34 - Sebe Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Hamt, göklerde
ve yerde bulunanlar kendisine ait olan Allah'adır. Ölüm ötesi âlemde de hamt
yalnız O'nadır. Hakîm'dir O, Habîr'dir.
2. Yerin içine
gireni, oradan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni o bilir. Rahîm'dir O,
Gafûr'dur.
3. Küfre sapanlar
şöyle dediler: "Kıyamet saati bize gelmez!" De ki: "Hayır, öyle
değil! Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki, o size mutlaka ve mutlaka
gelecektir! Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile Rabbimden gizli
kalmaz. Zerreden daha küçük veya daha büyük hiçbir istisna olmamak üzere, her
şey apaçık bir Kitap'ta belirlenmiştir;
4. Ki Allah, iman
edip hayra ve barışa yönelik işler sergileyenleri ödüllendirsin. İşte bunlar
için bir bağışlanma ve kutlu-bereketli bir rızık vardır."
5. Ayetlerimizi
hükümsüz kılmak uğruna koşuşup duranlar var ya, onlar için pislikten, inletici
bir azap vardır.
6. Kendilerine
ilim verilenler, Rabbinden sana indirilenin, hakkın ta kendisi olduğunu, Hamîd
ve Azîz olan Allah'ın yoluna kılavuzladığını görürler.
7. Küfre batanlar
şöyle dedi: "Dağılıp parçalandığınızda, kesinlikle yepyeni bir yaratılış
içinde olacağınız yolunda, peygamberce haberler veren bir adamı size gösterelim
mi?"
8. "Yalan
düzüp Allah'a iftira mı ediyor, yoksa çıldırmış mı bu?" Hayır,
söyledikleri gibi değil! Gerçek şu ki, âhirete inanmayanlar, dönüşü olmayan bir
sapıklık ve bir azap içindedirler.
9. Onlar,
önlerinde ve arkalarında, gökten ve yerden neler var, görmediler mi? Dilesek
onları yere batırırız, ya da üzerlerine gökten parçalar düşürürüz. Hiç
kuşkusuz, bütün bunlarda Allah'a yönelen her kul için mutlak bir ibret vardır.
10. Yemin olsun,
biz, Dâvûd'a katımızdan bir lütufta bulunduk. "Ey dağlar, onunla birlikte
tespih edin ve ey kuşlar siz de." dedik. Ve onun için demiri yumuşattık.
11. Geniş ve uzun
zırhlar yap! Dokumasında titiz davran! Siz de hayra ve barışa yönelik iş yapın.
Kuşkusuz, ben, yaptıklarınızı görüyorum.
12. Süleyman için
de sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay olan rüzgârı görevlendirdik. Onun
için erimiş katran/bakır kaynağını sel gibi akıttık. Cinlerden öylesi vardı ki,
Rabbinin izniyle onun önünde iş yapardı. Onlardan hangisi buyruğumuzdan yan
çizse, alevli ateş azabını kendisine tattırdık.
13. Onlar Süleyman
için, mihraplardan/kalelerden, heykellerden, havuzlar gibi çanaklardan,
yerinden kaldırılamaz kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Dâvûd ailesi, şükür
olarak iş yapın! Kullarım içinden şükredenler o kadar az ki!
14. Sonunda,
Süleyman için ölüm hükmünü verdiğimizde, onun ölümünü, değneğini yiyen
dâbbet-ül arzdan/ağaç kurtçuğundan başkası onlara göstermedi. Süleyman yere
yığılınca, açıkça anlaşıldı ki, eğer cinler gaybı bilmiş olsalardı, o alçaltıcı
azap içinde bekleyip durmazlardı.
15. Yemin olsun,
Sebe' için kendi meskenlerinde bir ibret vardı. Sağ ve soldan iki bahçe.
Rabbinizin rızkından yiyin de O'na şükredin. Tertemiz bir belde ve affeden bir
Rab...
16. Ne var ki
onlar yüz çevirdiler; biz de üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların iki
bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı, birazcık da sedir ağacı bulunan iki
bahçeye çevirdik.
17. İşte böyle!
Nankörlük ettikleri için onları cezalandırdık. Nankörden başkasına ceza verir
miyiz hiç!
18. Biz onlarla,
içini bereketle dolduğumuz kentler arasında, sırt-sırta vermiş kasabalar
oluşturduk; Bunlar arasında gidiş-gelişler belirledik. "Geceleri ve
gündüzleri, güven içinde gezip dolaşın oralarda." dedik.
19. Ama onlar,
tutup şöyle dediler: "Rabbimiz, seferlerimizin arasını uzaklaştır!"
Böylece kendilerine zulmettiler de biz de onları efsaneler haline getirdik;
hepsini darmadağın ettik. İşte bunda, gereğince sabreden, yeterince şükreden
herkes için elbette ibretler vardır.
20. Yemin olsun,
İblis onlarla ilgili sanısında isabet etti. İnananlardan bir grup dışındakiler
ona uydular.
21. Oysaki onun,
onlar üzerinde hiçbir sultası yoktu. Sadece biz; âhirete inananı, onun hakkında
kuşkuya düşenden ayırmak için böyle yapıyorduk. Rabbin her şey üzerinde
Hafiz'dir, kollar, korur, gözetir.
22. De ki:
"Allah dışındaki o bir şey sandıklarınızı çağırın/onlara yalvarın! Ama
onlar, göklerde de yerde de zerre kadar bir şeye sahip olamazlar. O göklerde ve
yerde onların ortaklığı da yoktur. Ve O'nun onlardan bir destekçisi de
yoktur."
23. O'nun katında,
bizzat kendisinin izin verdiği kimseden başkasının şefaatı/kendisinin izin
verdiği kimseden başkası için şefaat yarar sağlamaz. Sonunda, kalplerinden
korku giderilince: "Rabbimiz ne dedi?" derler. "Hakkı söyledi,
O'dur Aliyy, O'dur Kebîr."
24. De ki:
"Göklerden ve yerden sizi kim rızıklandırıyor?" De ki: "Allah! O
halde biz yahut siz ya tam hidayet üzerindeyiz yahut açık bir sapıklık
içinde."
25. De ki:
"Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmayacaksınız; biz de sizin
yaptıklarınızdan sorguya çekilmeyeceğiz."
26. De ki:
"Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra da aramızı hak ile
ayıracak. O'dur Fettâh, O'dur Alîm."
27. De ki:
"Ortaklar olarak O'nun yanına koymaya kalktıklarınızı bana gösterin!
Hayır, iş sandığınız gibi değil! O, Allah'tır; Azîz'dir, Hakîm'dir."
28. Biz seni,
bütün insanlara bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik, başka değil! Ama
insanların çokları bilmiyorlar.
29. Diyorlar:
"Doğru sözlülerseniz, bu tehdit ne zaman?"
30. De ki:
"Size bir gün vaat edilmiştir; ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz ne de
ileri geçebilirsiniz."
31. Küfre sapanlar
dedi ki: "Biz, bu Kur'an'a da bundan öncekine de asla inanmayacağız!"
Ah, bir görsen o zalimleri Rableri huzurunda, tutuklanmış halde! Bir kısmı da
bir kısmına söz atar durur. Basit görülüp horlananları, büyüklük taslayanlara
şöyle derler: "Siz olmasaydınız, vallahi biz inanacaktık!"
32. Büyüklük
taslayanları ise basit görülüp horlananlara şöyle derler: "Hidayet size
geldikten sonra, sizi ondan biz mi geri çevirdik? Hayır, siz kendiniz
günahkârlardınız!"
33. Bu kez, basit
görülüp horlananlar büyüklük taslayanlara şöyle derler: "Hayır, öyle
değil!" İşiniz gece gündüz düzenbazlıktı. Siz bize Allah'a nankörlük
etmemizi, O'na eşler-ortaklar tutmamızı emrediyordunuz." Nihayet, azabı
gördüklerinde, pişmanlığı içlerine gömerler. Biz ise inkârcıların boyunlarına
bukağıları vurmuşuzdur. Yapıp ettiklerinden başka, neyin karşılığını görüyorlar
ki!...
34. Biz, hangi
ülkeye bir uyarıcı göndermişsek, onun servet ve refahla şımaranları mutlaka
şöyle demişlerdir: "Biz, sizin elçilik yaptığınız şeyi inkâr
ediyoruz!"
35. Şunu da
söylemişlerdir: "Biz, malca da evlatça da çoğuz. Azaba uğratılacak
olanlar, bizler değiliz."
36. De ki:
"Rabbim, dilediğine rızkı genişletip açar, dilediğine ölçülü verir/kısar.
Fakat insanların çokları bilmiyorlar."
37. Sizi bize
yaklaştırıp, katımızda size yakınlık sağlayacak olan, ne mallarınızdır ne de
çocuklarınız. İman edip hayra ve barışa yönelik iş yapanlar müstesna. Onlara,
yaptıklarının kat kat fazlası ödül vardır. Onlar, seçkin odalarda güven
içindedirler.
38. Ayetlerimizi
hükümsüz bırakmak için koşuşanlara gelince, onlar azabın içinde hazır
bulundurulacaklardır.
39. De ki:
"Rabbim, kullarından dilediğine rızkı bolca-genişçe verir, dilediğine de
kısarak verir. Bir şey infak ederseniz O, onun yerine başka bir şey lütfeder.
Rızık verenlerin en hayırlısıdır O.
40. Gün olur,
onların hepsini bir yere toplar, sonra meleklere sorar: "Şunlar, sadece
size mi kulluk/ibadet ediyorlardı?"
41. Melekler
derler ki: "Tespih ederiz seni! Bizim Velî'miz sendin, onlar değil.
Doğrusu şu ki, onlar cinlere tapıyorlardı. Onların çoğu cinlere iman
etmekteydi."
42. Artık o gün,
birinizin diğerine yarar sağlamaya da zarar vermeye de gücü yetmez. Zulme
sapanlara şöyle deriz: "O kendisini yalanlayıp durduğunuz ateş azabını
tadın!"
43. Ayetlerimiz
açık-seçik kanıtlar halinde karşılarında okununca şöyle derler: "Bu adam,
atalarınızın kulluk/ibadet etmekte olduklarından sizi vazgeçirmek isteyen
biriden başkası değil." Şunu da söylerler: "Bu, düzenlenmiş bir
yalandan/iftiradan başka şey değildir." Hakkı inkâr edenler, o kendilerine
geldiğinde şöyle demişlerdir: "Açık bir büyüden başka şey değil bu!"
44. Oysaki biz
onlara, araştırıp ders alacakları kitaplar vermemiştik; daha önce kendilerine
bir uyarıcı da göndermemiştik.
45. Onlardan
öncekiler de yalanladılar. Üstelik bunlar, ötekilerine verdiklerimizin onda
birine bile ulaşamadılar. Resullerimi yalanladılar. Peki, benim azabım nasıl
oldu!?
46. De ki:
"Size, bir tek şey öğütleyeceğim: Allah için ikişer ikişer, teker teker
kalkın, sonra da iyice düşünün!" Arkadaşınızda cinnetten eser yok! O,
şiddetli bir azap öncesinde sizi uyaran bir kişiden başkası değil.
47. De ki:
"Ben sizden herhangi bir ücret istemedim; o sizin olsun. Benim ödülüm
yalnız Allah'tandır. Ve O, her şey üzerinde bir Şehîd, gerçek bir
tanık..."
48. De ki:
"Benim Rabbim, gerçeği ortaya koyar. Gaybları en iyi bilen O'dur."
49. De ki:
"Hak geldi, artık bâtıl ortaya yeni bir şey çıkaramaz; eskiyi de geri
getiremez."
50. De ki:
"Eğer saparsam, öz benliğim aleyhine saparım. Doğruyu ve güzeli bulursam
bu, Rabbimin bana vahyettiği sayesindedir. Çünkü O, Semî'dir, Karîb'dir."
51. Bir görsen
onları korku ve telaşa düştüklerinde! Artık kaçış-kurtuluş yok! Çok yakın bir
yerden yakalanmışlardır.
52. "Ona
inandık!" dediler. Ama nasıl mümkün olur onlar için imana ulaşmak o uzak
yerden!
53. Daha önce
inkâr etmişlerdi onu. Gayba taş atıp duruyorlardı o uzak yerden.
54. Artık
kendileriyle, iştahla arzuladıkları şey arasına engel konmuştur. Tıpkı daha
önce benzerlerine yapıldığı gibi. Gerçek şu ki onlar, tutarsızlığa iten bir
kuşku içindeydiler.
Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuranı Kerim
| |||