19-MERYEM:
1-15- Sûrenin bir ismidir Bunlardan neyin kast
edildiğini Allah bilir. Bununla beraber, bunun anlamı hakkında, sağlamlığı
iddia edilemeyen değişik birtakım rivayetler de vardır. İbnü Mürdeveyh'in
tahricine göre Ümmühani, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
(Allah'a hitaben) "kâfî, hâdî'sin yâ Âlim-i Sâdık!"
Hz. Ali'nin de "Ey kâf hâ yâ ayn Sâd,
beni bağışla" diye dua ettiği rivayet edilmiştir ki, buna göre bu,
Allah'ın bir ismidir. İbnü Abbas'tan da her harfin, kebir, kerim gibi Allah'ın
isimlerinden birini gösteren bir işaret olduğuna dair bir kaç mânâ rivayet
edilmiştir. Kısaca dil bakımından sözlük anlamı itibariyle bir anlam çıkarmak
mümkün değildir. Fakat akıl yoluyla bu konuda sayısız ihtimaller düşünülebilir.
Mesela bunlardan başka kâf, Zekeriya'ya; ha, hanımına; ya, Yahya'ya; ayın
İsa'ya; sad Mustafa'ya remz (bir işaret) olarak sûrenin içeriğinin bir özeti
olma ihtimali bulunduğu gibi; kâf, kelimelere; hâ lâhût'a; yâ, yakîne; ayın
ilme; sâd sıdka bir işaret olmak üzere, bir önceki sûrenin sonunun bir kısa
özeti olmak gibi ihtimaller de vardır. Ve dolayısıyla sayısız ihtimal yönleri
içinde müteşabihtir. Faydası ise kendi kendine bırakılacak olan aklın,
ihtimaller içinde nasıl çırpındığını göstererek yüce gayeleri idrak etmekte
acizlik ve şaşkınlığının derecesini göstermektir ki, buna ibtila-i râsihin
(ilimde derinleşenlerin imtihanı) denir.
Meâl-i Şerifi
16-33-16- (Ey Muhammed!) Kur'ân'daki Meryem
kıssasını da an (insanlara anlat). Hani o, ailesinden ayrılarak (evinin veya
mescidin) doğu tarafında bir yere çekilmişti.
17- Sonra ailesiyle kendisi arasına bir perde
koymuştu. Biz ona meleğimiz (Cebrail)i gönderdik de ona tam bir insan şeklinde
göründü.
18- Meryem: "Ben senden Rahmân (olan
Allah) a sığınırım. Eğer Allah'dan korkuyorsan (dokunma bana)" dedi.
19- Melek: "Ben, sana temiz bir oğlan
bağışlamak için, Rabbinin gönderdiği bir elçiyim" dedi.
20- Meryem: "Benim nasıl çocuğum
olabilir? Bana hiçbir insan dokunmamıştır. Ben iffetsiz de değilim" dedi.
21- Melek: "Bu, dediğin gibidir. Ancak
Rabbin buyurdu ki: Bu (babasız çocuk vermek), bana pek kolaydır. Hem biz onu
nezdimizden insanlara bir mucize ve rahmet kılacağız. Hem, bu önceden (ezelde)
kararlaştırılmış bir iştir." dedi.
22- Nihayet (Allah'ın emri gerçekleşti) Meryem
İsa'ya gebe kaldı ve o haliyle uzak bir yere çekildi.
23- Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına
tutunup dayanmaya zorladı. "Keşke bundan önce ölseydim de unutulup
gitseydim" dedi.
24- Melek, Meryem'e, aşağı tarafından şöyle
seslendi. "Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir ırmak akıttı."
25- "Hurma dalını kendine doğru silkele,
üzerine devşirilmiş taze hurmalar dökülsün."
26- "Ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer
insanlardan birini görürsen, ben Rahmân (olan Allah)a bir oruç (susmak) adadım.
Onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım" de.
27- Sonra Meryem onu (İsa'yı) yüklenerek
kavmine getirdi. Onlar (hayretler içinde şöyle) dediler: "Ey Meryem!
doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın."
28- "Ey Harun'un kızkardeşi! Senin baban
kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz bir kadın değildi."
29- Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi.
Onlar; "Biz beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?" dediler.
30- (Allah'ın bir mucizesi olarak İsa şöyle)
dedi: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitab verdi ve beni bir
peygamber yaptı."
31- "Beni, nerede olursam olayım mübarek
kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe namaz kılmamı ve zekat vermemi
emretti."
32- "Beni anneme hürmetkar kıldı. Beni
zorba ve isyankar yapmadı."
33- "Doğduğum gün, öleceğim gün ve
dirileceğim gün selam ve emniyet benim üzerimedir."
Meâl-i Şerifi
34- İşte hakkında (yahudilerle
hıristiyanların) ihtilaf edip durdukları Meryemoğlu İsa'ya dair Allah'ın sözü
budur.
35- Çocuk edinmek asla Allah'ın şanına
yakışmaz. O bundan münezzehtir. O, bir şeyin olmasını dilerse, ona sadece
"ol" der, o da oluverir.
36- "Şüphesiz benim de Rabbim, sizin de
Rabbiniz Allah'tır. O halde ona ibadet edin, işte dosdoğru yol budur."
37- Ne var ki, fırkalar (yahudi ve
hıristiyanlar) kendi aralarında ihtilafa düştüler. O büyük (dehşetli) günü
görecek kâfirlerin vay haline!
38- Bize gelecekleri gün, neler işitecekler,
neler görecekler! Fakat o zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.
39- (Ey Muhammed!) İnsanların pişmanlık
duyacağı ve işin bitmiş olacağı (kıyamet) günü ile onları uyar. Onlar hâlâ
gaflet içindedirler, onlar iman etmezler.
40- Şüphesiz biz bütün yeryüzüne ve
üzerindekilere varis olacağız. Ve onlar da mutlaka bize döndürüleceklerdir.
34-40- İşte budur, ta beşikten tekrar
dirilmesine kadar öyle doğan ve o sözleri söyleyen bir kuldur. Hakk (olan
Allah)ın bildirdiğine göre Meryem'in oğlu İsa ki hakkında tartışıp duruyorlar.
Görülüyor ki sûrenin başından beri ve buradan da sonuna kadar âyetler, hep elif
fâsılasıyla biterken, sûrenin bu bölümünde yalnız yedi âyet "Nûn ve
Mim" fâsılasıyla işlenmiş bir çerçeve içine alınmıştır. Bu da gösterir ki
bu âyetler, bu sûrenin asıl maksadını anlatan karar mahiyetindeki âyetlerdir ki,
başta Allah'a çocuk isnadını "Allah'ın çocuk edinmesi hiçbir zaman olur
şey değildir. O'nu tenzih ederiz." âyetiyle reddedip Allah'ı tenzih
etmekte ve İsa'nın dilinden de "Allah benim de Rabbim, sizin de
Rabbinizdir. O'na kulluk ediniz. İşte bu doğru bir yoldur." demek
suretiyle tevhide davet etmektedir. Bu âyet, ta yukarıdaki "Ben Allah'ın
kuluyum." (19/30) cümlesine atfedilmiştir. Dolayısıyla "Allah, benim
Rabbimdir, dedi" demek olup İsa'nın konuşmasının bir devamıdır (Âl-i İmran
Sûresi'nde geçen benzeri âyetin tefsirine de bkz: 3/51). Eldeki İncillerde de
kendisine yer verilen bu söz, onun peygamberliğinde, davetinin özünü teşkil
ettiği ve tevhid inancını net bir şekilde ifade ettiği için, burada tekrar
sözkonusu yapılmıştır. Sonra fırkalar kendi aralarında ihtilafa düştüler.
Yahudiler bir türlü söyledi. Hıristiyanların kendi fırkaları da değişik
tartışmaların içine girdiler; bir kısmı Allah'ın oğlu dediler, bir kısmı da
Allah'ın kendisidir, yere indi sonra göğe çıktı dediler; diğer bir kısmı ise
üçün biri dediler. Sağlam bir grup da Allah'ın kulu ve peygamberi olduğunu
tasdik ettiler. "Vay haline o küfreden kimselerin!..."
Meâl-i Şerifi
41-50-41- Kur'ân'da İbrahim'i(n kıssasını da)
an. Şüphesiz ki o, sıddık (özü, sözü doğru) bir peygamberdi.
42- O, bir zaman babasına şöyle demişti:
"Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere
niçin tapıyorsun?"
43- "Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir
ilim bana geldi. O halde bana uy da, seni doğru bir yola eriştireyim."
44- "Babacığım! Şeytana tapma, çünkü
şeytan Rahmân (olan Allah)a âsî oldu."
45- "Babacığım! Doğrusu ben korkarım ki,
sana Rahmân'dan bir azab dokunur da şeytana (cehennemde arkadaş) olursun."
46- Babası "Ey İbrahim! Sen benim
ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Yemin ederim ki, eğer (onları kötülemekten)
vazgeçmezsen, seni muhakkak taşlarım. (gerçektenveya söz ile- sana taş atarım).
Haydi uzun bir müddet benden uzak ol" dedi.
47- İbrahim şöyle dedi: "Selâm sana
olsun, senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Çünkü o, bana çok
lütufkârdır."
48- "Ben, sizden ve Allah'tan başka
taptığınız şeylerden çekilip ayrılırım da Rabbime dua (ibadet) ederim. Rabbime
yalvarışımda mahrum kalmayacağımı umarım."
49- İbrahim, kavminden ve onların Allah'tan
başka ibadet ettikleri şeylerden uzaklaşınca, biz ona İshak'ı ve (İshak'ın
oğlu) Yakub'u ihsan ettik. Ve hepsini de peygamber yaptık.
50- Biz onlara rahmetimizden lütuflarda
bulunduk. Hepsine de dillerde güzel ve yüksek bir övgü verdik.
Meâl-i Şerifi
51-52-53- 51- Kur'ân'da Musa'yı da an;
Şüphesiz ki o, ihlaslı bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi.
52- Biz ona Tur dağının sağ yanından seslendik
ve onu hususi bir konuşmada bulunmak üzere kendimize yaklaştırdık.
53- Rahmetimizden de ona, kardeşi Harun'u bir
peygamber olarak ihsan eyledik.
Meâl-i Şerifi
54-55- 54- Kur'ân'da İsmail'i de an; çünkü o,
vaadine sadık bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi.
55- Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve
zekat vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.
Meâl-i Şerifi
56-57-56- Kitapta İdris'i de an; çünkü o, çok
sadık (özü, sözü pek doğru) bir peygamberdi.
57- Biz onu yüce bir yere yükselttik.
Meâl-i Şerifi
58-58- İşte bunlar, Allah'ın kendilerine
nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan ve gemide Nuh ile beraber
taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail'in soyundan, hidayete
erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir. Kendilerine Rahmân (olan Allah)ın
âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.
Meâl-i Şerifi
59- Sonra bunların ardından öyle bir nesil
geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu
taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. (Cehennemdeki
"Gayya" vadisini boylayacaklardır.)
60- Fakat tevbe edip iman eden ve salih amel
işleyen bunun dışındadır. Bunlar cennete girecekler ve hiçbir haksızlığa
uğratılmayacaklardır.
61- O cennet, Rahmân (olan Allah)ın kullarına
görmedikleri halde vadettiği "Adn" cennetleridir. Şüphesiz O'nun
vaadi mutlaka yerini bulacaktır.
62- Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak
"Selam" işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da hazırdır.
63- İşte kullarımızdan takva sahibi olanlara
vereceğimiz cennet budur.
59-63- Azgınlığın cezası olarak bir kötülüğe
çatacaklar. Denilmiş ki, "Gayy" cehennemde öyle bir vadidir ki,
cehennemin diğer bütün vadileri ondan Allah'a sığınırlar. Gayya kuyusu
dilimizde de meşhurdur.
Hatırlatma: Burada İşbu fâsılasının tekrar
edilmesi ta yukarıda Meryem kıssasında geçen fasılasını hatırlatır. Onun için
orada onu, Cibrîl'in konuşmasını bildiren bir âyet takip ettiği gibi, burda da
öyle olacaktır. Orada Meryem'e "Ben ancak Rabbinin bir elçisiyim."
diyen Cebrail, burada Hz. Peygamberin bir sorusuna cevap olarak şöyle demiştir:
Meâl-i Şerifi
64- "(Cebrail dedi ki: Ey Muhammed!)
"Biz senin Rabbinin emri olmadıkça inmeyiz. Önümüzdeki ve ardımızdaki
(bütün geçmiş ve gelecek şeyler) ve bunların arasındakiler hep O'nundur. Rabbin
de (seni) unutmuş değildir?"
65- O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin
Rabbidir. O halde, O'na ibadet et ve O'na ibadet etmekte sabırlı ol. Hiç sen
Allah'ın ismini taşıyan başka birini bilir misin?
64-65-*} "Biz senin Rabbinin emri
olmadıkça inmeyiz." Buradaki vav, istinafiyedir. Yani bir soruya cevaptır
ki, bu soru âyetin iniş sebebinden anlaşılıyor. Nitekim İmam Ahmed, Buharî,
Tirmizî, Nesaî ve daha bir cemaat rivayet etmişlerdir ki: "Resulullah
(s.a.v): 'Ey Cebrail! Senin bizi (şimdiki mutad) ziyaretinden daha çok ziyaret
etmeye engel nedir?' demişti de âyeti nazil oldu. Demek ki bu âyet, Cebrail'in o
soruya verdiği cevabı anlatmaktadır. Nüzul sebebi ile âyetin bizzat taşıdığı
anlam buna delil olabileceği gibi, sûrenin baş tarafında (19/17) diye Cibril'in
zikri geçmiş olmasından dolayı, biraz önce de hatırlattığımız gibi fasılasının
tekrarıyla nazar-ı dikkatin oraya çekilmesi de buna ince bir işaret olmuştur.
Meâl-i Şerifi
66-72-66- Halbuki insan şöyle der: "Ben
öldüğüm zaman, ileride gerçekten diri olarak (mezardan) çıkarılacak
mıyım?"
67- O insan, daha önce hiçbir şey değilken
kendisini yoktan var ettiğimizi hatırlamaz mı?
68- Rabbine andolsun ki biz onları (öldükten
sonra dirilmeyi inkâr eden kâfirleri) şeytanları ile beraber elbette ve elbette
mahşerde toplayacağız. Sonra onları muhakkak cehennemin etrafında dizleri üstü
hazır bulunduracağız (ki cennetlikleri görüp hasret çeksinler.)
69- Sonra her zümreden Rahmân'a karşı en
ziyade isyankâr hangileri ise, muhakkak ayırıp atacağız.
70- Sonra o cehenneme atılmaya layık olanların
kimler bulunduğunu elbette biz daha iyi biliriz.
71- İçinizden hiçbiri istisna edilmemek üzere
mutlaka herkes cehenneme varacaktır. Bu, Rabbinin katında kesinleşmiş bir
hükümdür.
72- Sonra Allah'dan korkup, sakınanları
kurtaracağız ve zalimleri de toptan cehennemde bırakacağız.
Meâl-i Şerifi
73-76-73- Âyetlerimiz kendilerine apaçık
okunduğu zaman, o inkâr edenler, iman edenlere dediler ki :"Bu iki
zümreden (Mümin ve kâfirlerden) hangisi mevki bakımından daha iyi, meclis ve
topluluk itibariyle daha güzeldir?"
74- Halbuki biz, kendilerinden evvel, mal ve
gösterişce daha güzel nice asırlar halkını helak etmişizdir.
75- Onlara de ki: "Kim sapıklık içinde
ise, Rahmân ona mal ve evlatça ziyadelik ve azgınlığında mühlet verir. Nihayet
kendilerine vaad edilen azabı, yahut kıyamet günü cehennemi gördükleri vakit,
artık bilecekler kimin mevkii daha fena ve yardımcıları daha zayıfmış.
76- Allah, hidayeti kabul edenlere, daha çok
hidayet verir. Baki kalacak olan salih ameller, Rabbinin katında sevap
bakımından da daha hayırlıdır, sonuç bakımından da daha hayırlıdır.
Meâl-i Şerifi
77- Şimdi âyetlerimizi inkâr eden ve
"Elbette bana mal ve evlat verilecektir." diyen adamı gördün mü?
78- O (kâfir), gaybı mı bildi? Yoksa Rahmân
(olan Allah) katından bir söz mü aldı?
79- Hayır, asla öyle değil; biz onun
söylediklerini yazacağız ve azabını çoğalttıkça çoğaltacağız.
80- O söylediği (mal ve evlat gibi) şeyleri de
hep elinden alacağız ve o, tek başına bize gelecektir.
81- Onlar, kendilerine kuvvet ve şeref
kazandırsın diye, Allah'dan başka ilâh edindiler.
82- Hayır, (zannettikleri gibi değil)
tapındıkları ilâhlar onların ibadetlerini inkâr edecekler ve aleyhlerine dönüp
düşman olacaklardır.
83- Görmedin mi? Biz şeytanları o kâfirler
üzerine musallat ettik. Onları (günaha) kışkırtıp duruyorlar.
84- Öyleyse onların hemen azaba
uğratılmalarını isteme. Biz onların (ecel) günlerini sayıyoruz.
85- O gün, takva sahiplerini, heyet olarak
Rahmân'ın huzuruna toplayacağız.
86- Suçluları da susuz olarak cehenneme
süreceğiz.
87- (O gün) Rahmân (olan Allah)'ın katında bir
ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.
88- (Yahudilerle hıristiyanlar) "Rahmân,
çocuk edindi" dediler.
89- Yemin olsun ki, siz çok çirkin bir şey
söylediniz.
90- Az kalsın, söyledikleri sözden gökler
çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı,
91- O Rahmân'a çocuk isnad ettiler diye...
92- Halbuki Rahmân'a çocuk edinmek yaraşmaz.
93- Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse
yoktur ki (kıyamet günü) Rahmân'ın huzuruna kul olarak çıkmasın.
94- And olsun ki Allah onların hepsini
kuşatmış, kendilerini ve yaptıklarını bir bir saymıştır.
95- Kıyamet günü onların herbiri Allah'ın
huzuruna tek başına çıkacaktır.
96- İman edip, salih amel işleyenler var ya,
Rahmân (olan Allah) onları (gönüllere) sevdirecektir.
97- (Ey Muhammed!) Biz Kur'ân'ı senin dilin
üzere kolaylaştırdık ki, onunla Allah'tan korkup sakınanları müjdeleyesin, inat
edenleri de korkutasın.
98- Hem onlardan önce nice nesilleri helak
ettik. (Şimdi) onlardan hiçbirini görüyor musun, yahud onların hafif bir sesini
işitiyor musun?
77-98- "Şimdi âyetlerimizi inkâr eden ve
elbette bana mal ve evlat verilecektir, diyen adamı gördün mü?" âyeti Âs
b. Vail sebebiyle nazil olmuştu. Şöyle ki: (Sahabelerden) Hubab (r.a) adlı bir
kimsenin onda bir alacağı vardı, onu istedi. Buna karşı Âs: "Hayır, dedi,
Muhammed'e küfretmeden alacağını vermem" dedi Bunun üzerine Hubab:
"Vallahi, dedi, ben, Muhammed'e asla küfretmem, ne hayatımda, ne ölümümde
ve ne de tekrar dirildiğim zaman." Buna karşı Âs: "Öyle ise bekle
öldükten sonra tekrar dirildiğinde bana gelirsin. O vakit benim malım ve
evladım olacak, alacağını sana veririm" dedi. Yani öbürlerini andıktan sonra
işte bu gördüğün kâfirin hikayesini de anlat.
Elmalılı Hamdi Tefsiri - Kuranı Kerim
| |||