Nahl sûresi 128 (yüzyirmisekiz) âyet olup,
son üç âyeti Medine'de, diğerleri Mekke'de inmiştir. 68. âyette bal arısından
söz edildiği için sûreye bu ad verilmiştir.
16 – Nahl Suresi
Rahmân ve Rahîm
(olan) Allah'ın adıyla.
1. Allah'ın emri gelmiştir. Artık onu
istemekte acele etmeyin. Allah, onların koştukları ortaklardan uzak ve yücedir.
2. Allah kendi emriyle melekleri,
kullarından dilediği kimseye vahiy ile, "Benden başka tanrı olmadığına
dair (kullarımı) uyarın ve benden korkun" diye gönderir.
4. O, insanı bir damla sudan yarattı. Fakat
bakarsın ki (insan) Rabbine apaçık bir hasım oluvermiştir.
5. Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizin
için ısıtıcı (şeyler) ve birçok faydalar vardır. Onlardan bir kısmını da
yersiniz.
6. Sizin için onlardan ayrıca akşamleyin
getirirken, sabahleyin salıverirken bir güzellik (bir zevk) vardır.
7. Bu hayvanlar sizin ağırlıklarınızı,
ancak güçlüklere katlanarak varabileceğiniz bir memlekete taşırlar. Şüphesiz
Rabbiniz çok şefkatli, pek merhametlidir.
8. Atları, katırları ve eşekleri binmeniz
ve (gözlere) zinet olsun diye (yarattı). Allah şu anda bilemeyeceğiniz daha nice
(nakil vasıtaları) yaratır.
10. Gökten suyu indiren O'dur. Ondan hem
size içecek vardır, hem de hayvanlarınızı otlatacağınız bitkiler.
11. (Allah) su sayesinde sizin için
ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir.
İşte bunlarda düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır.
12. O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin
hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah'ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki
bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.
13. Yeryüzünde sizin için rengârenk
yarattıklarında da öğüt alan bir toplum için gerçek bir ibret vardır.
14. İçinden taze et (balık) yemeniz ve
takacağınız bir süs (eşyası) çıkarmanız için denizi emrinize veren O'dur.
Gemilerin denizde (suları) yara yara gittiklerini de görüyorsun. (Bütün bunlar)
onun lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir.
15. Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam
dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve yolları yarattı.
18. Allah'ın nimetini saymaya kalksanız,
onu sayamazsınız. Hakikaten Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
20. Allah'ı bırakıp da taptıkları (putlar),
hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar kendileri yaratılmışlardır.
22. İlâhınız bir tek Tanrıdır. Fakat
ahirete inanmayanlar var ya, onların kalpleri inkârcı, kendileri de böbürlenen
kimselerdir.
23. Hiç şüphesiz Allah, onların
gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları asla
sevmez.
25. Kıyamet gününde kendi günahlarını tam
olarak taşımaları ve bilgisizce saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından
da bir kısmını yüklenmeleri için (öyle derler). Bak ki yüklenecekleri şey ne
kötüdür!
26. Onlardan öncekiler de (peygamberlere)
hile yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü
üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Bu azap onlara, farkedemedikleri bir
yerden gelmişti.
27. Sonra kıyamet gününde (Allah), onları
rezil eder ve der ki: "Kendileri hakkında (müminlere) düşman kesildiğiniz
ortaklarım nerede?" Kendilerine ilim verilmiş olanlar derler ki:
"Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük kâfirleredir."
28. Kendilerine haksızlık ederlerken
meleklerin canlarını aldıkları kimseler: Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk,
diyerek teslim olurlar. (Melekler onlara şöyle der:) "Hayır, Allah, sizin
yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir."
29. "O halde, içinde ebedî kalacağınız
cehennemin kapılarından girin! Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!"
30. (Kötülüklerden) sakınanlara: Rabbiniz
ne indirdi? denildiğinde, "Hayır (indirdi)" derler. Bu dünyada güzel
davrananlara, güzel mükâfat vardır. Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takvâ
sahiplerinin yurdu gerçekten güzeldir!
31. (O yurt,) girecekleri, zemininden
ırmaklar akan Adn cennetleridir. Onlar için orada kendilerine diledikleri her
şey vardır. İşte Allah, takvâ sahiplerini böyle mükâfatlandırır.
32. (Onlar,) meleklerin, "Size selâm
olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek
tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir.
33. (Kâfirler) kendilerine meleklerin
gelmesinden veya Rablerinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?
Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar
kendilerine zulmediyorlardı.
34. Sonunda yaptıklarının cezası onlara
ulaştı ve alay etmekte oldukları şey onları çepeçevre kuşatıverdi.
35. Ortak koşanlar dediler ki: "Allah
dileseydi ne biz ne de babalarımız ondan başkasına tapardık. Onun emri olmadan
hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı.
Peygamberlerin üzerine açık seçik tebliğden başka bir şey düşer mi!
36. Andolsun ki biz, "Allah'a kulluk
edin ve Tâğut'tan sakının" diye (emretmeleri için) her ümmete bir
peygamber gönderdik. Allah, onlardan bir kısmını doğru yola iletti. Onlardan
bir kısmı da sapıklığı hak ettiler. Yeryüzünde gezin de görün, inkâr edenlerin
sonu nasıl olmuştur!
37. (Resûlüm!) Sen, onların hidayete
ermelerine çok düşkünlük göstersen de bil ki Allah, saptırdığı kimseyi
(dilemezse) hidayete erdirmez. Onların yardımcıları da yoktur.
38. Onlar: "Allah ölen bir kimseyi
diriltmez" diye olanca güçleriyle Allah'a and içtiler. Aksine, bu O'nun
bizzat kendisine karşı gerçek bir vâdidir. Fakat insanların çoğu bilmez.
39. Hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara
açıklaması ve kâfir olanların da kendilerinin yalancılar olduklarını bilmeleri
için (Allah onları diriltecek).
40. Biz, bir şeyin olmasını istediğimiz
zaman, ona (söyleyecek) sözümüz sadece "Ol" dememizdir. Hemen
oluverir.
41. Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda
hicret edenlere gelince, onları dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz. Eğer
bilirlerse ahiretin mükâfatı elbette daha büyüktür.
43. Senden önce de, kendilerine
vahyettiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer
bilmiyorsanız, bilenlere sorun.
44. Apaçık mucizeler ve kitaplarla (gönderildiler).
İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye
sana da bu Kur'an'ı indirdik.
45. Kötülük tuzakları kuranlar, Allah'ın,
kendilerini yere geçirmeyeceğinden veya kendilerine bilemeyecekleri bir yerden
azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?
46. Yahut onlar dönüp dolaşırlarken
Allah'ın kendilerini yakalamayacağından emin mi oldular? Onlar (Allah'ı) âciz
bırakacak değillerdir.
47. Yoksa Allah'ın kendilerini yavaş yavaş
tüketerek cezalandırmayacağından (emin mi oldular)? Kuşkusuz Rabbin çok
şefkatli, pek merhametlidir.
48. Allah'ın yarattığı herhangi bir şeyi
görmediler mi? Onun gölgeleri, küçülerek ve Allah'a secde ederek sağa sola
döner.
49. Göklerde bulunanlar, yerdeki canlılar
ve bütün melekler, büyüklük taslamadan Allah'a secde ederler.
52. Göklerde ve yerde ne varsa, O'nundur,
din de yalnız O'nundur. O halde Allah'tan başkasından mı korkuyorsunuz?
53. Nimet olarak size ulaşan ne varsa,
Allah'tandır. Sonra size bir zarar dokunduğu zaman dayalnız O'na yalvarırsınız.
55. Kendilerine verdiklerimize karşılık
nankörlük etmeleri için (öyle yaparlar). O halde bir süre daha faydalanın;
fakat yakında hakikati bileceksiniz!
56. Bir de kendilerine rızık olarak
verdiklerimizden, mahiyetini bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar.
Allah'a andolsun ki, iftira etmekte olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya
çekileceksiniz!
57. Onlar, kızların Allah'a ait olduğunu
iddia ediyorlar. Hâşâ! Allah bundan münezzehtir. Beğendikleri de (erkek
çocuklar) kendilerinin oluyor.
59. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden
dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun,
yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür!
60. Kötü sıfat, ahirete inanmayanlar
içindir. En yüce sıfatlar ise Allah'a aittir. Çünkü O, her şeyden üstün ve
hikmet sahibidir.
61. Eğer Allah, insanları zulümleri
yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat
onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar
ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler.
62. Kendilerinin hoşlarına gitmeyen şeyleri
Allah'a isnat ediyorlar. En güzel sonucun kendilerinin olduğunu anlatan dilleri
de yalanın örneğini veriyor. Hiç şüphesiz onlar için sadece ateş vardır ve
onlar, (ateşe) terkolunacaklar.
63. Allah'a andolsun, senden önceki
ümmetlere de (peygamberler) göndermişizdir. Fakat şeytan onlara işlerini süslü
gösterdi de (iman etmediler). işte o, bugün onların velisidir. Ve onlar için
elem verici bir azap vardır.
64. Biz bu Kitab'ı sana sırf hakkında
ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da
hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.
65. Allah gökten bir su indirdi ve onunla
yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyen toplum için bir
ibret vardır.
66. Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da
büyük bir ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan
arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz.
67. Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki
hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler
için büyük bir ibret vardır.
68. Rabbin bal arısına: Dağlardan,
ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin.
69. Sonra meyvelerin her birinden ye ve
Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların
karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için
şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır.
70. Sizi Allah yarattı; sonra sizi vefat
ettirecek. Daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden
bazı kimseler ömrün en kötü çağına kadar yaşatılacak şüphesiz ki Allah
bilgilidir, kudretlidir.
71. Allah kiminize kiminizden daha bol
rızık verdi. Bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere verip de
bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken Allah'ın
nimetini inkâr mı ediyorlar?
72. Allah size kendi nefislerinizden eşler
yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz
gıdalarla rızıklandırdı. Onlar hâla bâtıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük
mü ediyorlar?
73. (Müşrikler) Allah'ı bırakıp da
kendilerine göklerde ve yerde olan rızıktan hiçbir şey veremeyen ve buna asla
güçleri yetmeyen şeylere (putlara) tapıyorlar.
75. Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen,
başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel
rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar
hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu)
bilmezler.
76. Allah, şu iki kişiyi de misal verir:
Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şey beceremez ve efendisinin üstüne bir yüktür.
Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, doğru yolda
yürüyerek adaleti emreden kimse eşit olur mu?
77. Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir.
Kıyametin kopması ise, göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan
ibarettir. Şüphesiz Allah, her şeye kadirdir.
78. Siz, hiçbir şey bilmezken Allah, sizi
analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve
kalpler verdi.
79. Göğün boşluğunda emre boyun eğdirilmiş
olarak uçuşan kuşları görmediler mi? Onları orada Allah'tan başkası tutamaz.
Kuşkusuz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.
80. Allah, evlerinizi sizin için bir huzur
ve sükûn yeri yaptı ve sizin için davar derilerinden gerek göç gününüzde, gerekse
konaklama gününüzde, kolayca taşıyacağınız evler; yünlerinden, yapağılarından
ve kıllarından bir süreye kadar (faydalanacağınız) bir ev eşyası ve bir ticaret
malı meydana getirdi.
81. Allah, yarattıklarından sizin için
gölgeler yaptı. Dağlarda da sizin için barınaklar yarattı. Sizi sıcaktan
koruyacak elbiseler ve savaşta sizi koruyacak zırhlar yarattı. İşte böylece
Allah, müslüman olmanız için üzerinize nimetini tamamlıyor.
83. Onlar Allah'ın nimetini bilirler
(itiraf ederler). Sonra da onu inkâr ederler. Onların çoğu kâfirdir.
84. Her ümmetten bir şahit göndereceğimiz
gün, artık ne kâfir olanlara (özür dilemelerine) izin verilir ne de onların
özür dilemeleri istenir.
85. O zulmedenler azabı gördüklerinde,
artık onlardan azap hafifletilmez, onlara mühlet de verilmez.
86. (Allah'a) ortak koşanlar, ortak
koştukları şeyleri gördükleri zaman derler ki: "Rabbimiz! İşte bunlar,
seni bırakıp da tapmış olduğumuz ortaklarımızdır." Onlar da bunlara:
"Siz mutlaka yalancılarsınız" diye söz atarlar.
87. O gün Allah'a teslim (bayrağını)
çekerler ve uydurmakta oldukları şeyler onlardan kaybolup gider.
88. İnkâr edip de (insanları) Allah
yolundan alıkoyanlar var ya, işte onlara, yapmakta oldukları bozgunculuklar
sebebiyle, azaplarını kat kat artıracağız.
89. O gün her ümmetin içinden kendilerine
birer şahit göndereceğiz. Seni de hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz.
Ayrıca bu Kitab'ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet
kaynağı ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.
90. Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği,
akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da
yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.
91. Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'ın
ahdini yerine getirin ve Allah'ı üzerinize şahit tutarak, pekiştirdikten sonra
yeminleri bozmayın. Şüphesiz Allah, yapacağınız şeyleri pek iyi bilir.
92. Bir toplum diğer bir toplumdan (sayıca
ve malca) daha çok olduğu için yeminlerinizi, aranızda bir fesat aracı edinerek
ipliğini sağlamca büktükten sonra, çözüp bozan (kadın) gibi olmayın. Allah,
bununla sizi imtihan etmektedir. Hakkında ihtilafa düşmekte olduğunuz şeyi
kıyamet gününde mutlaka size açıklayacaktır.
93. Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet
kılardı; fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir.
Yaptıklarınızdan mutlaka sorumlu tutulacaksınız.
94. Yeminlerinizi aranızda fesada araç
edinmeyin, aksi halde (İslâm'da) sebat etmişken ayağınız kayar da (insanları)
Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle (dünyada) kötülüğü tadarsınız. Sizin için
(ahirette de) büyük bir azap vardır.
95. Allah'ın ahdini az bir karşılığa
değişmeyin! Şayet anlayan kimseler iseniz, şüphesiz Allah katında olan (sevap)
sizin için daha hayırlıdır.
96. Sizin yanınızdaki (dünya malı) tükenir,
Allah katındakiler ise bâkidir. Elbette sabırlı davrananlara yapmakta
olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını vereceğiz.
97. Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi
amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını,
elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.
99. Gerçek şu ki: İman edip de yalnız
Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) bir hakimiyeti yoktur.
101. Biz bir âyetin yerine başka bir âyeti
getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini çok iyi bilir- "Sen ancak
bir iftiracısın" dediler. Hayır; onların çoğu bilmezler.
102. De ki: Onu, Mukaddes Rûh (Cebrail),
iman edenlere sebat vermek, müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde
vermek için, Rabbin katından hak olarak indirdi.
103. Şüphesiz biz onların: "Kur'an'ı
ona ancak bir insan öğretiyor" dediklerini biliyoruz. Kendisine nisbet
ettikleri şahsın dili yabancıdır. Halbuki bu (Kur'an) apaçık bir Arapçadır.
104. Allah'ın âyetlerine inanmayanlar yok
mu, kuşkusuz Allah onları doğru yola iletmez ve onlar için elem verici bir azap
vardır.
106. Kim iman ettikten sonra Allah'ı inkâr
ederse -kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkâra) zorlanan başka- fakat kim
kalbini kâfirliğe açarsa, işte Allah'ın gazabı bunlaradır; onlar için büyük bir
azap vardır.
107. Bu (azap), onların dünya hayatını
ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın kâfirler topluluğunu hidayete
erdirmemesinden ötürüdür.
108. İşte onlar Allah'ın, kalplerini,
kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. Ve onlar gafillerin
kendileridir.
110. Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet
edildikten sonra hicret edip, ardından da sabrederek cihad edenlerin
yardımcısıdır. Bütün bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayan, pek
esirgeyendir.
111. O gün, herkes gelip kendi canını
kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir, onlara
asla zulmedilmez.
112. Allah, (ibret için) bir ülkeyi örnek
verdi: Bu ülke güvenli, huzurlu idi; ona rızkı her yerden bol bol gelirdi.
Sonra onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara,
yaptıklarından ötürü açlık ve korku sıkıntısını tattırdı.
113. Andolsun ki, onlara kendilerinden
peygamber geldi de onu yalanladılar. Onlar zulmederlerken azap onları
yakalayıverdi.
114. Artık, Allah'ın size verdiği rızıktan
helâl ve temiz olarak yeyin, eğer (gerçekten) yalnız Allah'a ibadet
ediyorsanız, onun nimetine şükredin.
115. (Allah) size, sadece ölü hayvanı kanı,
domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanı haram kıldı. Ancak kim
mecbur kalırsa (başkalarının haklarına) saldırmaksızın, sınırı da aşmadan
(bunlardan yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
116. Dillerinizin uydurduğu yalana
dayanarak "Bu helâldir, şu da haramdır" demeyin, çünkü Allah'a karşı
yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa
eremezler.
118. Sana anlattıklarımızı, daha önce,
yahudi olanlara da haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, fakat, onlar
kendilerine haksızlık ediyorlardı.
119. Sonra şüphesiz Rabbin, cahillik
sebebiyle kötülük yapan, sonra da bunun ardından tevbe edip durumunu
düzeltenleri (bağışlayacaktır). Çünkü onlar tevbe ettikten sonra Rabbin elbet
çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
120. İbrahim, gerçekten Hakk'a yönelen,
Allah'a itaat eden bir önder idi; Allah'a ortak koşanlardan değildi.
123. Sonra da sana: "Doğru yola yönelerek
İbrahim'in dinine uy! O müşriklerden değildi" diye vahyettik.
124. Cumartesi tatili, ancak onda ihtilaf
edenlere (farz) kılınmıştı. Kıyamet günü Rabbin, muhakkak onların ihtilafa
düştükleri şey hakkında aralarında hüküm verecektir.
125. (Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet
ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbin, kendi
yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir.
126. Eğer ceza verecekseniz, size yapılan
işkencenin misliyle ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için
daha hayırlıdır.
127. Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın
yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı
duyma!
Diyanet İşleri Meali - Kuranı Kerim
| |||
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme