27 - Neml Suresi - Yaşar Nuri Öztürk Meali
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Tâ, Sîn. İşte
bunlar Kur'an'ın ve açık-seçik beyanda bulunan Kitap'ın ayetleridir.
2. Müminlere bir
kılavuz ve muştudur o.
3. O müminler ki,
namazı/duayı yerine getirirler, zekâtı verirler. Ve âhirete tam bir biçimde
inananlar da onlardır.
4. Şu bir gerçek
ki, âhirete inanmayanların amellerini biz, kendileri için süsleyip püsledik. Bu
yüzden onlar kalpleri körelmiş olarak şaşkınlık içinde bocalar dururlar.
5. İşte bunlardır
kendilerine azabın korkuncu öngörülen. Âhirette hüsrana uğrayacaklar da
onlardır.
6. Emin ol ki, sen
bu Kur'an'a Hakîm ve Alîm bir kudret tarafından muhatap kılınıyorsun.
7. Hatırla o
zamanı; Mûsa, ailesine şöyle demişti: "Ben bir ateş fark ettim. Ondan size
bir haber getireceğim, yahut parlak bir kor getireceğim ki ateş yakıp
ısınabilesiniz."
8. Mûsa ateşe
vardığında şöyle çağrıldı. "Ateşteki kimse de ateşin çevresindekiler de
kutsal ve bereketli kılınmıştır. Ve âlemlerin Rabbi olan Allah, bütün eksiklik
ve iğretiliklerden arınmıştır."
9. "Ey Mûsa!
Kuşkun olmasın ki ben, Allah'ım; Azîz olan, Hakîm olanım..."
10. "Asanı
bırak!" Bunun üzerine Mûsa, asayı çevik bir yılan gibi titreyip kıvrılır
görünce gerisin geri kaçtı ve arkasına bakmadı. "Korkma ey Mûsa, benim.
Benim huzurumda, elçi olarak gönderilenler korkmaz."
11. "Zulme
bulaşan müstesna. O da bunu kötülüğün arkasından güzelliğe çevirirse hiç
kuşkusuz ben Gafûr'um, Rahîm'im."
12. "Elini
koynuna sok; Firavun ve toplumuna yönelik dokuz mucizeden biri olarak pürüzsüz
ve lekesiz, bembeyaz bir biçimde çıkacaktır. O Firavun ve yandaşları sapmış bir
topluluk haline geldiler."
13. İşte bu
şekilde ayetlerimiz göz ve gönül açar bir biçimde onlara geldiğinde şunu
deyiverdiler: "Açık bir büyüdür bu..."
14. Zulüm ve
böbürlenmeyle, ona karşı çıktılar. Oysaki öz benlikleri, onun gerçekliğine
kanaat getirmişti. Bak da gör, nasıl olmuştur o bozguncuların sonu!
15. Yemin olsun,
biz, Dâvûd'a da Süleyman'a da bir ilim verdik. Onlar şöyle dediler: "Bizi,
mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun."
16. Süleyman,
Dâvûd'a mirasçı oldu ve şöyle dedi: "Ey insanlar, bize kuşların dili
öğretildi ve bize her şeyden biraz verildi. Kuşkusuz bu, apaçık lütfun ta
kendisidir."
17. Cinlerden,
insanlardan ve kuşlardan orduları, Süleyman'ın huzurunda bir araya getirildi.
Onlar, düzenli bir biçimde sevk ediliyorlardı.
18. Karınca
vadisine geldiklerinde bir karınca şöyle seslendi: "Ey karıncalar!
Yuvalarınıza girin ki, Süeyman ve orduları farkında olmayarak sizi
ezmesinler."
19. Bunun üzerine
Süleyman, karıncanın sözüne güldü ve dedi: "Rabbim, bana ve ebeveynime
lütfettiğin nimetine şükretmeme, hoşnut olacağın hayırlı ve barışçıl bir iş
yapmama imkân ver. Ve rahmetinle beni iyilik ve barışı seven kullarının arasına
sok."
20. Kuşları teftiş
etti de dedi ki: "Hüdhüd'ü neden göremiyorum, yoksa kayıplara mı
karıştı?"
21. "Ona
acımasızca azap edeceğim, beki de onu boğazlayacağım; yahut da bana mutlaka
açık bir kanıt getirecek."
22. Az sonra
Hüdhüd gelip şöyle dedi: "Senin fark edemeyeceğin bir şeyi fark ettim ve
sana Sabâ'dan parlak bir haber getirdim."
23.
"Sabâlılara hükmeden bir kadın buldum. Kendisine her şeyden bir pay
verilmiş, kocaman bir tahtı var."
24. "Onu ve
toplumunu, Allah'ı bırakıp Güneş'e secde eder buldum. Şeytan onlara, yapıp
ettiklerini süslü gösterip onları yoldan saptırmış. Artık doğruyu
bulamazlar."
25. "Göklerde
ve yerdeki sırrı açığa çıkaran, onların gizlediklerini de açıkladıklarını da
bilen Allah'a secde etmemek gayretindeler."
26. "O Allah
ki, tanrı yok kendinden başka, o büyük arşın rabbidir O."
27. Süleyman dedi:
"Doğru mu söyledin yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz!"
28. "Şu
yazımı götürüp onlara at. Sonra onlardan uzaklaş da bak bakalım, nasıl
davranacaklar."
29. Melike dedi
ki: "Ey ileri gelenler, bana önemli bir mektup bırakıldı."
30.
"Süleyman'dan bir mektup. Rahman ve Rahîm Allah'ın adıyla başlıyor."
31.
"Söylediği şu: Bana büyüklük taslamaya kalkmayın. Teslim olarak huzuruma
gelin."
32. Melike dedi:
"Ey danışmanlarım, bu meselem konusunda bana fikir verin. Siz onaylamadıkça,
hiçbir işe kesin karar vermem."
33. Dediler ki:
"Biz çok güçlüyüz, çok yaman savaşırız. Buyruk senin. Ne karar vereceğini
sen bilirsin."
34. Melike dedi:
"Şu bir gerçek ki krallar bir kente/bir memlekete girdiler mi, orada
bozgun çıkarırlar; oranın onurlu insanlarını zelil-sefil ederler. İşte böyle
yaparlar."
35. "Şimdi
ben onlara bir hediye göndereceğim ve bakacağım elçiler neyle geri
dönecekler."
36. Elçi,
Süleyman'a geldiğinde, o dedi ki: "Siz bana bir mal ile mi destek
veriyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha kıymetlidir. Sizin
hediyenizle, benden çok siz ferahlarsınız."
37. "Seni
gönderenlere dön. Vallahi, karşı koyamayacakları ordularla üstlerine gelirim ve
onları oradan, başları eğik, aşağılanmış bir halde sürer çıkarırım."
38. Süleyman,
kurmaylarına dedi ki: "Onlar teslim olup huzuruma gelmeden önce, o kadının
tahtını hanginiz bana getirebilir?"
39. Cinlerden bir
ifrit şöyle dedi: "Sen daha makamından kalkmadan, onu sana getirebilirim.
Ben bunu yapacak güçteyim ve gerçekten güvenilir biriyim."
40. Kendinde
Kitap'tan bir ilim olan kişi de şöyle dedi: "Ben onu sana, gözünü açıp
yumuncaya kadar getiririm." Derken Süleyman, tahtı, yanında kurulmuş
görünce şöyle konuştu: "Rabbimin lütfundandır bu. Şükür mü edeceğim,
nankörlük mü diye beni denemek istiyor. Esasında, şükreden, kendisi lehine
şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki, Rabbim Ganî'dir,
cömerttir."
41. Emir verdi:
"Onun tahtını başkalaştırın, bakalım tanıyacak mı, tanıyamayanların
arasına mı girecek?"
42. Melike gelince
şöyle denildi: "Senin tahtın da böyle mi?" Dedi: "Bu sanki o.
Zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz müslüman olmuştuk."
43. Daha önce
Allah dışında ibadet ettikleri, onu engellemişti. Çünkü o, küfre sapmış bir
topluluktandı.
44. Ona denildi:
"Köşke gir!" Melike onu görünce su sandı ve baldırlarını açtı.
Süleyman dedi ki: "O, cilalı sırçadan yapılmış bir parlak
avlu/zemindir." Melike dedi: "Rabbim, doğrusu ben öz benliğime
zulmetmişim. Artık Süleyman'la birlikte, âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim
oluyorum."
45. Yemin olsun,
Semûd'a da kardeşleri Sâlih'i, şunu tebliğ etmek üzere gönderdik: "Allah'a
kulluk/ibadet edin." Bir de ne görelim, onlar birbiriyle boğuşan iki fırka
oluvermişler.
46. Sâlih dedi:
"Ey toplumum! İyilikten önce kötülüğü istemede aceleniz niye? Merhamet
görebilmeniz için Allah'tan af dileseniz olmaz mı?"
47. Dediler:
"Sen ve beraberindekiler yüzünden başımıza uğursuzluk geldi/sen ve
beraberindekileri uğursuzluk belirtisi sayıyoruz." Dedi: "Uğursuzluk
kuşunuz Allah katındadır. Daha doğrusu siz, imtihana çekilen bir topluluksunuz.
48. O kentte, hep
bozgun çıkarıp barışa hiç yanaşmayan dokuz çete vardı.
49. Allah adına
yeminleşerek şöyle dediler: "Ona ve ailesine bir gece baskını yapalım,
sonra da velisine şöyle diyelim: Biz onların ailesinin öldürülüşüne tanık
olmadık. Vallahi, doğru söyleyenleriz."
50. Onlar bir
tuzak kurdular, biz de bir tuzak kurduk, ama şuursuzluk eden onlardı.
51. Bir baksana
nasıl oldu tuzaklarının sonu! İşte, onları da topluluklarını da hep birlikte
yere geçirdik.
52. İşte sana
onların, işledikleri zulümler yüzünden çöküp ıpıssız kalmış evleri. Hiç
kuşkusuz bunda, ilmi kullanan bir topluluk için kesin bir ibret vardır.
53. Biz
inananları, korunup sakınanları kurtardık.
54. Lût'u da resul
olarak gönderdik. Toplumuna şöyle dedi: "Gözünüz göre göre şu iğrençliği
yapıyorsunuz ha!"
55. "Siz,
şehvetinizi tatmin için kadınları bırakıp da erkeklere mi gidiyorsunuz? Doğrusu
siz cehalete saplanmış bir topluluksunuz."
56. Toplumunun
cevabı sadece şunu söylemek oldu: "Çıkarın şu Lût ailesini kentinizden;
bunlar temizlik tutkunu olmuş kişilerdir."
57. Bunun üzerine
onu ve ailesini kurtardık. Karısı hariç. Onu, arkada kalanlardan biri olarak
takdir etmiştik.
58. Üzerlerine bir
de yağmur yağdırdık. Uyarılmış olanlar üzerine inen yağmur da ne kötüdür!"
59. De ki:
"Hamd Allah'a, selam O'nun seçip yücelttiği kullarına! Allah mı hayırlı,
yoksa onların ortak tuttukları mı?"
60. Yoksa gökleri
ve yeri yaratan, gökten size bir su indiren mi hayırlı? Biz o suyla sizin için
gözler-gönüller açan bahçeler bitirdik. Sizin, onların bir tek ağacını
bitirmeniz mümkün değildi. Allah'ın yanında bir ilah mı var? Hayır! Ama onlar
döneklik eden bir topluluktur.
61. Yoksa yeri bir
karargâh yapıp şurasına-burasına nehirler serpiştiren, üzerine dayanaklı dağlar
konduran ve iki deniz arasına bir engel yerleştiren mi hayırlı? İlah mı var
Allah'ın yanında!? Hayır! Ama onların çokları ilimden nasipsizliği
sürdürüyorlar.
62. Yoksa zorda
kalan yalvardığında, onun imdadına yetişip sıkıntı ve kederi kaldıran, sizi
yeryüzünün hükmedenleri kılan mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah daha var
mı!? Ne kadar da az ibret alıyorsunuz!
63. Yoksa size
karanın ve denizin karanlıkları içinde yol gösteren ve rahmetini önünde
rüzgârları müjdeci gönderen mi hayırlı? Allah'ın beraberinde bir ilah daha mı
var?! Allah, onların ortak tuttuklarından uzaktır, arınmıştır.
64. Yoksa
yaratmaya başlayıp sonra tekrar tekrar yaratan ve sizi gökten ve yerden
rızıklandıran mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah mı var? De ki:
"Getirin susturucu kanıtınızı, eğer doğru sözlüler iseniz."
65. De ki:
"Göklerde ve yerde, Allah'tan başka hiç kimse gaybı bilmez. Ne zaman
dirileceklerini de bilmezler."
66. Hayır, onların
bilgileri âhiret konusunda yetersiz kalmıştı. Daha doğrusu onlar ondan kuşku
duymaktadırlar. Hayır, hayır! Onlar, onu göremeyecek kadar kördürler.
67. İnkârcılar
dediler ki: "Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra, gerçekten biz bundan
sonra ortaya mı çıkarılacağız?"
68. "Yemin
olsun, bununla şimdi biz, önceden de atalarımız tehdit edildi. Bu, öncekilerin
masallarından başka bir şey değil."
69. De ki:
"Yeryüzünde dolaşın da bir bakın nice olmuştur günahkârların sonu!"
70. Onlar yüzünden
tasalanma. Kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme.
71. "Eğer
doğru sözlülerseniz, bu vaat ne zaman?" derler.
72. De ki:
"Acele isteyip durduğunuzun bir kısmı belki de arkanıza takılmıştır."
73. Senin Rabbin,
insanlara karşı gerçekten lütufkârdır; fakat çokları şükretmezler.
74. Ve senin
Rabbin, onların göğüslerinin sakladığını da açığa vurduğunu da çok iyi bilir.
75. Yerde ve gökte
hiçbir gayb yoktur ki, açıklayıcı bir Kitap'ta olmasın.
76. Hiç kuşkunuz
olmasın ki bu Kur'an, İsrailoğullarına, ihtilafa düştükleri şeylerin birçoğunu
anlatıyor.
77. Ve elbette o,
inananlara bir kılavuz ve rahmettir.
78. Rabbin, o
İsrailoğulları arasında hükmünü verip gereğini yapacaktır. Azîz'dir, Alîm'dir
O.
79. Allah'a
dayanıp güven, çünkü sen apaçık gerçeğin üzerindesin.
80. Sen, ölülere
işittiremezsin. Eğer dönüp giderlerse, sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.
81. Ve sen,
düştükleri sapıklıktan körleri de çıkaramazsın. Teslim olmuş kişiler halinde
ayetlerimize inananlardan başkasına sesini duyuramazsın.
82. O söz
tepelerine indiğinde, yeryüzünden onlar için bir dâbbe/debelenir gibi yürüyen
bir canlı çıkarırız da o onlara, insanların bizim ayetlerimize gereğince
inanmadıklarını söyler.
83. O gün her
ümmetin içinden ayetlerimizi yalanlayanlardan bir zümre derleriz de onlar,
toplu halde ortaya sürülürler.
84. Geldiklerinde
Allah onlara: "Ayetlerimizi, ilminiz onları kuşatmadığı halde inkâr mı
ettiniz yoksa ne yapıyordunuz?" der.
85. İşledikleri
zulümler yüzünden o söz tepelerine inmiştir; artık tek kelime söyleyemezler.
86. Görmedin mi;
biz geceyi, içinde dinlensinler diye, gündüzü de gösterici bir ışık olsun diye
oluşturduk. İşte bunda, inanan bir topluluk için elbette ibretler vardır.
87. Sûra
üfürüleceği gün, Allah'ın dilediği dışında herkes, göklerdekiler, yerdekiler
dehşet içinde kalacaktır. Hepsi boynunu bükmüş bir halde O'nun huzuruna gelir.
88. Sen dağlara
bakar da onları donuk-durgun görürsün. Oysaki onlar, bulutların dolaştığı gibi
dolaşmaktadır. Her şeyi güzel ve yerli yerinde yapan Allah'ın sanatıdır bu!
Yaptıklarınızdan gereğince haberdardır O!
89. İyilik ve
güzellik getirene, getirdiğinden daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan
güvene çıkmışlardır.
90. Kötülük
getirenlerin ise yüzleri ateşte sürtülür. Sadece yapıp ettiklerinizle
cezalandırılırsınız.
91. "Ben
sadece, bu beldenin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Orayı saygıya layık
kılmıştır O. Her şey O'nundur. Ben, müslümanlardan/Allah'a teslim olanlardan
olmakla emrolundum."
92. "Ve
Kur'an okumakla emrolundum. Artık kim yola gelirse kendi nefsi için gelir.
Sapmışa gelince, böylesine de ki: "Ben uyarıcılardan biriyim. Hepsi
bu!"
93. Ve şöyle
yakar: "Hamt olsun Allah'a! O size ayetlerini gösterecek de siz onları
tanıyacaksınız. Senin Rabbin, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir."
Yaşar Nuri Öztürk Meali - Kuranı Kerim
| |||