17 - İsra Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Bütün
varlıkların tespihi o kudretedir ki, ayetlerimizden bazılarını kendisine
gösterelim/kendisini ayetlerimizden bir parça olarak gösterelim diye kulunu,
gecenin birinde Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i
Aksa'ya/o en uzak secdegâha yürütmüştür. Hiç kuşkusuz, O'dur Semî' ve Basîr.
2. Mûsa'ya
Kitap'ı verdik ve onu, "Benden başka bir vekil tutmayın!" buyruğuyla
Beniisrail'e bir kılavuz kıldık.
3. Ey Nûh ile
beraber taşıdığımız kişilerin soyu! Gerçek şu ki, Nûh çok şükreden bir kuldu.
4. Biz,
Beniisrail'e Kitap'ta şu yolda bir yargıda bulunduk: Siz yeryüzünde muhakkak
iki kez bozgun vücuda getireceksiniz ve muhakkak büyük bir kibirle
böbürleneceksiniz.
5. Nihayet, o
ikiden birincinin vadesi geldiğinde, üzerinize aşılmaz bir güce sahip
kullarımızı gönderdik de onlar, barınakların aralarına girip araştırdılar. Ve
bu, yerine getirilmiş bir vaat idi.
6. Sonra
onlar üzerinde size tekrar egemenlik verdik, mallar ve oğullarla sizi
güçlendirdik ve sizi toplum olarak çoğalttık.
7. Eğer güzel
davranırsanız, kendi benlikleriniz için güzellik sergilemiş olursunuz. Ve eğer
kötülük yaparsanız o da benlikleriniz aleyhine olur. Bu sırada, yüzlerinizi
çirkinleştirsinler, ilk kez girdikleri gibi mabede girsinler ve egemenlik
altına aldıklarını yerle bir etsinler diye ikinci vaat geldi.
8. Rabbiniz
size belki rahmet eder. Ve eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de döneriz. Ve
biz, cehennemi, küfre batanlar için çepeçevre kuşatan bir zından yapmışızdır.
9. Şüpheniz
olmasın ki bu Kur'an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar ve müminlere şu yolda
müjde verir: Barışa/hayra yönelik işler yapanlar için büyük bir ödül vardır.
10. Âhirete
inanmayanlar var ya, onlar için biz korkunç bir azap hazırlamışızdır.
11. İnsan,
hayra davet eder gibi şerri çağırıyor/insan, hayra duasıyla şerri davet ediyor.
İnsan çok acelecidir.
12. Biz,
geceyi ve gündüzü iki ayet yaptık; sonra gecenin ayetini silip gündüzün ayetini
gösterici yaptık ki, Rabbinizden bir lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve
hesabı bilesiniz. Biz her şeyi ayrıntılı bir biçimde açıkladık.
13. Her
insanın uğursuzluk kuşunu onun boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine,
önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız:
14. "Oku
kitabını! Bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin yeter."
15. Kim yola
gelirse kendisi için yola gelmiş olur. Sapıtan da kendi aleyhine sapıtmış olur.
Hiçbir günahkâr, bir başka günahkârın yükünü taşımaz. Ve biz, bir resul
göndermedikçe azap edici değiliz.
16. Biz bir
ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış
elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada
bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur;
biz de onun altını üstüne getiririz.
17. Nûh'tan
sonra da nice kuşakları helâk ettik. Kullarının günahlarını haber alıcı ve
görücü olarak Rabbin yeter.
18. Peşin
isteyene dünyada peşin veririz: Dilediğimize dilediğimiz kadar. Sonra da ona
cehennemi veririz; yaslanır ona, kınanmış ve kovulmuş olarak.
19. Kim de
âhireti ister ve inanmış olarak ona yaraşır bir gayretle çalışırsa,
böylelerinin gayretleri teşekkürle karşılanır.
20. Rabbinin
lütfundan nimetlerle hepsine uzanırız: Onlara da bunlara da. Rabbinin lütfu,
kimse tarafından engellenemez/kısıtlanamaz.
21. Bak nasıl,
kimini kimine üstün kıldık! Ama âhiret, dereceler bakımından elbette daha
büyük, lütuflandırma bakımından daha yücedir.
22. Allah'ın
yanına başka bir ilah koyma ki, yapayalnız ve horlanmış olarak oturup
kalmayasın!
23. Rabbin
şöyle hükmetti: O'ndan başkasına kulluk/ibadet etmeyin, anaya-babaya çok güzel
davranın: Onlardan birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına
gelirse sakın onlara "Öf!" bile deme; onları azarlama, onlara
tatlı-iltifatlı söz söyle.
24. Rahmetten
yerlere eğilme kanadını onlar için indir ve de ki: "Rabbim, merhametli
davran onlara, tıpkı küçüklüğümde beni koruyup büyüttükleri gibi."
25. Benliklerinizin
içindekini Rabbiniz daha iyi bilir. Eğer siz barışsever/iyi kişiler olursanız
O, tövbeye sarılanları affeder.
26. Akrabaya
hakkını ver! Çaresize, yolda kalana da. Fakat saçıp savurma!
27. Çünkü
saçıp savuranlar şeytanların kardeşleri olurlar. Ve şeytan, kendi Rabbine
nankörlük etmiştir.
28. Eğer
onlardan, Rabbinden ümit ettiğin bir rahmeti bekleme yüzünden yüz çevirecek
olursan, o zaman onlara yumuşak/tatlı bir söz söyle.
29. Elini
bağlayıp boynuna asma. Ama onu büsbütün de salıverme. Sonra kınanır, hasret
içinde bir köşede büzülür kalırsın.
30. Hiç
kuşkusuz Rabbin, dilediğine rızkı açar da kısar da. O, kullarını görüyor,
onlardan haber alıyor.
31. Yoksulluk
korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz rızıklandırıyoruz.
Kuşkusuz, onları öldürmek büyük bir günahtır.
32. Zinaya
yaklaşmayın. Çünkü o iğrenç bir iştir; yol olarak da çok kötüdür.
33. Allah'ın
saygıya layık kıldığı cana haklı bir sebep yokken kıymayın. Kim haksızlıkla
öldürülürse, onun velisine yetki/söz hakkı vermişizdir. Ama o da öldürmede
sınır tanımazlık etmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.
34. Yetimin
malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar, güzel bir yolla
ilgilenebilirsiniz. Ahdinize vefalı olun çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir.
35. Ölçtüğünüz
zaman tam ve dürüst ölçün. Hilesiz teraziyle tartın. Bu, hem hayırlı hem de
sonuç bakımından güzeldir.
36. Hakkında
bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan
sorumlu tutulacaktır.
37. Yeryüzünde
kasılıp kabararak yürüme! Çünkü sen, yeri asla yırtamazsın, uzunlukça da
dağlara ulaşamazsın.
38. Bütün bu
sayılanların kötü olanları, Rabbin katında çirkin görülmüştür.
39. Bunlar,
Rabbinin sana, hikmetten vahyetmiş olduklarıdır. Allah'ın yanına başka tanrı
koyma ki, kınanmış ve kovulmuş bir halde cehenneme atılmayasın.
40. Rabbiniz,
oğulları seçip size özgüledi de kendisi meleklerden kızlar mı edindi? Gerçekten
siz çok dehşet verici bir söz söylüyorsunuz!
41. Biz,
gerçeği, Kur'an'da türlü biçimlerde ifade ettik ki, düşünüp anlayabilsinler.
Fakat bu onların sadece kaçışlarını artırıyor.
42. De ki:
"Eğer onların dediği gibi Allah'la beraber ilahlar olsaydı, o zaman onlar arşın
sahibine varmak için elbette bir yol ararlardı."
43. O hep
tespih edilen, onların söylediklerinden çok uzak ve çok yüksek; hem de ölçüye
sığmayacak kadar yüksek...
44. Yedi gök,
yerküre ve bunların içindekiler O'nu tespih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O'nu
överek tespih etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark edemezsiniz. O
Halîm'dir, Gafûr'dur.
45. Kur'an
okuduğunda, seninle, âhirete inanmayanlar arasına gizli bir perde çekeriz.
46. Kalpleri
üzerine, onu anlamamaları için kabuklar geçiririz, kulaklarına da bir ağırlık
koyarız. Rabbini yalnız Kur'an'da andığın zaman/Kur'an'da yalnız O'nu andığın
zaman, nefretle geriye dönüp kaçarlar.
47. Onların
seni dinlerken, neye kulak verdiklerini biz daha iyi biliriz. Aralarında
fısıldaşırlarken de şöyle konuşur o zalimler: "Büyülenmiş bir adamdan
başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz!"
48. Bak nasıl
örnekler verdiler sana, nasıl sapıttılar. Artık hiçbir yola varamazlar.
49. Dediler
ki: "Biz, bir yığın kemik olduğumuz, un-ufak hale geldiğimiz zaman mı,
gerçekten biz o zaman mı yeni bir yaratılışla diriltileceğiz."
50. De ki:
"İster taş olun ister demir!"
51. "İsterseniz
gönlünüzde büyüyen herhangi bir yaratık olun." Diyecekler ki: "Peki
bizi yeniden kim yaratacak?" De ki: "Sizi ilk kez yaratan kimse,
o!" Bunun üzerine başlarını sana doğru alaylı bir biçimde sallayarak şöyle
konuşacaklar: "Ne zaman o?" De ki: "Çok yakın olabilir!"
52. Sizi
çağıracağı gün, onu hamt ederek çağrısına derhal uyacaksınız. Ve sadece az bir
süre kaldığınızı düşüneceksiniz.
53. Kullarıma
de ki: En güzel olan neyse onu söylesinler. Çünkü şeytan, aralarına yamukluk
sokar. Şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.
54. Rabbiniz
sizi daha iyi bilir. Dilerse size rahmet eder, dilerse size azap eder. Biz seni
onlar üzerine vekil göndermedik.
55. Rabbin,
göklerdeki ve yerdeki kimseleri de daha iyi bilir. Yemin olsun, biz,
peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kılmışızdır. Dâvûd'a da Zebur'u
verdik.
56. De ki:
"O'nun berisinden bel bağladıklarınızı çağırın; onlar, başınızdaki zorluk
ve sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler."
57. O yakarıp
durduklarının kendileri, en çok yakınlık kazanmışları da dahil, Rablerine
varmaya vesîle ararlar; O'nun rahmetini umarlar, O'nun azabından korkarlar.
Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkulasıdır.
58. Hiçbir
kent/medeniyet dışta kalmamak üzere, kıyamet gününden önce hepsini ya helâk
edeceğiz yahut da şiddetli bir azapla azaplandıracağız. İşte bu, Kitap'ta satır
satır yazılmış bulunuyor.
59. Bizi,
mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından
başka bir şey değildir. Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak
verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, mucizeleri yalnız korkutup
sindirmek için göndeririz.
60. Hani,
sana: "Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır." demiştik. Sana
gösterdiğimiz o rüyayı da Kur'an'da lanetlenmiş bulunan o ağacı/soyu da
insanları sınamak dışında bir sebeple göndermedik. Biz onları korkutuyoruz ama
bu onların kudurganlığını artırmaktan başka bir katkı sağlamıyor.
61. Hani,
meleklere: "Âdem'e secde edin!" demiştik; onlar da secde etmişlerdi.
Ama İblis secde etmemiş, şöyle demişti: "Çamur olarak yarattığın kişiye
secde mi ederim?"
62. Yine dedi:
"Şu benden üstün kıldığına bir baksana! Yemin olsun, eğer beni kıyamet
gününe kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, hükmüm altına
alacağım."
63. Allah
buyurdu: "Defol git! Onlardan kim sana uyarsa, cezanız cehennem olacaktır.
Ne de mükemmel ceza."
64. "Onlardan
güç yetirdiğini sesinle yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla yaygara
çıkarıp üzerlerine çullan. Mallarda, evlatlarda onlara ortak ol, onlara ha bire
vaatte bulun." Şeytan onlara bir aldanıştan başka ne vaat eder ki?!
65. "Kuşkusuz,
benim kullarım üzerinde senin hiçbir sultan olmayacaktır." Vekil olarak
Rabbin yeter.
66. Rabbiniz
odur ki, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütüyor.
O, size karşı gerçekten çok merhametlidir.
67. Denizde
size bir zorluk dokunduğunda, O'nun dışındaki tüm yalvardıklarınız ortadan
kaybolur. Fakat O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. İnsan çok
nankördür.
68. Peki, kara
tarafında sizi yere geçirivermesinden yahut üstünüze çakıl savuran bir kasırga
göndermesinden emin misiniz? Sonra kendinize hiçbir vekil bulamazsınız.
69. Yoksa sizi
bir kez daha oraya gönderip üstünüze kırıp geçiren bir fırtına salarak, inkâr
ettiğinizden dolayı sizi boğmayacağından emin misiniz? Sizin adınıza, bizden
bunun öcünü alacak birini de bulamazsınız.
70. Yemin
olsun, biz, âdemoğullarını onur ve üstünlükle donattık, onları karada ve
denizde binitlerle yükledik. Onları, güzel ve temiz rızıklarla besledik. Ve
onları, yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.
71. Gün olur, insan
gruplarından herbirini kendi önderiyle çağırırız. O gün kitabı kendisine sağdan
verilenler, kitaplarını okuyacaklar ve bir kıl kadar haksızlığa
uğratılmayacaklar.
72. Bu dünyada
kör olan, âhirette de kördür. Yolca da daha sapıktır o.
73. Az kalsın
seni, sana vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrısını uydurup bize isnat
edesin diye fitneye düşüreceklerdi. İşte o takdirde seni dost edinirlerdi.
74. Eğer biz
seni sağlamlaştırmamış olsaydık, yemin olsun, onlara birazcık meylediverecektin.
75. İşte o
zaman sana, hayatın da ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Ve bize karşı
hiçbir yardımcı da bulamazdın.
76. Az kalsın
bu topraktan çıkarmak için seni sıkıştıracaklardı. Böyle bir durumda onlar
orada senin arkandan çok az bir süre kalacaklardı.
77. Senden
önce gönderdiğimiz resullerimize uygulanan yöntem de buydu. Sen bizim yol ve
yöntemimizde değişme bulamazsın.
78. Güneşin
kaymasından/aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı/duayı yerine
getir. Sabah Kur'an'ını da gözet. Çünkü sabah Kur'an'ı tanıklarca
izlenmektedir.
79. Sana özgü
bir davranış olarak, gecenin bir kısmında, o Kur'an'la meşgul olmak üzere
uyanık ol/uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övgüye layık bir konuma
ulaştırması umulur.
80. Şöyle
yakar: "Rabbim! Beni, gireceğim yere doğruluk-dürüstlükle sok, çıkacağım
yerden doğruluk-dürüstlükle çıkar. Katından bana yardımcı bir güç/kanıt
ver."
81. Ve de ki:
"Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti. Bâtıl, yok olmaya zaten mahkûmdu."
82. Biz
Kur'an'dan, inananlar için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Ama bu,
zalimlerin yıkımını artırmaktan başka katkı sağlamıyor.
83. İnsana
nimet verdiğimizde yüz çevirip yan çizer. Kendisine şer dokununca da hemen
ümitsiz oluverir.
84. De ki:
"Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür. Yolca daha doğru gidenin
kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir."
85. Ve sana
rûhtan sorarlar. De ki: "Rûh, Rabbimin emrindendir. Ve size, ilimden
sadece az bir şey verilmiştir."
86. Yemin
olsun, biz dilesek sana vahyetmiş olduğumuzu tamamen gideriveririz, sonra onu
elde etmek için bizim katımızda kendine bir vekil de bulamazsın.
87. Ancak,
Rabbinden bir rahmet müstesna. Kuşkusuz, O'nun sana lütfu pek büyüktür.
88. De ki:
"Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur'an'ın bir benzerini getirmek
üzere bir araya toplansalar, birbirlerine de destek olsalar, onun bir benzerini
yine de ortaya getiremezler."
89. Yemin
olsun, biz bu Kur'an'da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık.
Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler.
90. Dediler
ki: "Bizim için yerden bir pınar fışkırtmadığın sürece sana asla
inanmayacağız!"
91. "Yahut
senin, hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı. Onların aralarından
şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın."
92. "Yahut
iddia ettiğin gibi göğü, parçalar halinde üzerimize düşürmelisin, yahut Allah'ı
ve melekleri karşımıza dikmelisin."
93. "Yahut
altından bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin. Ancak senin göğe çıktığına,
okuyacağımız bir kitabı bize indireceğin zamana kadar, asla inanmayız!" De
ki: "Rabbimin şanı yücedir. Ben, insan bir resulden başka neyim ki?"
94. Kendilerine
hak kılavuzcusu geldiğinde, insanların iman etmelerine, şöyle demelerinden
başka bir şey engel olmadı: "Allah, bir insan mı resul gönderdi?"
95. De ki:
"Eğer yeryüzünde doygunluğa ulaşmış melekler dolaşır olsaydı, elbette
gökten onlara bir melek-resul gönderirdik."
96. De ki:
"Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeter. O, kullarından
haberdardır, onları görmektedir."
97. Allah kime
hidayet verirse doğru olan yolu bulan odur. Kimi de şaşırtırsa, böyleleri için
O'nun dışında dostlar bulamazsın. Kıyamet günü böylelerini kör, dilsiz ve sağır
bir halde yüzleri üstüne sürerek haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir ki,
alevi dindikçe kızgın ateşini körükleyiveririz.
98. Cezaları
işte budur. Çünkü ayetlerimizi inkâr ettiler ve şöyle dediler: "Biz, bir
kemik yığını olduktan, un-ufak hale geldikten sonra mı, sahi bundan sonra mı,
yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?"
99. Görmediler
mi ki, o, gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerlerini yaratmaya da
Kaadir'dir. Onlar için bir süre belirlemiştir, bunda kuşku yok. Ama zalimler,
inkârdan başka bir şeyde direnmiyorlar.
100. De ki:
"Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da
harcanır-biter korkusuyla cimri davranırdınız." İnsan çok cimridir.
101. Yemin
olsun, biz, Mûsa'ya açık-seçik dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor: Hani,
Mûsa onlara geldiğinde Firavun ona şöyle demişti: "Ben senin kesinlikle
büyülendiğini düşünüyorum, ey Mûsa!"
102. Mûsa dedi:
"Yemin olsun, sen bilmektesin ki, bunları, basîretle görülebilecek
ibretler halinde/basîretler olarak o, göklerin ve yerin Rabbinden başkası
indirmedi. Vallahi ben seni mahvolmuş görüyorum, ey Firavun!"
103. Firavun
onları o topraktan sürüp çıkarmak istedi de biz onu ve yanındakilerin tümünü
boğduk.
104. Bunun
ardından, İsrailoğullarına şöyle dedik: "Şu toprakta oturun. Âhiret
vaadi/ikinci vaat gelince, sizi toplayıp bir araya getireceğiz."
105. Biz onu
hak ile indirdik ve o hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak
gönderdik.
106. Onu,
okunacak şeyleri toplayan bir kitap/ bir Kur'an olarak, insanlara dura dura
okuyasın diye kısımlara ayırıp ağır ağır indirdik.
107. De ki:
"İster inanın ona, ister inanmayın. O, kendilerine daha önce ilim verilmiş
olanlara okunduğunda, onlar, çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar."
108. Ve
diyorlar: "Rabbimizin şanı yücedir, Rabbimizin vaadi mutlaka
gerçekleşecektir!"
109. Ağlayarak
çeneleri üstü kapanıyorlar; o onların huşûunu artırıyor.
110. De ki:
"İster Allah diye yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle
yakarırsanız yakarın, en güzel isimler/Esmâül Hüsna O'nundur. Namazında/duanda
sesini yükseltme, kısma da. İkisi ortası bir yol tut."
111. Şöyle de:
"Hamt, o Allah'a özgüdür ki, çocuk edinmemiştir; mülk ve yönetiminde
ortağı yoktur; âcizlik yüzünden dost edinmemiştir." Ve tekbir edip yücelt
O'nu!
Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuranı Kerim
| |||