38 - Sad Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Sâd.
Zikir/öğüt/uyarı dolu Kur'an'a yemin olsun ki,
2. İş hiç de
onların sandığı gibi değil! O küfre sapanlar bir gurur, ayrılık ve bütünden
kopuş içindedirler.
3. Onlardan önce
nice nesilleri helâk ettik biz, bağrıştılar onlar, fakat kurtuluş yoktu;
geçmişti zaman.
4. Kendi
içlerinden kendilerine bir uyarıcı geldi diye şaşıp kaldılar. Ve şöyle dedi bu
nankörler: "Bu adam yalanlar düzen bir büyücü..."
5. "İlahları
bir tek tanrı mı yapmış? Bu, gerçekten hayret edilecek bir şey!"
6. İçlerinden
kodaman bir grup öne çıktı: "Haydi, yürüyün! İlahlarınıza sahip çıkmada
kararlı davranın! Gerçek şu ki, istenip beklenen şey budur."
7. "Öteki
millette işitmedik böyle bir şey. Bu bir uydurmadan başka şey değildir."
8. "Öğüt ve
uyarı, içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar benim
zikrimden/Kur'an'ımdan kuşkudadırlar. Hayır, onlar benim azabımı henüz
tatmadılar.
9. Yoksa Azîz,
Vahhâb olan Rabbinin rahmetinin hazineleri onların katında mı?
10. Yoksa
göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların mülk ve saltanatı onların mı?
Eğer öyleyse sebepler içinde yükselsinler.
11. Kabilelerden
oluşmuş, sözüm ona bir ordudur bu; şurada bozguna uğratılacaktır.
12. Onlardan önce
Nûh kavmi ve Âd da yalanlamıştı. Kazıklar sahibi Firavun da...
13. Semûd, Lût
kavmi, o sık ağaçları besleyen su kaynağının sahipleri Eykeliler de. İşte onlar
da böyle hiziplerdi.
14. Bunların
hepsi, resulleri yalanlamaktan başka bir şey yapmadılar. Sonunda azabım hak
oldu.
15. Bunların
beklediği de sadece, en küçük bir gecikmesi olmayan o müthiş titreşimli tek
sestir.
16. Şöyle dediler:
"Rabbimiz, bizim payımızı/hesap defterimizi, hesap gününden önce çabucak
ver!"
17. Onların
dediklerine sabret! O kuvvet sahibi kulumuz Dâvûd'u an! O, tespih nağmeleri
döktüren bir kul idi.
18. Dağları onunla
birlikte buyruk altına almıştık: Akşam-sabah birlikte tespih ederlerdi.
19. Kuşlar da
toplu halde onunla beraberdi. Hepsi, onun tespih nağmelerine katılırdı.
20. Mülk ve
yönetimini güçlendirmiştik. Kendisine hikmet ve hakla bâtılı ayıran söz etme
yeteneği vermiştik.
21. Geldi mi sana,
o çekişme hikâyesinin haberi? Hani, o hasımlar, duvarı aşarak mihraba
ulaşmışlardı.
22. Dâvûd'un
yanına girmişlerdi de onlardan korkmuştu. "Korkma, dediler, biz iki
davacıyız. Birimiz ötekinin hakkını çiğnedi. Şimdi sen, aramızda hak ile hükmet,
adaletsizlik etme. Bizi yolun denge noktasına ilet!
23. "Şu benim
kardeşimdir. Kendisinin doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var.
Buna rağmen, onu da bana ver dedi ve tartışmada bana galip geldi."
24. Dâvûd dedi ki:
"Vallahi, senin bir tek koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana
zulmetmiş. Zaten ortaklardan birçoğu birbiri aleyhine haksızlık ve zulme sapar.
İman edip hakka ve barışa yönelik işler yapanlar böyle değildir. Ama onlar da
pek azdır." Dâvûd, kendisini imtihan ettiğimizi düşündü; hemen Rabbinden
af diledi; rükû ederek yerlere eğildi ve Allah'a yöneldi.
25. Biz de ondan o
günahı affettik. Katımızdan onun için bir yakınlık ve güzel bir gelecek var.
26. Ey Dâvûd, seni
yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hakla hükmet; geçici
hevese uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Allah yolundan sapanlar için,
hesap gününü unutmuş olmaları yüzünden şiddetli bir azap vardır.
27. Biz şu göğü ve
yeri ve ikisi arasındakileri boşuna yaratmadık. Böyle düşünmek, küfre
sapanların sanısıdır. Vay hallerine o inkârcıların, ateş yüzünden!
28. Yoksa biz,
iman edip hakka ve barışa yönelik işler yapanları, yeryüzünde fesat
çıkaranlarla aynı mı tutacağız? Yoksa takva sahiplerini, arsız sapıklar gibi mi
yapacağız?
29. Kutsal/bereketli
bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin derin düşünsünler ve öğüt
alabilsin temiz özlüler.
30. Dâvûd'a
Süleyman'ı armağan ettik. Ne güzel kul! Hep Allah'a sığınır, yakarırdı.
31. Akşamüstü
kendisine, üç ayak üzerine basıp bir ayağını tırnak üstüne diken saf kan koşu
atları sunulmuştu.
32. Dedi:
"Servet sevgisini, Rabbimi anmak için benimsedim." Nihayet Güneş
perde ardına çekildi.
33. "Geri
getirin bana onları!" dedi. Bacaklarını, boyunlarını sıvazlamaya başladı.
34. Yemin olsun ki
biz, Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstüne bir ceset bıraktık da o, tövbe
ile Allah'a yöneldi.
35. Şöyle yakardı:
"Rabbim, affet beni! Benden sonra kimseye yaraşmayacak bir mülk/saltanat
ver bana! Kuşkusuz sensin, evet sensin Vahhâb!
36. Bunun üzerine,
rüzgârı onun emrine verdik; onun emriyle onun istediği yere uysal uysal/tatlı
tatlı akıp giderdi.
37. Şeytanları da
onun emrine verdik. Hepsi bina ustası ve dalgıçtı.
38. Ve demirlerle
birbirine bağlı diğerlerini...
39. Bu, bizim lütfumuzdur;
ister ver, ister elinde tut. Hesap yok...
40. Ve gerçekten,
katımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir geleceği vardı.
41. Kulumuz
Eyyûb'u da an! Hani, Rabbine şöyle seslenmişti: "Şeytan bana bir yorgunluk
ve azap dokundurdu."
42. "Ayağını
yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte içilecek soğuk bir su!..." dedik.
43. Ona bizden bir
rahmet ve özü temizlere bir hatırlatma olarak, ailesini ve beraberlerinde,
benzerlerini bağışladık.
44. "Eline
bir demet sap al da onunla vur ve yeminine ters düşmüş olma!" dedik. Biz
onu sabırlı bulduk. Ne güzel kuldu o! Bize yönelen, yakaran biriydi o.
45.
Güçlü-kuvvetli, bakış ve görüş sahibi kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u da
an!
46. Biz onları,
yurdu düşünme özellikleriyle yücelen tertemiz kullar yaptık.
47. Ve bizim
katımızda onlar seçkin, hayırlı kimselerdendi.
48. İsmail'i,
Elyese'i, Zülkifl'i de an! Hepsi seçkinlerdendi.
49. Bir
hatırlatmadır bu! Korunup sakınanlar için elbette güzel bir gelecek vardır.
50. Kapıları
kendilerine açılmış Adn cennetleri.
51. Orada,
yaslanmış olarak birçok meyve ve içecek isterler.
52. Yanlarında,
bakışlarını eşlerine yöneltmiş yaşıt dilberler vardır.
53. Hesap günü
için size vaat edilen işte budur.
54. İşte bu, bizim
verdiğimiz rızıktır elbette. Bitip tükenmesi yoktur onun.
55. Bu, budur!
Azgınlara da kötü bir gelecek vardır elbette!
56. İçine
dalacakları cehennem! Ne kötü döşektir o!
57. İşte burada!
Hadi, tatsınlar onu: Kaynar su, kokuşmuş irin.
58. Ve o türden
bir başkası daha: Çifter çifter.
59. Şöyle denilir:
"İşte sizinle birlikte direnişe geçen bir grup. 'Merhaba' yok onlara!
Onlar ateşe salınıyorlar."
60. Dediler:
"Hayır, size merhaba yok. Onu siz önümüze çıkardınız. Ne kötü durak
yeridir o!"
61. Şöyle
yakardılar: "Rabbimiz, bunu bizim önümüze çıkaranın ateşteki azabını bir
kat daha artır."
62. Şöyle dediler:
"Şer temsilcilerinden saydığımız adamları, acaba neden görmüyoruz?"
63. "Onları
alaya alırdık; yoksa gözler onlardan kaydı mı?"
64. İşte bu, kesin
gerçektir. Ateş halkının çekişmesi gerçekleşecektir.
65. De ki:
"Ben, sadece bir uyarıcıyım. O Vâhid ve Kahhâr Allah'tan başka hiçbir ilah
yoktur."
66.
"Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabbi'dir O. Azîz ve
Gaffâr..."
67. De ki: "Büyük
bir haberdir o."
68. "Yüz
çevirip duruyorsunuz ondan.
69. "Onlar
tartışırlarken, o yüce konsey hakkında benim hiçbir bilgim yoktu."
70. "Bana,
sadece açık bir uyarıcı olduğum vahyediliyor."
71. Hani, Rabbin
meleklere şöyle demişti: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım."
72. "Onu
kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin!"
73. Bunun üzerine
meleklerin hepsi toptan secde etmişlerdi.
74. İblis
etmemişti. O, kibre sapmış ve inkârcılardan olmuştu.
75. Allah dedi:
"Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan neydi?
Burnu büyüklük mü ettin, yoksa yücelenlerden mi oldun?"
76. İblis dedi:
"Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
77. Buyurdu:
"Hadi, çık oradan! Sen kovulmuş birisin."
78. "Din
gününe kadar lanetim üzerinedir."
79. Dedi:
"Rabbim, o halde insanların diriltileceği güne kadar bana süre ver."
80. Buyurdu:
"Peki, süre verilenlerdensin."
81. "O
bilinen güne kadar."
82. Dedi:
"Kudret ve şerefine yemin olsun ki, onların tümünü azdıracağım."
83.
"İçlerinden sadece samimi, seçkin kullar dışta kalacaktır."
84. Buyurdu:
"İşte bu doğru! Ben de yalnız doğruyu söylerim."
85. "Gerçek
şu ki, ben cehennemi seninle ve onlardan sana uyanlarla tamamen
dolduracağım."
86. De ki: "Tebliğime
karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ben size kendiliğimden/zorlamayla
yükümlülük getirenlerden de değilim."
87. Bu, âlemler
için bir Zikir'den başka şey değildir.
88. Yemin olsun,
bir süre sonra onun haberini bileceksiniz!
Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuranı Kerim
| |||