Şuara Suresi - Diyanet İşleri Meali

Mekke'de nâzil olan bu sûre, 227 (ikiyüzyirmiyedi) âyettir. 224, 225, 226, 227. âyetleri (dört âyet), Medine'de nâzil olmuştur. "Şuarâ", şairler demektir; 224. âyetinde şairlerden sözedildiği için, sûre bu ismi almıştır. Muhaliflerin Kur'an'a karşı ileri sürdükleri iddialarından biri de, onun bir şair tarafından meydana getirilmiş olduğu idi. İşte Kur'an, Hz. Peygamber'in irşadı ile daha önceki peygamberlerin irşadlarının özde birleştiğini ve Kur'an'ın bir şair eseri olmadığını isbat ederek, bu iddiayı çürütmekte ve reddetmektedir.

26 – Şuara Suresi - Diyanet İşleri Meali 

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
1. Tâ. Sîn. Mîm.
2. Bunlar, apaçık Kitab'ın âyetleridir.
3. (Resûlüm!) Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!
4. Biz dilesek, onların üzerine gökten bir mucize indiririz de, ona boyunları eğilip kalır.
5. Kendilerine, o çok esirgeyici Allah'tan hiçbir yeni öğüt gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.
6. Üstelik (ona) "yalandır" derler; fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında onlara gelecektir.
7. Yeryüzüne bir bakmazlar mı! Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik.
8. Şüphesiz bunlarda (Allah'ın kudretine) bir nişâne vardır; ama çoğu iman etmezler.
9. Şüphe yok ki Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
10-11. Hani Rabbin Musa'ya: O zalimler güruhuna, Firavun'un kavmine git. Hâla (başlarına gelecekten) sakınmayacaklar mı onlar? diye seslenmişti.
12. Musa şöyle dedi: Rabbim! Doğrusu, beni yalancılıkla suçlamalarından korkuyorum.
13. (Bu durumda) içim daralır, dilim dönmez; onun için Harun'a da elçilik ver.
14. Onların bana isnad ettikleri bir suç da var. Bundan ötürü beni öldürmelerinden korkuyorum.
15. Allah buyurdu: Hayır (seni asla öldüremezler)! İkiniz mucizelerimizle gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.
16. Haydi Firavun'a gidip deyin ki: Gerçekten biz, âlemlerin Rabbi'nin elçisiyiz;
17. İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.
18. (Kendisine Allah'ın emri tebliğ edilince Firavun) dedi ki: Biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının birçok yıllarını aramızda geçirmedin mi?
19. Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!
20. Musa: Ben, dedi, o işi o anda sonunun ne olacağını bilmeyerek yaptım
21. Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı.
22. O nimet diye başıma kaktığın ise, (aslında) İsrailoğullarını kendine kul köle etmendir.
23. Firavun şöyle dedi: Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir?
24. Musa cevap verdi: Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız, (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir.
25. (Firavun) etrafında bulunanlara: İşitiyor musunuz? dedi.
26. Musa dedi ki: O, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.
27. Firavun: Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir, dedi.
28. Musa devamla şunu söyledi: Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir.
29. Firavun: Benden başkasını tanrı edinirsen, andolsun ki seni zindanlıklardan ederim! dedi.
30. Musa: Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı? dedi.
31. Firavun: Doğru söyleyenlerden isen, haydi getir onu! diye karşılık verdi.
32. Bunun üzerine Musa asâsını atıverdi; bir de ne görsünler, asâ apaçık koca bir yılan (oluvermiş)!
33. Elini de (koynundan) çıkardı; o da seyredenlere bembeyaz görünen (nur saçan bir şey oluvermiş)!
34. Firavun, çevresindeki ileri gelenlere: Bu, dedi, doğrusu çok bilgili bir sihirbaz!
35. Sizi sihiriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?
36. Dediler ki: Onu ve kardeşini eğle ve şehirlere toplayıcı görevliler gönder;
37. Ne kadar bilgisi derin sihirbaz varsa sana getirsinler.
38. Böylece sihirbazlar belli bir günün tayin edilen vaktinde biraraya getirildi.
39. Halka: Siz de toplanıyor musunuz (haydi hemen toplanın), denildi.
40. (Firavun'un adamları:) Eğer üstün gelirlerse, herhalde sihirbazlara uyarız, dediler.
41. Sihirbazlar geldiklerinde Firavun'a: Şayet biz üstün gelirsek, muhakkak bize bir ücret vardır değil mi? dediler.
42. Firavun cevap verdi: Evet, o takdirde hiç şüphe etmeyin, gözde kimselerden de olacaksınız.
43. Musa onlara: Ne atacaksanız atın! dedi.
44. Bunun üzerine iplerini ve değneklerini attılar ve: Firavun'un kudreti hakkı için elbette bizler galip geleceğiz, dediler.
45. Sonra Musa asâsını attı; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuveriyor!
46. (Bunu görünce) sihirbazlar derhal secdeye kapandılar.
47. "Alemlerin Rabbine, iman ettik" dediler.
48. "Musa ve Harun'un Rabbine iman ettik" .
49. Firavun, (kızgınlık içinde) dedi ki: Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha! Demek ki size sihiri öğreten büyüğünüzmüş o! Ama şimdi (size yapacağımı görecek ve) bileceksiniz: Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim, hepinizi astıracağım!
50. "Zararı yok, dediler, (nasıl olsa) biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz."
51. "Biz, ilk iman edenler olduğumuz için Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız."
52. Musa'ya: Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü takip edileceksiniz, diye vahyettik.
53. Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:
54. "Esasen bunlar, sayıları az, bölük pörçük bir cemaattır."
55. "(Böyle iken) kesinkes bizi öfkelendirmişlerdir."
56. "Biz ise, elbette uyanık (ve yekvücut) bir cemaatız." (diyor ve dedirtiyordu).
57. Ama (sonunda) biz onları (Firavun ve kavmini), bahçelerden, pınarlardan, çıkardık.
58. Hazinelerden ve değerli bir yerlerden.
59. Böylece, bunlara İsrailoğullarını mirasçı yaptık.
60. Derken (Firavun ve adamları) gün doğumunda onların ardına düştüler.
61. İki topluluk birbirini görünce, Musa'nın adamları: İşte yakalandık! dediler.
62. Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.
63. Bunun üzerine Musa'ya: Asân ile denize vur! diye vahyettik. (Vurunca deniz) derhal yarıldı (on iki yol açıldı), her bölük koca bir dağ gibi oldu.
64. Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.
65. Musa ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.
66. Sonra ötekilerini suda boğduk.
67. Şüphesiz bunda bir ibret vardır; ama çokları iman etmiş değillerdir.
68. Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
69. (Resûlüm!) Onlara İbrahim'in haberini de naklet.
70. Hani o, babasına ve kavmine: Neye tapıyorsunuz? demişti.
71. "Putlara tapıyoruz ve onlara tapmaya devam edeceğiz" diye cevap verdiler.
72. İbrahim: Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?
73. Yahut size fayda ya da zarar verebiliyorlar mı?
74. Şöyle cevap verdiler: Hayır, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.
75. İbrahim dedi ki: İyi ama, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?
76. ''İster siz , ister eski atalarınız''
77. İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur);
78. Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O'dur.
79. Beni yediren, içiren O'dur.
80. Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur.
81. Benim canımı alacak, sonra beni diriltecek O'dur.
82. Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O'dur.
83. Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.
84. Bana, sonra gelecekler içinde, iyilikle anılmak nasip eyle!
85. Beni, Naîm cennetinin vârislerinden kıl.
86. Babamı da bağışla (ona tevbe ve iman nasip et). Çünkü o sapıklardandır.
87. (İnsanların) dirilecekleri gün, beni mahcup etme.
88. O gün, ne mal fayda verir ne de evlât.
89. Ancak Allah'a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).
90. (O gün) cennet, takvâ sahiplerine yaklaştırılır.
91. Cehennem de azgınlara apaçık gösterilir.
92. Onlara: Allah'tan gayrı taptıklarınız hani nerede? denilir.
93. Size yardım edebiliyorlar mı veya kendilerine (olsun) yardımları dokunuyor mu? .
94. Onlar ve azgınlar oraya tepetaklak (cehenneme) atılırlar.
95. İblis bütün orduları da.
96. Orada birbirleriyle çekişerek şöyle derler:
97. Vallahi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.
98. Çünkü biz sizi âlemlerin Rabbi ile eşit tutuyorduk.
99. Bizi ancak o günahkârlar saptırdı.
100. ''Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var''.
101. ''Ne de yakın bir dostumuz''.
102. Ah keşke bizim için (dünyaya) bir dönüş daha olsa da, müminlerden olsak!
103. Bunda elbet (alınacak) büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
104. Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
105. Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar.
106. Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
107. Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
108. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
109. Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
110. Onun için, Allah'tan korkun ve bana itaat edin.
111. Onlar şöyle cevap verdiler: Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç!
112. Nuh dedi ki: Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur.
113. Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Bir düşünseniz!
114. Ben iman eden kimseleri kovacak değilim.
115. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.
116. Dediler ki: Ey Nuh! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın!
117. Nuh: Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla suçladı.
118. Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.
119. Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde (taşıyarak) kurtardık.
120. Sonra da geri kalanları suda boğduk.
121. Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
122. Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
123. Âd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı.
124. Kardeşleri Hûd onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
125. Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
126. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
127. Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
128. Siz her yüksek yere bir alâmet dikerek eğleniyor musunuz?
129. Temelli kalacağınızı umarak sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?
130. Yakaladığınız zaman, zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?
131. Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.
132. Bildiğiniz şeyleri size bol bol veren, Allah'dan korkun.
133. ''O size verdi : davarlar, oğullar".
134. "Bahçeler çeşmeler." (Allah'a karşı gelmek) den sakının.
135. Doğrusu sizin hakkınızda muazzam bir günün azabından endişe ediyorum.
136. (Onlar) şöyle dediler: Sen öğüt versen de, vermesen de bizce birdir.
137. Bu, öncekilerin geleneğinden başka bir şey değildir.
138. Biz azaba uğratılacak da değiliz.
139. Böylece onu yalancılıkla suçladılar; biz de kendilerini helâk ettik. Doğrusu bunda büyük bir ibret vardır; ama çokları iman etmezler.
140. Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
141. Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla suçladı.
142. Kardeşleri Sâlih onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
143. Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
144. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
145. Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
146. Siz burada, güven içinde bırakılacak mısınız (sanırsınız)?
147. "Böyle bahçelerde, çeşme başlarında ?"
148. "Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalıkların arasında?"
149. (Böyle sanıp) dağlardan ustaca evler yontuyorsunuz (oyup yapıyorsunuz).
150. Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin.
151. "O aşırıların emrine uymayın."
152. "Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyenler(in sözüyle hareket etmeyin).
153. Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!
154. Sen de ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir mucize getir.
155. Salih: İşte (mucize) bu dişi devedir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi.
156. Ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi muazzam bir günün azabı yakalayıverir.
157. Buna rağmen onlar deveyi kestiler; ama pişman da oldular.
158. Bunun üzerine onları azap yakaladı. Doğrusu bunda, büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
159. Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
160. Lût kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladı.
161. Kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
162. Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
163. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
164. Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
165. Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz!
166. Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz!
167. Onlar şöyle dediler: Ey Lût! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın!
168. Lût: Doğrusu, dedi, ben sizin bu işinizden tiksinmekteyim!
169. Rabbim! Beni ve ailemi, onların yapageldiklerinden (vebalinden) kurtar.
170. Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.
171. Ancak bir kocakarı müstesna. O, geride kalanlardan (oldu).
172. Sonra diğerlerini helâk ettik.
173. Üzerlerine öyle bir yağmur yağdırdık ki... Uyarılanların (fakat yola gelmeyenlerin) yağmuru ne de kötü!
174. Elbet bunda büyük bir ibret vardır; fakat çokları iman etmezler.
175. Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
176. Eyke halkı da peygamberleri yalancılıkla suçladı.
177. Şuayb onlara şöyle demişti: (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız?
178. Bilin ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim.
179. Artık Allah'a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.
180. Buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak âlemlerin Rabbidir.
181. Ölçüyü tastamam yapın, (insanların hakkını) eksik verenlerden olmayın.
182. Doğru terazi ile tartın.
183. İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
184. Sizi ve önceki nesilleri yaratan (Allah) dan korkun.
185. Onlar şöyle dediler: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!
186. Sen de, ancak bizim gibi bir beşersin. Bilki, biz seni ancak yalancılardan biri sayıyoruz.
187. Şayet doğru sözlülerden isen, üstümüze gökten azap yağdır.
188. Şuayb: Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir, dedi.
189. Velhasıl onu yalancı saydilar da, kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi!
190. Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
191. Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
192. Muhakkak ki o (Kur'an) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
193. (Resûlüm!) Onu Rûhu'l-emîn (Cebrail) indirdi.
194. Senin kalbine; uyarıcılardan olman için,
195. Apaçık Arapça bir dille.
196. O, şüphesiz daha öncekilerin kitaplarında da vardır.
197. Benî İsrail bilginlerinin onu bilmesi, onlar için bir delil değil midir?
198. Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik de,
199. Bunu onlara o okusaydı, yine ona iman etmezlerdi.
200. Onu günahkârların kalplerine böyle soktuk.
201. Onun için, acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.
202. İşte bu (azap) onlara, kendileri farkında olmadan, ansızın geliverecektir.
203. O zaman: Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba? diyeceklerdir.
204. (Durmadan mucize talebiyle) onlar bizim azabımızı mı çarçabuk istiyorlardı?
205. Ne dersin! Eğer biz onları yıllarca yaşatsak.
206.Sonra tehdit edilmekte oldukları (azap) başlarına gelse!
207. Faydalandırıldıkları nimetler onlara hiç yarar sağlamayacaktır.
208. Bununla birlikte hangi memleketi, helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur.
209. (Onlar)ihtar edilmiştir ve biz zülmetmiş değilizdir.
210. O'nu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmedi.
211. Bu onlara düşmez; zaten güçleri de yetmez.
212. Şüphesiz onlar, vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.
213. O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, sonra azap edilenlerden olursun!
214. (Önce) en yakın akrabanı uyar.
215. Sana uyan müminlere (merhamet) kanadını indir.
216. Şayet sana karşı gelirlerse de ki: Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak ki uzağım.
217. Sen O mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.
218. O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.
219. Secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor).
220. Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O'dur.
221. Şeytanların ise kime ineceğini size haber vereyim mi?
222. Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler.
223. Bunlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdırlar.
224. Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyarlar.
225. Baksana onlar her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar.
226. Ve onlar yapamayacakları şeyleri söylerler.
227. Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah'ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.




Diyanet İşleri Meali - Kuranı Kerim


----

Şuara Suresi - Diyanet İşleri Meali - Kuran Hatim sayfasını izlemektesiniz.



Kur’an’ı Kerim

Allah tarafından gönderilen ilahi kitapların sonuncusu olan Kur’an’ı Kerim, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirilmiştir. Sözlükte toplamak, okumak, bir araya getirmek anlamına gelen Kur’an, terim olarak şöyle tarif edilir:

“Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı olup, peygamberimizden bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş olan; okunmasıyla ibadet edilen ve insanlığın benzerini getirmekten aciz kaldığı “ilahi kelâm”dır.

İlahi Kitapların Özelliği


İlahi kitapların en büyük özelliği ve değeri şüphesiz onların Allah’ın sözlerinden ibaret olmalarıdır. Ancak bugün bu özellik sadece Kur’ân-ı Kerîm’e mahsustur. Zira diğer ilâhî kitaplar peygamberlerinden sonra insanlarca tahrifat ile karşı karşıya kalmış ve sonunda bir insanın kaleme aldığı kitaplar haline gelmişlerdir. Zâten Kur’ân-ı Kerîm’in gönderilmesinin bir sebebi de budur. Son vahyedilen ilahi kelam olan Kur’ân-ı Kerîm, kendisinden önce gönderilen ilâhî kitapların bilgi ve hikmetlerini de içeren en mükemmel ilahi kitaptır. Kur’an Son ilahi kitap olması itibarıyla da bizzat Allah’ın muhafazası altındadır. O, hiç değişmeden kıyamete kadar insanlığa kurtuluş ve huzur reçetesi olmaya devam edecektir.

KUR’AN’IN NÜZÛLÜ (İNDİRİLMESİ)


Kur’an-ı Kerim, Yüce Allah’tan Hz.Peygamber’e Cebrail aracılığıyla, vahiy yoluyla indirilmiştir. Kolayca ezberlenmesi, kısa zamanda insanlara ulaşması, manasının kolaylıkla anlaşılması, inançların ve hükümlerin müminlerin kalbinde yavaş yavaş kuvvetlenip kökleşmesi için Kur’an bir defada toptan indirilmemiş, yaklaşık yirmi üç senede, peyderpey indirilmiştir.

KURAN-I KERİM NASIL OKUNMALI? KURAN-I KERİM EN GÜZEL NASIL OKUNUR?

Kuran okurken dikkat edilmesi gerekenler

Kuran-ı Kerim'i doğru bir şekilde okumak için harflerin üzerilerindeki uzatmalarına ve mahreç yerlerine dikkat etmek oldukça önemlidir. Harflerin okunuşunu değiştiren medler yani uzatmalar kişinin Kuran-ı Kerim'i nağmeli okumasını sağlamaz. Nağmeli bir şekilde okumak demek, kişinin Kuran-ı Kerim'i okurken oluşturduğu güzel sesiyle dinleyicilerin gönlüne hitap etmesidir.

Nağmeli okunan bir ayet ise insanlara karşı Kuran-ı Kerimin daha fazla okunup, daha fazla dinlenmesini teşvik eder.