42 - Şura Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Hâ, Mîm.
2. Ayn, Sîn, Kâf.
3. İşte böyle
vahyeder sana ve senden öncekilere Azîz ve Hakîm olan Allah!
4. Göklerdeki ve
yerdeki her şey O'nundur. Öylesine yüce, öylesine büyüktür O!
5. Gökler,
üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyor. Melekler de Rablerinin hamdiyle tespih
ediyorlar ve yeryüzündekiler için af diliyorlar. Gözünüzü açıp kendinize gelin!
Allah'tır ancak hep affeden, hep merhamet eden.
6. O'nun
berisinden veliler edinenlere gelince, onlar üzerine gözcü de Allah'tır. Sen
değilsin onlara vekil.
7. İşte böyle! Biz
sana Arapça bir Kur'an vahyettik ki, ülke ve medeniyetlerin anasını ve
çevresindekileri uyarasın. Ve toplama günü konusunda da uyarıda bulunasın. Hiç
kuşku yok o günde. Bir bölük cennettedir, bir bölük ateşte.
8. Eğer Allah
dileseydi onları bir tek ümmet elbette yapıverirdi. Fakat O, dilediği
kişiyi/dileyeni rahmetine sokar. Zalimlere gelince, onlar için ne bir dost
vardır ne de bir yardımcı.
9. Yoksa O'ndan
başka veliler mi edindiler? Allah! O'dur gerçek dost. Ölüleri O diriltir. O her
şeye güç yetirir.
10. Herhangi bir
şeyde ihtilafa düştüğünüzde onun hükmü Allah'a bırakılır. İşte budur Rabbim
olan Allah! Yalnız O'na güvenip dayandım; yalnız O'na yönelirim ben.
11. Gökleri ve
yeri ortaya çıkarandır, Fâtır'dır O. Size, benliklerinizden eşler yapmıştır;
davarlardan da çiftler. Bu tarz içinde üretiyor sizi. O'nun benzeri gibi bir
şey yoktur. Gereğince işiten, gereğince görendir O.
12. Göklerin ve
yerin kilitleri/anahtarları O'nundur. Rızkı, dilediğine açıp bol bol verir.
Kısarak, ölçüyle de verir. Gerçek şu ki, O her şeyi en iyi biçimde bilmektedir.
13. Sizin için,
dinden, Nûh'a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim'e, Mûsa'ya ve İsa'ya
önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: "Dini dosdoğru tutun; onda
bölünüp fırkalara ayrılmayın!" Onları çağırdığın bu tutum, şirke
bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah, dilediğini kendisi için seçer ve hakka
yönelenleri kendisine iletir.
14. Kendilerine
ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden
fırkalara bölündüler. Eğer belli bir süreye kadar erteleme sözü Rabbinden
gelmiş olmasaydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Onların ardından Kitap'a
mirasçı olanlar da onun hakkında, işkillendiren bir kuşku içindedirler.
15. İşte bunun
için sen çağrıda bulun/dua et ve emrolunduğun gibi dosdoğru yürü. Onların boş
arzularına uyma ve şöyle de: "Allah'ın Kitap'tan indirdiğine inandım.
Aranızda adaleti sağlamakla emrolundum. Allah'tır, bizim de Rabbimiz, sizin de
Rabbiniz. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size. Bizimle sizin
aranızda delil yok. Allah bizi bir araya toplayacaktır/aramızı bulacaktır.
Dönüş O'nadır."
16. Kabul
edilişinin ardından Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri
katında geçersizdir. Bunların üzerlerine öfke, kendilerine şiddetli bir azap
vardır.
17. Gerçeğe
ilişkin Kitap'ı ve adalet ölçüsünü indiren o Allah'tır. Nereden bileceksin,
belki de kıyamet saati çok yakındır.
18. Ona
inanmayanlar onun çabucak gelmesini isterler. İman ederlerse ondan ürperirler
ve bilirler ki o haktır. Dikkat edin, kıyamet saati hakkında tartışıp duranlar,
geri dönüşü olmayan bir sapıklığı tam içindedirler.
19. Allah,
kullarına çok lütufkârdır; dilediğini rızıklandırır. O'dur en güçlü, O'dur en
yüce...
20. Âhiret ekini
isteyenin o ekinini artırırız; dünya ekini isteyene de ondan veririz. Ama
böylesi için âhirette bir nasip yoktur.
21. Yoksa onların,
dinden, Allah'ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı
var? Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında hüküm mutlaka verilirdi. O
zalimler var ya, onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.
22. Kazandıkları,
tepelerine inerken o zalimlerin korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip
hayra ve barışa yönelik işler yapanlarsa cennetlerin bahçelerindedir. Rableri
katında kendileri için, diledikleri her şey vardır. İşte budur o büyük lütuf.
23. Allah'ın, iman
edip hayra ve barışa yönelik iyi işler yapanlara müjdelediği, işte budur. De
ki: "Ben, buna karşılık sizden, yakın akrabamı/Ehlibeytimi sevmeniz
dışında bir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik/güzellik üretirse onun
için, o ürettiğine bir güzellik daha ekleriz. Çünkü Allah Gafûr'dur, çok
affeder; Şekûr'dur, iyiliğe karşılık verir/teşekkür eder.
24. Yoksa,
"Yalan düzüp Allah'a iftira etti" mi diyorlar? Allah dilerse senin
kalbini mühürler; bâtılı mahveder ve hakkı kendi sözleriyle gerçekleştirir.
Kuşkusuz, O, göğüslerin özündekini çok iyi bilir.
25. Kullarından
tövbeyi kabul eden O'dur. Çirkinlikleri/kötülükleri affeden O, yapıp
ettiklerinizi bilen O...
26. İman edip
barışa/hayra yönelik işler yapanların dualarını O cevaplıyor, lütfundan onlara
fazlasını O veriyor. İnkârcılara da şiddetli bir azap var.
27. Eğer Allah,
kulları için rızkı yayıp döşeseydi, yeryüzünde mutlaka azarlardı. Ama O,
dilediğince ölçülü olarak indiriyor. Çünkü O, kullarından gereğince
haberdardır, onları iyice görmektedir.
28. O O'dur ki,
kulları umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini yayar. Velî'dir
O, Hamîd'dir.
29. Gökleri ve
yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması da O'nun ayetlerindendir.
O, dilediği zamanda onları bir araya getirmeye kadirdir.
30. Size gelip
çatan her musibet ellerinizin kazandığı yüzündendir. Allah birçoklarını da
affediyor.
31. Siz yeryüzünde
âciz bırakıcılar değilsiniz. Sizin, Allah'tan başka dostunuz da yoktur,
yardımcısınız da.
32. Denizde o
dağlar gibi akıp giden gemiler de O'nun ayetlerindendir.
33. Dilerse
rüzgârı durdurur da o akıp giden gemiler denizin sırtında donmuş gibi kalırlar.
Gereğince sabreden, gereğince şükreden herkes için bütün bunlarda elbette ki
ibretler vardır.
34. Yahut onları,
içindekilerin kazançları yüzünden mahveder. Ama birçoğunu affediyor;
35. Ki ayetlerimiz
hakkında tartışıp duranlar kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler.
36. Size verilen
şeyler, şu iğreti hayatın nimetidir. İnanıp Rablerine tevekkül edenler için
Allah katında bulunan ise daha hayırlı, daha kalıcıdır.
37. Onlar, günahın
büyüklerinden ve tüm iğrençliklerinden uzak dururlar. Öfkelendikleri zamansa,
affedenler onlar olur.
38. Rablerinin
çağrısına cevap verirler, namazı/duayı yerine getirirler. İşleri/yönetimleri,
aralarında bir şûradır. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.
39. Kendilerine
zulüm ve haksızlık gelip çattığında, yardımlaşırlar.
40. Bir kötülüğün
cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ücretini
bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez.
41. Zulme
uğratılışı ardından kendini savunana gelince, böyleleri aleyhine yol aranamaz.
42. Aleyhlerine
yol aranacak olan şu kişilerdir ki, insanlara zulmederler ve yeryüzünde haksız
yere taşkınlıklar sergilerler/saldırılarda bulunurlar. İşte böyleleri için
acıklı bir azap vardır.
43. Sabredip
bağışlayan bilsin ki, bu, işlerin en zorlularındandır.
44. Allah'ın
saptırdığına, O'ndan başka dost yoktur. Zalimlerin, azapla yüz yüze
geldiklerinde, "Geri dönüşe bir yol yok mu?" diye söylendiklerini
göreceksin.
45. Ve göreceksin
onları, zilletten ezilip büzülmüş halde ürkek bakışlarla bakarken, ateşe
salınırlar. İnananlar şöyle derler: "Gerçek hüsrana uğrayanlar, kıyamet
günü hem kendilerini hem de ailelerini perişan edenlerdir. Dikkat edin,
zalimler, sürüp gidecek bir azabın içindedir."
46. Onların
Allah'tan başka kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah'ın saptırdığı
kimse için artık hiçbir yol yoktur.
47. Ertelenmesine
Allah'tan izin çıkmayacak gün gelmeden önce, Rabbinizin çağrısına uyun. O gün,
sığınacak yeriniz olmayacak; yaptıklarınızı inkârınız da mümkün olmayacak.
48. Yüz
çevirirlerse, biz seni onlar üzerine bekçi göndermemişiz. Sana düşen, tebliğden
başka bir şey değildir. Biz insana, bizden bir rahmet tattırdığımızda, onunla
sevinip şımarır. Kendi ellerinin hazırladığından bir kötülük başlarına
sarılınca, bakarsın insan, alabildiğine nankörleşmiştir.
49. Göklerin ve
yerin mülkü/yönetimi Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlat
bağışlar, dilediğine erkek evlatlar armağan eder.
50. Yahut onları
erkekler ve dişiler halinde çift verir. Dilediğini de kısır yapar. O'dur bilen,
O'dur güç yetiren.
51. Allah, bir
insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur; yahut da bir resul
gönderir de kendi izniyle dilediğini vahyeder. Yüceler yücesi O'dur; hüküm ve
hikmet sahibi O'dur.
52. İşte böylece
sana da emrimizden bir rûh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin.
Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur
yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin.
53. Göklerde ve
yerdeki her şeyin sahibi olan Allah'ın yoludur o. Gözünüzü açın, bütün iş ve
oluşlar Allah'a varır!
Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuranı Kerim
| |||