlar üzerine kurularak
orada altın bileziklerle bezenecekler; ince ve kalın dîbâdan yeşil elbiseler
giyecekler. Ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri!
32. Onlara, şu iki adamı misal olarak
anlat: Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını
hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik.
33. İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş,
hiçbirini eksik bırakmamıştı. İkisinin arasından bir de ırmak fışkırtmıştık.
34. Bu adamın başka geliri de vardı. Bu
yüzden arkadaşıyla konuşurken ona şöyle dedi: "Ben, servetçe senden daha
zenginim; insan sayısı bakımından da senden daha güçlüyüm."
35. (Böyle gurur ve kibirle) kendisine
zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: "Bunun, hiçbir zaman yok olacağını
sanmam."
36. "Kıyametin kopacağını da
sanmıyorum. Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki, (orada)
bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum."
37. Karşılıklı konuşan arkadaşı ona
hitaben: "Sen, dedi, seni topraktan, sonra nutfeden (spermadan) yaratan,
daha sonra seni bir adam biçimine sokan Allah'ı inkâr mı ettin?"
39. "Bağına girdiğinde: Mâşâallah!
Kuvvet yalnız Allah'ındır, deseydin ya! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden
güçsüz görüyorsan (şunu bil ki):"
40. "Belki Rabbim bana, senin bağından
daha iyisini verir; senin bağına ise gökten yıldırımlar gönderir de bağ kupkuru
bir toprak haline gelir."
42. Derken onun serveti kuşatılıp yok
edildi. Böylece, bağı uğruna yaptığı masraflardan ötürü ellerini oğuşturup
kaldı. Bağın çardakları yere çökmüştü. "Ah, diyordu, keşke ben
Rabbimehiçbir ortak koşmamış olsaydım!
43. Kendisine Allah'tan başka yardım edecek
destekçileri olmadığı gibi kendi kendini de kurtaracak güçte değildi.
44. İşte burada yardım ve dostluk, Hak olan
Allah'a mahsustur. Mükâfatı en iyi olan O, en güzel âkıbeti veren yine O'dur.
45. Onlara şunu da misal göster: Dünya
hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün
bitkisi (önce gelişip) birbirine karışmış; arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp
haline gelmiştir. Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir.
46. Servet ve oğullar, dünya hayatının
süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı,
hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.
47. (Düşün) o günü ki, dağları yerinden
götürürüz ve yeryüzünün çırılçıplak olduğunu görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın
onları (tüm ölüleri) mahşerde toplamış olacağız.
48. Ve hepsi sıra sıra Rabbinin huzuruna
çıkarılmışlardır: Andolsun ki sizi ilk defasında yarattığımız şekilde bize
geldiniz. Oysa size vâdedilenlerin tahakkuk edeceği bir zaman tayin
etmediğimizi sanmıştınız, değil mi?
49. Kitap ortaya konmuştur: Suçluların,
onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. "Vay halimize!
derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın)
hepsini sayıp dökmüş!" BöyIece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır.
Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
50. Hani biz meleklere: Âdem'e secde edin,
demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis
cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve
onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler
için bu ne fena bir değişmedir!
51. Ben onları (İblis ve soyunu) ne
göklerin ve yerin yaratılışına, ne de bizzat kendilerinin yaratılışına şahit
tuttum. Ben yoldan çıkaranları yardımcı edinecek değilim.
52. Yine o günü (düşünün ki, Allah,
kâfirlere): Benim ortaklarım olduklarını ileri sürdüğünüz şeyleri çağırın!
buyurur. Çağırmışlardır onları; fakat kendilerine cevap vermemişlerdir. Biz
onların arasına tehlikeli bir uçurum koyduk.
53. Suçlular ateşi görür görmez, orayı
boylayacaklarını iyice anladılar; ondan kurtuluş yolu da bulamadılar.
54. Hakikaten biz bu Kur'an'da insanlar
için her türlü misali sayıp dökmüşüzdür. Fakat tartışmaya en çok düşkün varlık
insandır.
55. Kendilerine hidayet geldiğinde
insanları iman etmekten ve Rablerinden mağfiret talep etmekten alıkoyan şey,
sadece, öncekilerinin başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini, yahut
azabın göz göre göre kendilerine gelmesini beklemeleridir!
56. Biz resulleri, sadece müjdeleyiciler ve
uyarıcılar olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise, hakkı bâtıla dayanarak ortadan
kaldırmak için bâtıl yolla mücadele verirler. Onlar âyetlerimizi ve
uyarıldıkları şeyleri alaya almışlardır.
57. Kendisine Rabbinin âyetleri
hatırlatılıp da ona sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını unutandan daha
zalim kim vardır! Biz onların kalplerine, bunu anlamalarına engel olan bir
ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik. Sen onları hidayete çağırsan da artık
ebediyen hidayete eremeyeceklerdir.
58. Senin, bağışı bol olan Rabbin merhamet
sahibidir; şayet yaptıkları yüzünden onları (hemen) muaheze edecek olsaydı,
onlara azabı çarçabuk verirdi. Fakat kendilerine tanınmış belli bir süre vardır
ki, artık bundan kaçıp kurtulacakları bir sığınak bulamayacaklardır.
59. İşte şu ülkeler; zulmettikleri zaman
onları helâk ettik. Onları helâk etmek için de belli bir zaman tayin etmiştik.
60. Bir vakit Musa genç adamına demişti ki:
"Durup dinlenmeyeceğim; tâ iki denizin birleştiği yere kadar varacağım,
yahut senelerce yürüyeceğim."
61. Her ikisi, iki denizin birleştiği yere
varınca balıklarını unuttular. Balık, denizde bir yol tutup gitmişti.
62. (Buluşma yerlerini) geçip gittiklerinde
Musa genç adamına: Kuşluk yemeğimizi getir bize. Hakikaten şu yolculuğumuz
yüzünden başımıza (epeyce) sıkıntı geldi, dedi.
63. (Genç adam:) Gördün mü! dedi, kayaya
sığındığımız sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana şeytandan başkası
unutturmadı. O, şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti.
65. Derken, kullarımızdan bir kul buldular
ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona
tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
66. Musa ona: Sana öğretilenden, bana,
doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı?
dedi.
70. (O kul:) Eğer bana tâbi olursan, sana o
konuda bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma! dedi.
71. Bunun üzerine yürüdüler. Nihayet gemiye
bindikleri zaman o (Hızır) gemiyi deldi. Musa: Halkını boğmak için mi onu
deldin? Gerçekten sen (ziyanı) büyük bir iş yaptın! dedi.
74. Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek
çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir
canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği halde) katlettin ha!
Gerçekten sen fena bir şey yaptın!
76. Musa: Eğer, dedi, bundan sonra sana bir
şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Hakikaten benim tarafımdan (ileri
sürebilecek) mazeretin sonuna ulaştın.
77. Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına
varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten
kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar.
(Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Dileseydin, elbet buna karşı bir ücret alırdın,
dedi.
78. (Hızır) şöyle dedi: "İşte bu,
benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin
içyüzünü haber vereceğim."
79. "Gemi var ya, o, denizde çalışan
yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında, her
(sağlam) gemiyi gasbetmekte olan bir kral vardı."
80. "Erkek çocuğa gelince, onun
ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve
nankörlüğe boğmasından korktuk."
81. (Devam etti:) "Böylece istedik ki,
Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini
versin."
82. "Duvara gelince, şehirde iki yetim
çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse
idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir
rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım.
İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur."
84. Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve
kudret sahibi kıldık, ona (muhtaç olduğu) her şey için bir sebep (bir vasıta ve
yol) verdik.
86. Nihayet güneşin battığı yere varınca,
onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı.
Bunun üzerine biz: Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik
etme yolunu seçeceksin, dedik.
87. O, şöyle dedi: "Haksızlık edeni
cezalandıracağız; sonra o, Rabbine gönderilecek; sonra Allah da ona korkunç bir
azap uygulayacak."
88. "İman edip de iyi davranan kimseye
gelince, onun için de en güzel bir karşılık vardır. Ve buyruğumuzdan, ona kolay
olanını söyleyeceğiz."
90. Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca,
onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı bir örtü
yapmamıştık.
93. Nihayet iki dağ arasına ulaştığında
onların önünde, hemen hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu.
94. Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu
memlekette Ye'cûc ve Me'cûc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında
bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi?
95. Dedi ki: "Rabbimin beni içinde
bulundurduğu nimet ve kudret daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek olun
da, sizinle onlar arasına aşılmaz bir engel yapayım."
96. "Bana, demir kütleleri
getirin." Nihayet dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince (vadiyi
doldurunca): "Üfleyin (körükleyin)!" dedi. Artık onu kor haline
sokunca: "Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim"
dedi.
98. Zülkarneyn: Bu, Rabbimden bir rahmettir.
Fakat Rabbimin vâdi gelince, O, bunu yerle bir eder. Rabbimin vâdi haktır,
dedi.
99. O gün (kıyamet gününde bakarsın ki) biz
onları, birbirine çarparak çalkalanır bir halde bırakmışızdır; Sûr'a da
üfürülmüş, böylece onları bütünüyle bir araya getirmişizdir.
100. Ve, gözleri beni görmeye kapalı
bulunan, kulak vermeye de tahammül edemez olan kâfirleri o gün cehennemle yüz
yüze getirmişizdir.
101. Ve, gözleri beni görmeye kapalı
bulunan, kulak vermeye de tahammül edemez olan kâfirleri o gün cehennemle yüz
yüze getirmişizdir.
102. Kâfirler, beni bırakıp da kullarımı
dostlar edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere bir konak olarak
hazırladık.
104. (Bunlar;) iyi işler yaptıklarını
sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir.
105. İşte onlar, Rablerinin âyetlerini ve
O'na kavuşmayı inkâr eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz
onlar için kıyamet gününde hiçbir ölçü tutmayacağız.
106. İşte, inkâr ettikleri, âyetlerimi ve
resûllerimi alaya aldıkları için onların cezası cehennemdir.
107. İman edip iyi davranışlarda
bulunanlara gelince, onlar için makam olarak Firdevs cennetleri vardır.
109. De ki: Rabbimin sözleri için derya
mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve getirsek dahi, Rabbimin sözleri bitmeden
önce deniz tükenecektir.
110. De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir
beşerim. (Şu var ki) bana, İlâh'ınızın, sadece bir İlâh olduğu vahyolunuyor.
Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette
hiçbir şeyi ortak koşmasın.
Diyanet İşleri Meali - Kuranı Kerim
| |||
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme