Bu sûre Mekke'de nâzil olmuştur. 85.
âyetinin hicret esnasında Mekke ile Medine arasında, 52 ilâ 55. âyetlerinin ise
Medine'de nâzil olduğu rivayet edilmiştir. 88 (seksensekiz) âyettir.
"Kasas", olaylar, hikâyeler demektir. İsmini 25. âyetinden almıştır.
Sûrenin başlıca konularını, Hz. Musa'nın çocukluğundan itibaren hayatı,
mücadeleleri; tevhid ehlinnin zaferi ve dünya servetine güvenilmemesi teşkil
etmektedir.
28 – Kasas Suresi
Rahmân ve Rahîm
(olan) Allah'ın adıyla.
3. İman eden bir kavim için (faydalı olmak
üzere) Musa ile Firavun'un haberlerinden bir kısmını sana gerçek şekliyle
nakledeceğiz.
4. Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten
azmış, halkını çeşitli zümrelere bölmüştü. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor,
bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Çünkü o
bozgunculardandı.
5. Biz ise, o yerde güçsüz düşürülenlere
lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları (mukaddes topraklara) vâris
kılmak istiyorduk.
6. Ve o yerde onları hakim kılmak; Firavun
ile Hâmân'a ve ordularına, onlardan (İsrailoğullarından gelecek diye)
korktukları şeyi göstermek (istiyorduk).
7. Musa'nın anasına: Onu emzir, kendisine
zarar geleceğinden endişelendiğinde onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç
korkup kaygılanma, çünkü biz onu sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden
biri yapacağız, diye bildirdik.
8. Nihayet Firavun ailesi onu yitik çocuk
olarak (nehirden) aldı. O, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa
olacaktı. Şüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri yanlış yolda idiler.
9. Firavun'un karısı (sepetin içinden erkek
çocuk çıkınca kocasına:) Benim ve senin için göz aydınlığıdır! Onu öldürmeyin,
belki bize faydası dokunur, ya da onu evlât ediniriz, dedi. Halbuki onlar (işin
sonunu) sezemiyorlardı.
10. Musa'nın anasının yüreğinde yalnızca
çocuğunun tasası kaldı. Eğer biz, (vâdimize) inananlardan olması için onun kalbini
pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi meydana çıkaracaktı.
11. Annesi Musa'nın ablasına: Onun izini
takip et, dedi. O da, onlar farkına varmadan uzaktan kardeşini gözetledi.
12. Biz daha önceden (annesine geri
verilinceye kadar) onun süt analarını kabulüne (emmesine) müsaade etmedik.
Bunun üzerine ablası: Size, onun bakımını namınıza üstlenecek, hem de ona iyi
davranacak bir aile göstereyim mi? dedi.
13. Böylelikle biz onu, anasına, gözü aydın
olsun, gam çekmesin ve Allah'ın vâdinin gerçek olduğunu bilsin diye geri
verdik. Fakat yine de pek çoğu (bunu) bilmezler.
14. Musa yiğitlik çağına erip olgunlaşınca,
biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böylece
mükâfatlandırırız.
15. Musa, ahalisinin habersiz olduğu bir
sırada şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından, diğeri düşman tarafından olan
iki adamı birbiriyle döğüşür buldu. Kendi tarafından olanı, düşmana karşı ondan
yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk vurup ölümüne sebep oldu. (Bunun
üzerine:) Bu şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşman, dedi.
16. Musa: Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim
(başıma iş açtım). Beni bağışla dedi, Allah da onu bağışladı. Çünkü, çok
bağışlayıcı, çok esirgeyici olan ancak O'dur.
17. Musa: Rabbim! Bana lütfettiğin
nimetlere andolsun ki, artık suçlulara (ve suça itenlere) asla arka
çıkmayacağım, dedi.
18. Şehirde korku içinde, (etrafı)
gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse,
feryat ederek yine ondan imdat istiyor. Musa ona (yardım isteyene) dedi ki:
Doğrusu sen, besbelli bir azgınsın!
19. Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı
yakalamak isteyince, o adam dedi ki: Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana
da mı kıymak istiyorsun? Demek, düzelticilerden olmak istemiyor da, bu yerde
ille yaman bir zorba olmayı arzuluyorsun sen!
20. Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi:
Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar. Derhal
(buradan) çık! İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim, dedi.
21. Musa korka korka, (etrafı) gözetleyerek
oradan çıktı. "Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar" dedi.
23. Musa, Medyen suyuna varınca, orada
(hayvanlarını) sulayan bir çok insan buldu. Onların gerisinde de,
(hayvanlarını) engelleyen iki kadın gördü. Onlara: Derdiniz nedir? dedi. Şöyle
cevap verdiler: Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup
hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da çok yaşlıdır.
24. Bunun üzerine Musa, onların yerine
(davarlarını) sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi ve: Rabbim! Doğrusu bana
indireceğin her hayra (lütfuna) muhtacım, dedi.
25. Derken, o iki kadından biri utana utana
yürüyerek ona geldi: Babam, dedi, bizim yerimize (hayvanları) sulamanın
karşılığını ödemek için seni çağırıyor. Musa, ona (Hz. Şuayb'a) gelip başından
geçeni anlatınca o: Korkma, o zalim kavimden kurtuldun, dedi.
26. (Şuayb'ın) iki kızından biri:
Babacığım! Onu ücretle (çoban) tut. Çünkü ücretle istihdam edeceğin en iyi
kimse, güçlü ve güvenilir olandır, dedi.
27. (Şuayb) dedi ki: Bana sekiz yıl
çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on
yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşallah
beni iyi kimselerden (işverenlerden) bulacaksın.
28. Musa şöyle cevap verdi: Bu seninle
benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım, demek ki bana
karşı husumet yok. Söylediklerimize Allah vekîldir.
29. Sonunda Musa süreyi doldurup ailesiyle
yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine: Siz (burada) bekleyin;
ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber yahut ısınmanız için bir ateş
parçası getiririm, dedi.
30. Oraya gelince, o mübarek yerdeki
vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi:
Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ım.
31. Ve "Asânı at!" (denildi).
Musa (attığı) asâyı yılan gibi deprenir görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı.
"Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen emniyette olanlardansın"
(buyuruldu).
32. "Elini koynuna sok; kusursuz,
bembeyaz çıkacaktır. Korkudan (açılan) kollarını kendine çek. İşte bu ikisi
Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Çünkü
onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır" (diye seslenildi).
34. Kardeşim Harun'un dili benimkinden daha
düzgündür. Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder.
Zira bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişe ediyorum.
35. Allah buyurdu: Seni kardeşinle
destekleyeceğiz ve size öyle bir kudret vereceğiz ki, âyetlerimiz (mucize
yardımlarımız) sayesinde onlar size erişemiyecekler. Siz ve size tâbi olanlar
üstün geleceksiniz.
36. Musa onlara apaçık âyetlerimizi
getirince: Bu, olsa olsa uydurulmuş bir sihirdir. Biz önceki atalarımızdan
böylesini işitmemiştik, dediler.
37. Musa şöyle dedi: Rabbim, kendi katından
kimin hidayet (hakka rehberlik) getirdiğini ve hayırlı âkıbetin kime nasip
olacağını en iyi bilendir. Muhakkak ki, zalimler iflâh olmazlar.
38. Firavun: Ey ileri gelenler! Sizin için
benden başka bir ilâh tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi benim için çamur üzerine
ateş yak (ve tuğla imal et), bana bir kule yap ki Musa'nın tanrısına çıkayım;
ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir, dedi.
39. O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere
büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
43. Andolsun biz, ilk nesilleri yok
ettikten sonra Musa'ya, -düşünüp öğüt alsınlar diye- insanlar için apaçık
deliller, hidayet rehberi ve rahmet olarak o Kitab'ı (Tevrat'ı) vermişizdir.
44. (Resûlüm!) Musa'ya emrimizi
vahyettiğimiz sırada, sen batı yönünde bulunmuyordun ve (o hadiseyi)
görenlerden de değildin.
45. Bilakis biz nice nesiller var ettik de,
onların üzerinden uzun zamanlar geçti. Sen, âyetlerimizi kendilerinden okuyarak
öğrenmek üzere Medyen halkı arasında oturmuş da değilsin; aksine (onları sana)
gönderen biziz.
46. (Musa'ya) seslendiğimiz zaman da, sen
Tûr'un yanında değildin. Bilakis, senden önce kendilerıne uyarıcı (peygamber)
gelmeyen bir kavmi uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak (orada geçenleri
sana bildirdik); ola ki düşünüp öğüt alırlar.
47. Bizzat kendi
yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: Rabbimiz! Ne olurdu
bize bir peygamber gönderseydin de, âyetlerine uysak ve müminlerden olsaydık!
diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).
48. Fakat onlara tarafımızdan o hak
(Peygamber) gelince: "Musa'ya verilen (mucizeler) gibi ona da verilmeli
değil miydi?" dediler. Peki, daha önce Musa'ya verileni de inkâr
etmemişler miydi? "Birbirini destekleyen iki sihir!" demişler ve şunu
söylemişlerdi: Doğrusu biz hiçbirine inanmıyoruz.
49. (Resûlüm!) De ki: Eğer doğru sözlüler
iseniz, Allah katından bu ikisinden (bana ve Musa'ya inen kitaplardan) daha
doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım!
50. Eğer sana cevap veremezlerse, bil ki
onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın
kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir! Elbette Allah zalim kavmi doğru
yola iletmez.
51. Andolsun ki biz, düşünüp öğüt alsınlar
diye, sözü (vahyi) birbiri ardınca yetiştirmişizdir (aralıksız vahiylerimizi
göndermişizdir).
53. Onlara (Kur'an) okunduğu zaman: Ona
iman ettik. Çünkü o Rabbimizden gelmiş hakikattir. Esasen biz daha önce de
müslüman idik, derler.
54. İşte onlara, sabretmelerinden ötürü,
mükâfatları iki defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar,
kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah rızası için harcarlar.
55. Onlar, boş söz işittikleri zaman ondan
yüz çevirirler ve: Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selam
olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaş edinmek) istemeyiz, derler.
56. (Resûlüm!) Sen sevdiğini hidayete
erdiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek
olanları en iyi O bilir.
57. "Biz seninle beraber doğru yola
uyarsak, yurdumuzdan atılırız" dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir
rızık olarak her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli, dokunulmaz
bir yere (Mekke-i Mükerreme'ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu
bilmezler.
58. Biz, refahından şımarmış nice memleketi
helâk etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az
oturulabilmiştir. Onlara biz vâris olmuşuzdur.
59. Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan
bir peygamberi memleketlerin ana merkezine göndermedikçe, o memleketleri helâk
edici değildir. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri helâk etmişizdir.
60. Size verilen şeyler, dünya hayatının
geçim vasıtası ve süsüdür. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha
kalıcıdır. Hâla buna aklınız ermeyecek mi?
61. Şu halde, kendisine güzel bir vaadde
bulunduğumuz ve ardından ona kavuşan kimse, (sırf) dünya hayatının geçici
menfaat ve zevkini yaşattığımız, sonra kıyamet gününde (azap için) huzurumuza
getirilenler arasında bulunan kimse gibi midir?
62. O gün Allah onları çağırarak: Benim
ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz hani nerede? diyecektir.
63. (O gün) aleyhlerine söz (hüküm)
gerçekleşmiş olanlar: Rabbimiz! Şunlar azdırdığımız kimselerdir. Biz nasıl
azmışsak onları da öylece azdırdık (yoksa onları zorlayan bir gücümüz yoktu.
Onların suçlarından) berî olduğumuzu sana arzederiz. Zaten onlar aslında bize
tapmıyorlardı (kendi arzularına tapıyorlardı), derler.
64. "(Allah'a koştuğunuz)
ortaklarınızı çağırın!" denir, onlar da çağırırlar; fakat kendilerine
cevap vermezler ve (karşılarında) azabı görürler. Ne olurdu (dünyada iken)
doğru yola girselerdi!
66. İşte o gün onlara bütün haberler
körleşmiştir (delilleri tükenmiş, s söyleyecek sözleri kalmamıştır); onlar
birbirlerine de soramayacaklardır.
67. Fakat tevbe eden, iman edip iyi işler
yapan kimseye gelince, onun kurtuluşa erenler arasında olması umulur.
68. Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer.
Onların seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve
şânı yücedir.
70. İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı
yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na
döndürüleceksiniz.
71. (Resûlüm!) De ki: Düşündünüz mü hiç,
eğer Allah üzerinizde geceyi ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse,
Allah'tan başka size bir ışık getirecek tanrı kimdir? Hâla işitmeyecek misiniz?
72. De ki: Söyleyin bakalım, eğer Allah
üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah'tan
başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek tanrı kimdir? Hâla görmeyecek
misiniz?
73. Rahmetinden ötürü Allah, geceyi ve
gündüzü yarattı ki geceleyin dinlenesiniz, (gündüzün) O'nun fazlu kereminden
(rızkınızı) arayasınız ve şükredesiniz.
74. O gün Allah onları çağırarak: Benim
ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz hani nerede? diyecektir.
75. (O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır,
(kâfirlere): Kesin delilinizi getirin! deriz. O zaman bilirler ki hakikat
Allah'a aittir ve uydurageldikleri şeyler (putlar) da kendilerinden ayrılıp
kaybolmuşlardır.
76. Karun, Musa'nın kavminden idi de,
onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki,
anahtarlarını güçlükuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti:
Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.
77. Allah'ın sana verdiğinden (O'nun
yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah
sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu
arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.
78. Karun ise: O (servet) bana ancak
kendimdeki bilgi sayesinde verildi, demişti. Bilmiyor muydu ki Allah, kendinden
önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri
helâk etmişti. Günahkârlardan günahları sorulmaz (Allah onların hepsini bilir).
79. Derken, Karun, ihtişamı içinde kavminin
karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar: Keşke Karun'a verilenin benzeri
bizim de olsaydı; doğrusu o çok şanslı! dediler.
80. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise
şöyle dediler: Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın
mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.
81. Nihayet biz, onu da, sarayını da yerin
dibine geçirdik. Artık Allah'a karşı kendisine yardım edecek avanesi olmadığı
gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.
82. Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler:
Demek ki, Allah rızkı, kullarından dilediğine bol veriyor, dilediğine de az.
Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi.
Vay! Demek ki inkârcılar iflâh olmazmış! demeye başladılar.
83. İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde
böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) âkıbet,
takvâ sahiplerinindir.
84. Kim bir iyilik getirirse ona bundan
daha hayırlı karşılık vardır. Kim bir kötülük getirirse, o kötülükleri
işleyenler, ancak yaptıkları kadar ceza görürler.
85. (Resûlüm!) Kur'an'ı (okumayı, tebliğ
etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (yine) dönülecek yere
döndürecektir. De ki: Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir
sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir.
86. Sen, bu Kitab'ın sana vahyolunacağını
ummuyordun. (Bu) ancak Rabbinden bir rahmet (olarak gelmiş) tir. O halde sakın
kâfirlere arka çıkma!
87. Allah'ın âyetleri sana indirildikten
sonra, artık sakın onlar seni bu âyetlerden alıkoymasınlar. Rabbine davet et.
Asla müşriklerden olma!
88. Allah ile birlikte başka bir tanrıya
tapıp yalvarma! O'ndan başka tanrı yoktur. O'nun zâtından başka her şey yok
olacaktır. Hüküm O'nundur ve siz ancak O'na döndürüleceksiniz.
Diyanet İşleri Meali - Kuranı Kerim
| |||
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme