Tevbe sûresi, 129 (yüzyirmidokuz) âyettir.
128 ve 129. âyetler Mekke'de, diğerleri Medine'de inmiştir. 104. âyet tevbe ile
ilgili olduğu için sûreye bu isim verilmiştir. Sûrenin bundan başka birçok ismi
olup en meşhuru Berâe'dir. Bu sûrenin Enfâl sûresi'nin devamı veya başlı başına
bir sûre olup olmadığı hakkında ihtilâf olduğu için başında Besmele
yazılmamıştır. Hicretin dokuzuncu yılında Hz. Ebu Bekir, hac emîri olarak tayin
edilmiş ve müslümanlar hacca gönderilmişti. Bu sûre inince Resûlullah (s. a.)
Allah'ın emirlerini hacdaki insanlara tebliğ etmesi için Hz. Ali'yi
görevlendirdi. Hz. Ali hac kafilesine ulaştığında Hz. Ebu Bekir, "Amir
olarak mı geldin, yoksa memur olarak mı?" diye sordu; Hz. Ali, sadece sûreyi
Mekke'de hacılara tebliğ ile me'mûr olduğunu bildirdi. Hz. Ali bayramın birinci
günü Akabe Cemresi yanında ayağa kalkarak kendisinin Peygamber tarafından
gönderilmiş bir elçi olduğunu bildirdi ve bir hutbe okudu, sonra da bu sûrenin
başından 30 veya 40 âyet okuyarak dedi ki: "Dört şeyi tebliğe memurum: 1.
Bu yıldan sonra Kâbe'ye hiçbir müşrik yaklaşmayacak, 2. Hiç kimse çıplak olarak
Kâbe'yi ziyâret etmeyecek, 3. Müminden başkası cennete girmeyecek, 4. Müşrik
kabileler tarafından bozulmamış antlaşmalar, antlaşma süresinin sonuna kadar
yürürlükte kalacak."
9 – Tevbe Suresi
Rahmân ve Rahîm
(olan) Allah'ın adıyla
2. (Ey müşrikler!) Yeryüzünde dört ay daha
dolaşın. İyi bilin ki siz Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz; Allah ise
kâfirleri rezil (ve perişan) edecektir.
3. Hacc-ı ekber (en büyük hac) gününde
Allah ve Resûlünden insanlara bir bildiridir: Allah ve Resûlü müşriklerden
uzaktır. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer yüz
çevirirseniz bilin ki, siz Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz. (Ey Muhammed)! o
kâfirlere elem verici bir azabı müjdele!
4. Ancak kendileriyle antlaşma yaptığınız
müşriklerden (antlaşma şartlarına uyan) hiçbir şeyi size eksik bırakmayan ve
sizin aleyhinize herhangi bir kimseye arka çıkmayanlar (bu hükmün) dışındadır.
Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayınız. Allah
(haksızlıktan) sakınanları sever.
5. Haram aylar çıkınca müşrikleri
bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her
gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar,
zekâtı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah yarlığayan,
esirgeyendir.
6. Ve eğer müşriklerden biri senden aman
dilerse, Allah'ın kelâmını işitip dinleyinceye kadar ona aman ver, sonra
(müslüman olmazsa) onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. İşte bu
(müsamaha), onların, bilmeyen bir kavim olmalarından dolayıdır.
7. Mescid-i Haram'ın yanında kendileriyle
antlaşma yaptıklarınızın dışında müşriklerin Allah ve Resûlü yanında nasıl
(muteber) bir ahdi olabilir? Onlar size karşı dürüst davrandıkları müddetçe siz
de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah (ahdi bozmaktan) sakınanları sever.
8. Nasıl olabilir ki! Onlar size galip
gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit, ne de antlaşma gözetirlerdi. Onlar
ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü
onların çoğu yoldan çıkmışlardır.
9. Allah'ın âyetlerine karşılık az bir
değeri (dünya malını ve nefsânî istekleri) satın aldılar da (insanları) O'nun
yolundan alıkoydular. Gerçekten onların yapmakta oldukları şeyler ne kötüdür!
11. Fakat tevbe eder, namaz kılar ve zekât
verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir kavme
âyetlerimizi böyle açıklıyoruz.
12. Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini
bozarlar, ve dininize saldırırlarsa, küfrün önderlerine karşı savaşın. Çünkü
onlar yeminleri olmayan adamlardır. (Onlara karşı savaşırsanız) umulur ki küfre
son verirler.
13. (Ey müminler!) verdikleri sözü bozan,
Peygamber'i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa
başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız; yoksa onlardan korkuyor
musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz, bilin ki, Allah, kendisinden korkmanıza
daha lâyıktır.
14. Onlarla savaşın ki, Allah sizin
ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın
ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.
15. Ve onların (müminlerin) kalplerinden
öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hikmet
sahibidir.
16. Yoksa, Allah, sizden, cihad edip Allah,
peygamber ve müminlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri ortaya
çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
17. Allah'a ortak koşanlar, kendilerinin
kâfirliğine bizzat kendileri şahitlik ederlerken, Allah'ın mescitlerini imar
etme selâhiyetleri yoktur. Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte
ebedî kalacaklardır.
18. Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve
ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan
başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları
umulanlar bunlardır.
19. (Ey müşrikler!) Siz hacılara su vermeyi
ve Mescid-i Haram'ı onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe iman edip de Allah
yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah
katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
20. İman edip de hicret edenler ve Allah
yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında
daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.
21. Rableri onlara, tarafından bir rahmet
ve hoşnutluk ile, kendileri için, içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler
müjdeler.
23. Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih
ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim
onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.
24. De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız,
kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından
korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve
Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye
kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
25. Andolsun ki Allah, birçok yerde (savaş
alanlarında) ve Huneyn savaşında size yardım etmişti. Hani çokluğunuz size
kendinizi beğendirmiş, fakat sizi hezimete uğramaktan kurtaramamıştı. Yeryüzü
bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonunda (bozularak) gerisin geri
dönmüştünüz.
26. Sonra Allah, Resûl'ü ile müminler
üzerine sekînetini (sükûnet ve huzur duygusu) indirdi, sizin görmediğiniz
ordular (melekler) indirdi de kâfirlere azap etti. İşte bu, o kâfirlerin
cezasıdır.
27. Sonra Allah, bunun ardından yine
dilediğinin tevbesini kabul eder. Zira Allah bağışlayan, esirgeyendir.
28. Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir
pisliktir. Onun için bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer
yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki) Allah dilerse sizi kendi lütfundan
zengin edecektir. Şüphesiz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir.
29. Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a
ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan
ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye
verinceye kadar savaşın.
30. Yahudiler, Uzeyr Allah'ın oğludur,
dediler. Hıristiyanlar da, Mesîh (İsa) Allah'ın oğludur dediler. Bu onların
ağızlarıyla geveledikleri sözlerdir. (Sözlerini) daha önce kâfir olmuş
kimselerin sözlerine benzetiyorlar. Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan
bâtıla) döndürülüyorlar!
31. (Yahudiler) Allah'ı bırakıp
bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu
Mesîh'i (İsa'yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk
etmeleri emrolundu. O'ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları
şeylerden uzaktır.
32. Allah'ın nûrunu ağızlarıyla (üfleyip)
söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoşlanmasalar da Allah nûrunu
tamamlamaktan asla vazgeçmez.
33. O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da
(kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resûlünü hidayet ve Hak Din ile
gönderendir.
34. Ey iman edenler! (Biliniz ki),
hahamlardan ve râhiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler
ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları
Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele!
35. (Bu paralar) cehennem ateşinde
kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve sırtları dağlanacağı gün
(onlara denilir ki): "İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir.
Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azabını) tadın!"
36. Gökleri ve yeri yarattığı günde
Allah'ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on iki olup, bunlardan
dördü haram aylarıdır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar içinde (Allah'ın koyduğu
yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin ve müşrikler nasıl sizinle topyekün
savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah
(kötülükten) sakınanlarla beraberdir.
37. (Haram ayları)
ertelemek, sadece kâfirlikte ileri gitmektir. Çünkü onunla, kâfir olanlar
saptırılır. Allah'ın haram kıldığının sayısını bozmak ve O'nun haram kıldığını
helâl kılmak için (haram ayını) bir yıl helâl sayarlar, biryıl da haram
sayarlar. (Böylece) onların kötü işleri kendilerine güzel gösterilmiştir. Allah
kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
38. Ey iman edenler! Size ne oldu ki,
"Allah yolunda savaşa çıkın!" denildiği zaman yere çakılıp
kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya
hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır.
39. Eğer (gerektiğinde savaşa) çıkmazsanız,
(Allah) sizi pek elem verici bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka
bir kavim getirir; siz (savaşa çıkmamakla) O'na hiçbir zarar veremezsiniz.
Allah her şeye kadirdir.
40. Eğer siz ona (Resûlullah'a) yardım
etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu,
iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani
onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir,
diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu
sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı.
Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.
41. (Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır
olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edin.
Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
42. Eğer yakın bir dünya malı ve kolay bir
yolculuk olsaydı (o münafıklar) mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat
meşakkatli yol onlara uzak geldi. Gerçi onlar, "Gücümüz yetseydi mutlaka
sizinle beraber çıkardık" diye kendilerini helâk edercesine Allah'a yemin
edecekler. Halbuki Allah onların mutlaka yalancı olduklarını biliyor.
43. Allah seni affetti. Fakat doğru
söyleyenler sana iyice belli olup, sen yalancıları bilinceye kadar onlara niçin
izin verdin?
44. Allah'a ve ahiret gününe iman edenler,
mallarıyla canlarıyla savaşmaktan (geri kalmak için) senden izin istemezler.
Allah takvâ sahiplerini pek iyi bilir.
45. Ancak Allah'a ve ahiret gününe
inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp, kuşkuları içinde bocalayanlar senden izin
isterler.
46. Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi
elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını
çirkin gördü ve onları geri koydu; onlara "Oturanlarla (kadın ve
çocuklarla) beraber oturun!" denildi.
47. Eğer içinizde (onlar da savaşa)
çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve mutlaka fitne
çıkarmak isteyerek aranızda koşarlardı. İçinizde, onlara iyice kulak verecekler
de vardır. Allah zalimleri gayet iyi bilir.
48. Andolsun onlar önceden de fitne
çıkarmak istemişler ve sana nice işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve
onlar istemedikleri halde Allah'ın emri yerini buldu.
49. Onlardan öylesi de var ki: "Bana
izin ver, beni fitneye düşürme" der. Bilesiniz ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir.
Cehennem, kâfirleri mutlaka kuşatacaktır.
50. Eğer sana bir iyilik erişirse, bu
onları üzer. Ve eğer başına bir musibet gelirse, "İyi ki biz daha önce
tedbirimizi almışız" derler ve böbürlenerek dönüp giderler.
51. De ki: Allah'ın bizim için yazdığından
başkası bize asla erişmez. O bizim mevlâmızdır. Onun için müminler yalnız
Allah'a dayanıp güvensinler.
52. De ki: Siz bizim için ancak iki
iyilikten birini beklemektesiniz. Biz de, Allah'ın, ya kendi katından veya
bizim elimizle size bir azap vermesini bekliyoruz. Haydi bekleyin; şüphesiz biz
de sizinle beraber beklemekteyiz.
53. De ki: İster gönüllü verin ister
gönülsüz, sizden (sadaka) asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz yoldan çıkan bir
topluluk oldunuz.
54. Onların harcamalarının kabul edilmesini
engelleyen, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşenerek
gelmeleri ve istemeyerek harcamalarından başka bir şey değildir.
55. (Ey Muhammed!) Onların malları ve
çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak dünya hayatında
onların azaplarını çoğaltmayı ve onların kâfir olarak canlarının çıkmasını
istiyor.
56. (0 münafıklar) mutlaka sizden
olduklarına dair Allah'a yemin ederler. Halbuki onlar sizden değillerdir, fakat
onlar (kılıçlarınızdan) korkan bir toplumdur.
57. Eğer sığınacak bir yer yahut
(barınabilecek) mağaralar veya (sokulabilecek) bir delik bulsalardı, koşarak o
tarafa yönelip giderlerdi.
58. Onlardan sadakaların (taksimi)
hususunda seni ayıplayanlar da vardır. Sadakalardan onlara da (bir pay)
verilirse razı olurlar, şayet onlara sadakalardan verilmezse hemen kızarlar.
59. Eğer onlar Allah ve Resûlünün
kendilerine verdiğine razı olup, "Allah bize yeter, yakında bize Allah da
lütfundan verecek, Resûlü de. Biz yalnız Allah'a rağbet edenleriz"
deselerdi (daha iyi olurdu).
60. Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz
olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri
(İslâm'a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan)
kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur.
Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.
61. (Yine o münafıklardan:) O (Peygamber,
her söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek peygamberi incitenler de vardır.
De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Çünkü o Allah'a inanır, müminlere
güvenir ve o, sizden iman edenler için de bir rahmettir. Allah'ın Resûlüne
eziyet edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.
62. Rızanızı almak için size (gelip)
Allah'a and içerler. Eğer mümin iseler Allah ve Resûlünü razı etmeleri daha
doğrudur.
63. (Hâla) bilmediler mi ki, kim Allah ve
Resûlüne karşı koyarsa elbette onun için, içinde ebedî kalacağı cehennem ateşi
vardır. İşte bu büyük rüsvaylıktır.
64. Münafıklar, kalplerinde olanı
kendilerine haber verecek bir sûrenin müminlere indirilmesinden çekinirler. De
ki: Siz alay edin! Allah o çekindiğiniz şeyi ortaya çıkaracaktır.
65. Eğer onlara, (niçin alay ettiklerini)
sorarsan, elbette, biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki: Allah
ile, O'nun âyetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz?
66. (Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz iman
ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz. Sizden (tevbe eden) bir gurubu bağışlasak
bile, bir guruba da suçlu olduklarından dolayı azap edeceğiz.
67. Münafık erkekler ve münafık kadınlar
(sizden değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkor ve
cimrilik ederler. Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu! Çünkü
münafıklar fâsıkların kendileridir.
68. Allah erkek münafıklara da kadın
münafıklara da kâfirlere de içinde ebedî kalacakları cehennem ateşini vâdetti.
O, onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir! Onlar için devamlı bir azap
vardır.
69. (Ey münafıklar! Siz de) sizden
öncekiler gibi (yaptınız). Onlar sizden kuvvetçe daha üstün, mal ve evlâtça
daha çok idiler. Onlar (dünya malından) paylarına düşenden faydalandılar. İşte
sizden öncekiler nasıl paylarına düşenden faydalandıysalar, siz de payınıza
düşenden faydalandınız ve (bâtıla) dalanlar gibi siz de daldınız. İşte onların
amelleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Ve onlar ziyana uğrayanların
kendileridir.
70. Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh,
Âd ve Semûd kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olan
şehirlerin haberi ulaşmadı mı? Peygamberi onlara apaçık mucizeler getirmişti.
Demek ki, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine
zulmetmekte idiler.
71. Mümin erkeklerle mümin kadınlar da
birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı
dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte
onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir.
72. Allah, mümin erkeklere ve mümin
kadınlara, içinde ebedî kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn
cennetlerinde güzel meskenler vâdetti. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür.
İşte büyük kurtuluş da budur.
73. Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara
karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir.
O ne kötü bir varış yeridir!
74. (Ey Muhammed! O sözleri)
söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Halbuki o küfür sözünü elbette
söylediler ve müslüman olduktan sonra kâfir oldular. Başaramadıkları bir şeye
(Peygambere suikast yapmaya) de yeltendiler. Ve sırf Allah ve Resûlü kendi
lütuflarından onları zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar. Eğer tevbe
ederlerse onlar için daha hayırlı olur. Yüz çevirirlerse Allah onları dünyada
da, ahirette de elem verici bir azaba çarptıracaktır. Yeryüzünde onların ne
dostu ne de yardımcısı vardır.
75. Onlardan kimi de, Eğer Allah lütuf ve
kereminden bize verirse, mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz sâlihlerden
olacağız! diye Allah'a and içti.
76. Fakat Allah lütfundan onlara
(zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın emrinden) yüz çevirerek
sözlerinden döndüler.
77. Nihayet, Allah'a
verdikleri sözden döndüklerinden ve yalan söylediklerinden dolayı Allah,
kendisiyle karşılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak (iki yüzlülük)
soktu.
78. (Münafıklar), Allah'ın, onların sırrını
da fısıltılarını da bildiğini ve gaybları (gizli şeyleri) çok iyi bilen
olduğunu hâla anlamadılar mı?
79. Sadakalar hususunda, müminlerden
gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip
onlarla alay edenler var ya, Allah işte onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar
için elem verici azap vardır.
80. (Ey Muhammed!) Onlar için ister af
dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla
affetmeyecek. Bu, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmelerinden ötürüdür. Allah
fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.
81. Allah'ın Resûlüne muhalefet etmek için
geri kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler; mallarıyla, canlarıyla
Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler; "bu sıcakta sefere
çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır!" Keşke
anlasalardı!
83. Eğer Allah seni onlardan bir gurubun
yanına döndürür de (Tebük seferinden Medine'ye döner de başka bir savaşa
seninle beraber) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: Benimle beraber
asla çıkmayacaksınız ve düşmana karşı benimle beraber asla savaşmayacaksınız!
Çünkü siz birinci defa (Tebük seferinde) yerinizde kalmaya razı oldunuz. Şimdi
de geri kalanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber oturun!
84. Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla
namaz kılma; onun kabri başında da durma! Çünkü onlar, Allah ve Resûlünü inkâr
ettiler ve fâsık olarak öldüler.
85. Onların malları ve çocukları seni
imrendirmesin. Çünkü Allah, bunlarla ancak dünyada onların azaplarını
çoğaltmayı ve onların kâfir olarak canlarının güçlükle çıkmasını istiyor.
86. "Allah'a inanın, Resûlü ile
beraber cihad edin" diye bir sûre indirildiği zaman, onlardan servet
sahibi olanlar, senden izin istediler ve: Bizi bırak (evlerinde) oturanlarla
beraber olalım, dediler.
87. Geride kalan kadınlarla beraber olmaya
razı oldular, onların kalplerine mühür vuruldu. Bu yüzden onlar anlamazlar.
88. Fakat Peygamber ve onunla beraber
inananlar, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır
ve onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir.
89. Allah, onlara içinde ebedî kalacakları
ve zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kazanç budur.
90. Bedevîlerden, (mazeretleri olduğunu)
iddia edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah ve Resûlüne yalan
söyleyenler de oturup kaldılar. Onlardan kâfir olanlara elem verici bir azap
erişecektir.
91. Allah ve Resûlü için (insanlara) öğüt
verdikleri takdirde, zayıflara, hastalara ve (savaşta) harcayacak bir şey
bulamayanlara günah yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine bir yol (sorumluluk)
yoktur. Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.
92. Kendilerine binek sağlaman için sana
geldiklerinde: Sizi bindirecek bir binek bulamıyorum, deyince, harcayacak bir
şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözleri yaş dökerek dönen kimselere de
(sorumluluk yoktur).
93. Sorumluluk ancak, zengin oldukları
halde senden izin isteyenleredir. Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber
olmaya râzı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi, artık onlar (neyin
doğru olduğunu) bilmezler.
94. (Seferden) onlara döndüğünüz zaman size
özür beyan edecekler. De ki: (Boşuna) özür dilemeyin! Size asla inanmayız;
çünkü Allah, haberlerinizi bize bildirmiştir. (Bundan sonraki) amelinizi Allah
da görecektir, Resûlü de. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilene
döndürüleceksiniz de yapmakta olduklarınızı size haber verecektir.
95. Onların yanına döndüğünüz zaman size,
kendilerinden (onları cezalandırmaktan) vazgeçmeniz için Allah adına and
içecekler. Artık onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar murdardır. Kazanmakta
olduklarına (kötü işlerine) karşılık ceza olarak varacakları yer cehennemdir.
96. Onlardan razı olasınız diye size yemin
edecekler. Fakat siz onlardan razı olsanız bile Allah fâsıklar topluluğundan
asla razı olmaz.
97. Bedevîler, kâfirlik ve münafıklık
bakımından hem daha beter, hem de Allah'ın Resûlüne indirdiği kanunları
tanımamaya daha yatkındır. Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.
98. Bedevîlerden öylesi vardır ki (Allah
yolunda) harcayacağını angarya sayar ve sizin başınıza belâlar gelmesini
bekler. (Bekledikleri) o kötü belâ kendi başlarına gelmiştir. Allah pek iyi
işiten, çok iyi bilendir.
99. Bedevîlerden öylesi de vardır ki,
Allah'a ve ahiret gününe inanır, (hayır için) harcayacağını Allah katında
yakınlığa ve Peygamber'in dualarını almaya vesile edinir. Bilesiniz ki o
(harcadıkları mal, Allah katında) onlar için bir yakınlıktır. Allah onları
rahmetine (cennetine) koyacaktır. Şüphesiz Allah bağışlayan, esirgeyendir.
100. (İslâm dinine girme hususunda) öne
geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte
Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Allah
onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler
hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.
101. Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve
Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet
kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap
edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.
102. Diğerleri ise günahlarını itiraf
ettiler, iyi bir ameli diğer kötü bir amelle karıştırdılar. (Tevbe ederlerse)
umulur ki Allah onların tevbesini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayan, pek
esirgeyendir.
103. Onların mallarından sadaka al; bununla
onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua
et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onları yatıştırır). Allah
işitendir, bilendir.
104. Allah'ın, kullarının tevbesini kabul edeceğini,
sadakaları geri çevirmeyeceğini ve Allah'ın tevbeyi çok kabul eden ve pek
esirgeyen olduğunu hâla bilmezler mi?
105. De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi
Allah da Resûlü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen
Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.
106. (Sefere katılmayanlardan) diğer bir
gurup da Allah'ın emrine bırakılmışlardır. O, bunlara ya azap eder veya
tevbelerini kabul eder. Allah çok bilendir, hikmet sahibidir.
107. (Münafıklar arasında) bir de
(müminlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık
sokmak ve daha önce Allah ve Resûlüne karşı savaşmış olan adamı beklemek için
bir mescid kuranlar ve: (Bununla) iyilikten başka birşey istemedik, diye
mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Halbuki Allah onların kesinlikle
yalancı olduklarına şahitlik eder.
108. Onun içinde asla namaz kılma! İlk
günden takvâ üzerine kurulan mescit (Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette
daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok
temizlenenleri sever.
109. Binasını Allah korkusu ve rızası
üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa yapısını yıkılacak bir yarın
kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse
mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
110. Yaptıkları bina, (ölüp de) kalpleri
parçalanıncaya kadar yüreklerine devamlı olarak bir kuşku (sebebi) olacaktır.
Allah çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.
111. Allah müminlerden, mallarını ve
canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü
onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de
ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine
getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden
dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.
112. (Bu alış verişi yapanlar), tevbe
edenler, ibadet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû edenler, secde
edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın sınırlarını
koruyanlardır. O müminleri müjdele!
113. (Kâfir olarak ölüp) cehennem ehli
oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar, (Allah'a)
ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere yaraşır ne de inananlara.
114. İbrahim'in babası için af dilemesi,
sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah'ın düşmanı olduğu
kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrahim çok yumuşak huylu
ve pek sabırlı idi.
115. Allah bir topluluğu
doğru yola ilettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya
kadar onları saptıracak değildir. Allah her şeyi çok iyi bilendir.
116. Göklerin ve yerin mülkü yalnız
Allah'ındır. O diriltir ve öldürür. Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne
de bir yardımcı vardır.
117. Andolsun ki Allah, müslümanlardan bir
gurubun kalpleri eğrilmeye yüz tuttuktan sonra, Peygamberi ve güçlük zamanında
ona uyan muhacirlerle ensarı affetti. Sonra da onların tevbelerini kabul etti.
Çünkü O, onlara karşı çok şefkatli, pek merhametlidir.
118. Ve (seferden) geri bırakılan üç
kişinin de (tevbelerini kabul etti). Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar
gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan (O'nun
azabından) yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra
(eski hallerine) dönmeleri için Allah onların tevbesini kabul etti. Çünkü Allah
tevbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir.
120. Medine halkına ve onların çevresinde
bulunan bedevî Araplara Allah'ın Resûlünden geri kalmaları ve onun canından
önce kendi canlarını düşünmeleri yakışmaz. İşte onların Allah yolunda bir
susuzluğa, bir yorgunluğa ve bir açlığa dûçar olmaları, kâfirleri
öfkelendirecek bir yere (ayak) basmaları ve düşmana karşı bir başarı
kazanmaları, ancak bunların karşılığında kendilerine salih bir amel yazılması içindir.
Çünkü Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez.
121. Allah onları, yapmakta olduklarının en
güzeli ile mükâfatlandırmak için küçük büyük yaptıkları her masraf, geçtikleri
her vâdi mutlaka onların lehine yazılır.
122. Müminlerin hepsinin toptan sefere
çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminde bir gurup dinde (dinî
ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve kavimleri (savaştan) döndüklerinde onları
ikaz etmek için geride kalmalıdır. Umulur ki sakınırlar.
123. Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda
olanlara karşı savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bir sertlik bulsunlar.
Bilin ki, Allah sakınanlarla beraberdir.
124. Herhangi bir sûre indirildiği zaman
onlardan bir kısmı der ki: "Bu sizin hanginizin imanını artırdı?"
İman edenlere gelince (bu sûre) onların imanlarını artırır ve onlar sevinirler.
125. Kalplerinde hastalık (kâfirlik ve
münafıklık) olanlara gelince, onların da inkârlarını büsbütün artırır ve onlar
artık kâfir olarak ölürler.
126. Onlar, her yıl bir veya iki kez
(çeşitli belâlarla) imtihan edildiklerıni görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe
ediyorlar ne de ibret alıyorlar.
127. Bir sûre indirildiği zaman, (göz
kırpıp alay ederek) birbirlerine bakar (ve): (Çevreden) sizi birisi görüyor mu?
diye sorarlar, sonra da (sıvışıp) giderler. Anlamayan bir kavim oldukları için
Allah onların kalplerini (imandan) çevirmiştir.
128. Andolsun size kendinizden öyle bir
Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size
çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.
129. (Ey Muhammed!) Yüz çevirirlerse de ki:
Allah bana yeter. O'ndan başka ilâh yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım.
O yüce Arş'ın sahibidir.
Diyanet İşleri Meali - Kuranı Kerim
| |||
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme